En Sıcak Konular

Gülay Göktürk


Gülay Göktürk
0 0 0000

Her şeyin başı eğitimde farklılaşma



Yıllardır, "farklılıkları boğmak" deyince ilk aklıma gelen alanlardan biri eğitim alanı olur. Eğitim sistemimizin en temel sorunu nedir diye sorsanız hiç tereddütsüz "tek tip olması" diye cevap veririm. Hani, "her şeyin başı eğitim" derler ya; bana göre bu eğitimin bir işe yaraması için de her şeyin başı farklılaşmadır... Çünkü herkes için "en iyi" sistemi ne milli eğitim bakanlarımız, ne YÖK'ümüz ne de Milli Eğitim Şûraları bulabilir. Zira herkes için en iyi olan tek bir sistem yoktur. "En iyi" çeşit çeşittir, çünkü ihtiyaçlar, arzular, amaçlar çeşit çeşittir.

Ama ne yazık ki bizim milli eğitim sistemimizin kurucularının en korktukları şey de çeşitliliktir. Cumhuriyetin başından bu yana en büyük özen eğitimin tek tip kalmasına gösterilmiş; bu alanda ortaya çıkan en ufak bir farklılaşma teşebbüsü büyük bir şiddetle bastırılmıştır. Hani denilebilir ki, eğitimdeki bir örneklik cumhuriyetimizin bekasının en olmazsa olmaz şartı olarak görülmüştür. Eğer çeşitlilik mikrobu bu alana sızacak olsa cumhuriyetin bel kemiği olan tek tip vatandaş yaratma projesinin de o dakika güme gideceğinden korkulmuştur.

Aslında bu korku yersiz de değildir. Çünkü kabul edelim ki, tek tip düşünce, tek tip insan tasavvuruna dayanan Kemalist çağdaşlaşma projesi tamamen anokronik hale geldiği halde hâlâ toplum içinde güçlü bir biçimde yaşamaya devam edebiliyorsa; bu büyük ölçüde 85 yıldır sürdürülen tek tip eğitim sistemi sayesindedir.

Bugünlerde Tevhid-i Tedrisat'tan bu yana süren tek tip eğitim sistemiyle, çağımızın artık çok acil biçimde dayattığı çeşitlilik ihtiyacı arasındaki çatışmanın bir kez daha ortaya çıkışına tanık oluyoruz.

Tartışmayı duymuşsunuzdur; YÖK, Sabancı Üniversitesi'nin kuruluşundan beri uyguladığı "bölümsüz üniversite" sistemini değiştirmesini istiyor.

Nedir bu sistem?

Çok kısaca özetleyecek olursak öğrenciye üniversiteye girdikten sonraki iki yıl boyunca oldukça genel bir eğitim vermek; bu iki yıl içinde kendisini, yetenek ve isteklerini daha iyi tanımasına fırsat tanımak, iki yıl sonra da bölüm seçimini yapmasını istemek...

Sistem esas olarak eğitimde esneklik fikrine dayanıyor. Öğrencilerin önündeki kapıları mümkün olduğu kadar açık tutmayı, değişime fırsat tanımayı amaçlıyor.

Aslında YÖK üyeleri de kabul ediyorlar böyle bir esnekliğin yararlarını. Seçim yapma süresinin iki yıl daha ileriye atılmasının öğrencilerin daha bilinçli tercihler yapmalarına olanak tanıyacağını onlar da görüyor.

Ama ahh şu "tek tip" takıntısı yok mu?.. İşte onu kıramıyorlar bir türlü. Nasıl olur da bir üniversite diğerlerinden farklı bir sistem benimser! Bunu bir türlü hazmedemiyorlar.

Öne sürdükleri gerekçeye bakın: Eğer öğrenciler girişte daha düşük puanlı bir bölüme girdikleri halde iki yıl sonunda daha yüksek puanlı bölümlere geçiş yapabilirlerse bu fırsat eşitline aykırı olurmuş!

Hiç akıllarına gelmiyor ki, aslında üniversiteleri belli bir merkezi sınavla öğrenci almaya mecbur tutmak daha baştan sakattır. Her üniversitenin kendi öğrencisini istediği yöntemle seçme hakkı olmalıdır. Nasıl devlet kendi üniversitelerindeki seçme ve yerleştirme sistemini belirleme hakkına sahipse, özel üniversiteler de kendi eğitim felsefelerine uygun olarak kendi seçme ve yerleştirme sistemlerine kendileri karar verebilmelidir. Hangi sistemi seçeceği o üniversitenin öğrencilerinde ne aradığına, neyi öncelediğine göre değişecektir. Dolayısıyla aradığı niteliklere göre, isteyen üniversite merkezi sınava katılabilmeli, isteyen kendi sınavını yapmalı; lise başarısına, yüz yüze mülakat sonuçlarına ya da kendi koyacağı başka kriterlere göre kendi seçmesini yapabilmelidir.

Eğer üniversite yönetiminin öğrenci seçerken uyguladığı yöntem iyi sonuç vermezse bunun bedelini yine kendi öder. Öğrenci kalitesi, eğitim kalitesi, mezun kalitesi, dolayısıyla okulun prestiji düşer ve okul "eğitim pazarında" iyi öğrenci bulamaz olur. Doğru bir sistemle en iyi öğrenciyi seçmek bir eğitim kurumu için hayat memat meselesidir. O yüzden, üniversite yönetimleri en iyi öğrencileri seçme konusunda Milli Eğitim'in bürokratlarından çok daha dikkatli olmak zorundadır.

Bitirmeden belirteyim ki, bu yazıda sözünü ettiğimiz seçme ve yerleştirme sistemlerindeki çeşitlilik, eğitim sistemimizin ihtiyacı olan çeşitliliğin yanında devede kulak kalır. Aslında konuyu genişletmek; giriş koşullarından tutun müfredata ve ders verme yöntemlerine kadar her alanda ve temel eğitimden üniversitelere kadar her seviyede ihtiyaç duyulan çeşitlilik zorunluluğunu da uzun uzun yazmak isterdim.

Neyse, belki başka yazılarda...

bugün



Bu yazı 1,016 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Eylül 2012 Susmak için artık çok geç
    • 24 Eylül 2012 Darbecilik mahkûm oldu
    • 21 Eylül 2012 7 adımda çözüm planı
    • 14 Eylül 2012 Libya
    • 25 Ağustos 2012 Kürtler'i PKK'dan korumak
    • 8 Ağustos 2012 Tehditle canlı kalkan olunur mu?
    • 30 Temmuz 2012 Suriye Kürdistanı
    • 2 Temmuz 2012 Zana kimi, neyi temsil ediyor?
    • 18 Haziran 2012 Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
    • 15 Haziran 2012 Olmayacak duaya amin
    • 11 Haziran 2012 Oslo süreci yeniden mi?
    • 8 Haziran 2012 Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
    • 4 Haziran 2012 Ses kayıtları
    • 30 Mayıs 2012 Parti kongreleri neden yapılır?
    • 21 Mayıs 2012 Sivil bayramlar dönemi
    • 11 Mayıs 2012 Yine mi?
    • 9 Mayıs 2012 Solun resmi tarihi
    • 25 Nisan 2012 Keşke CHP bölünse
    • 11 Nisan 2012 Kafası karışık bir Demirtaş
    • 9 Nisan 2012 Nizam-ı alem

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,767 µs