Bu kaçıncı umutlanışımız ve bu kaçıncı hayal kırıklığımız kim bilir...Bu defa gelişmeler her zamankinden daha ciddi gibiydi. Ankara-Bağdat- Erbil-Washington ekseninde PKK'nın silah bırakmasına ve Kürt meselesinin siyaset yoluyla çözümüne ilişkin bir plan üzerinde çalışılmalar epey ilerlemişti. Planı Ankara adına MİT ve Dışişleri yürütüyor, ayrıca Genelkurmay'ın da projeyi yakından izlediği ve onay verdiği yorumları yapılıyordu.
Şubat ayında basında "Eve Dönüş için start verildi" haberleri yer almış üstelik bu haberler Dışişleri Bakanlığı'nca da doğrulanmıştı. Erbil Konferansının son hazırlıkları yapılıyordu. PKK'nın dağdan indirilmesinin, "Eve Dönüş" sürecinin başlamasının, bir başka deyişle 25 yıldır süren savaşın son bulmasının arifesinde olduğumuzu hissediyorduk.
Ne olduysa yerel seçimlerden sonra oldu... Sanki Ergenekon dalgaları dengelenmek istercesine DTP'ye karşı bir saldırı başlatıldı. Farklı kentlerden yaklaşık üç yüz kişi gözaltına alındı ve çoğu tutuklandı. Tutuklamaları protesto eden gösterilerde çocuklar öldüresiye dövüldü.
Saldırı kampanyasının gerekçesi olarak bu kişilerin PKK'nın şehir yapılanmasını oluşturmaları ve bu doğrultudaki eylemlere destek vermeleri olarak gösterildi.
Öyle bir gerekçe ki, bundan üç yıl önce de geçerli olabilirdi, bir yıl önce de, altı ay önce de...
DTP kurulduğundan beri PKK'yla belli bir ilişki içinde olduğunu bilmeyen mi var? Aynı sorundan kaynaklanan ve aynı kitle tabanına sahip illegal bir örgüt ile legal bir parti varsa bunların arasında belli bir geçişlilik olacağını yıllardır konuşmuyor muyuz?
Peki o zaman neden şimdi?
Hükümet Güneydoğu'da DTP'nin aldığı oylardan paniğe mi kapıldı? Cemil Çiçek'in seçim sonrasında kapıldığı hezeyan hükümete hakim mi oldu?
Yoksa Ergenekon'un Fırat'ın ötesine kayması mıydı paniğin asıl sebebi? Birileri hükümetle "Sen Ergenekon soruşturmasını Fırat'ın ötesine pek taşırma, ben de bu kadarına taş koymayayım" pazarlığına mı oturdu?
Ya da mesele yine savaştan beslenen kliğin "savaş biterse iktidar da biter" korkusu mu? Tıpkı bir zamanlar yine bugünkü gibi barış ihtimalinin iyice yakın göründüğü bir zamanda PKK'yı yanlış bilgilendirerek bir minibüs köylüyü öldürten ve barış masasını provoke eden güçler yine devreye girip süreci tersine çevirmeye mi çalışıyor?
Sebep ne olursa olsun, hangi senaryolar devrede olursa olsun şu anda ortaya çıkan tablo şu: Devletin bir kanadı bu meseleyi çözmek istemiyor ve çözüme direnirken hükümeti de yanına almış gözüküyor.
Bizim, devletin o malum kanadına laf anlatacak halimiz yok. Ama hükümete aklını başına toplamasını söylemek için vakit hâlâ çok geç değil.
Bu ülkenin başına gelen en büyük kötülüklerin beslendiği bataklık hep Güneydoğu'daki savaş oldu. Bugün başımıza bela olan Ergenekon oradan beslendi, büyüdü, bütün ülkeye dal budak saldı. JİTEM orada doğdu ve yıllarca bölgeye dehşet saçtı. Askeri vesayet rejimi gücünü hep Güneydoğu'daki olağanüstü şartlardan aldı. On yıllardır bitmeyen bu savaş, AB projesini suya düşürmek, iç savaş çıkartmak, ülkeyi faşizme sürüklemek isteyen güçlerin hep en büyük kozu oldu.
AK Parti'nin bütün bunları bile bile, sorunun siyasi çözümüne direnen güçlerle uzlaşma aramaya kalkması gerçekten akıl alacak şey değil.
Artık herkes bu savaşın bir galibi olamayacağının farkında ve her iki tarafta yer alan küçük birer klik hariç herkes barış istiyor. Ve yine herkes bu barış için her iki tarafın da yapması gereken şeyleri biliyor.
PKK silah bırakmadan, devlet de kapsamlı bir affı gündeme getirmeden ve bunlar eşzamanlı bir biçimde planlanmadan şiddeti durdurmak mümkün değil. Alınacak çok uzun bir yol var ama başlangıç noktasının burası olacağı kesin.
Önceki gün Ahmet Türk Başbakan'dan randevu istediğini açıkladı.
Başbakan bu görüşmeyi ciddiye almalıdır. Bu görüşmeyi, 29 Mart'tan beri sapılan yanlış yoldan dönüşün başlangıcı yapmalıdır.
Amerika'ya "Hamas seçimle geldi, temsil gücü var; onunla görüşmeden sorunu çözemezsiniz" diye akıl öğreten Başbakan'ın şimdi o akla kendisinin ihtiyacı var.
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle