Eğer başka konularda yazı yazmak için darbe planlarının, muhtıraların, layikaların, andıçların, kapatma davalarının bitmesini beklersek boşuna bekleriz. En azından görünen gelecekte böyle bir lüksümüz olamayacağı belli.
O yüzden ben kendi payıma, arada bir -gündem dışına düşmeyi de göze alarak- ağır rejim tartışmalarının dışına çıkıp hayatın başka alanlarında kalem oynatmak ihtiyacı duyuyorum.
Bugün de öyle yapacağım.
Konum, gazetelerde yer alan ve ilk bakışta oldukça matrak görünen bir haber. Ama sadece ilk bakışta...
Efendim, Diyarbakır'ın ilçelerinden birinde bir sitede kapıcılık yapan yedi çocuklu Hayrettin Ç. eşini ve 10 yaşındaki oğlunu dövünce karısının şikayeti üzerine kendisini Diyarbakır 1. Sulh ve Ceza Mahkemesi'nin karşısında bulmuş; eşine ve çocuğuna şiddet uygulamaktan yargılanmaya başlamış.
Duruşmada her ne hikmetse, hakim Hayrettin Ç'ye eşine önemli günlerde çiçek alıp almadığını sormuş. Hayrettin Ç. bu soruya haberi yazan muhabirin deyişiyle "herkesi hayrete düşüren" bir cevap vermiş: "Eşimin doğum gününü ve evlilik yıldönümünü filan bilmem. Bugüne kadar da çiçek filan götürmüş değilim."
Burada biraz duralım:
Bir kere bu adamcağızın eşinin doğum gününü ya da evlilik yıldönümünü bilmemesinde "hayret edilecek" ne var? Nüfusun ciddi bir kesiminin böyle anma günlerini hiç takmadan yaşayıp gittiğinin farkında değil miyiz? Üstelik, sevgi ve ilginin de böyle göstermelik anma törenleriyle hiçbir bağlantısı olmadığını; aslına bakarsanız bu özel günlerde çiçek alma kültürünün evliliklerin büyük çoğunluğunda dizboyu olan sevgisizliği ve ilgisizliği maskelemek için başvurulan bir riyakarlık olduğunu bilmiyor muyuz?
Şimdi habere devam edebiliriz:
Hayrettin Ç'nin bu cevabı üzerine mahkeme heyeti kısa bir aranın ardından kocaya "Denetimli Serbestlik" uygulaması kapsamında, eşi Ayşe'ye beş ay boyunca haftada bir gün çiçek götürme cezası vermiş.
Bu ceza Hayrettin Ç'ye o kadar ağır gelmiş ki, karısıyla ayrılmaya karar vermiş. Duruşma çıkışında şöyle isyan etmiş karara: "Mahkeme çiçek cezası vererek beni Diyarbakır'a rezil etti. Ben bu cezayı kaldıramam, gururumla kimse oynayamaz. Bu nedenden dolayı eşimle yollarımı ayıracağım. Ayşe'ye ve yedi çocuğuma da mahkeme baksın."
Adam yerden göğe haklı. Madem mahkeme çicek getirmeyen adamdan koca olmaz diye düşünüyor, Ayşe'ye çiçek getirecek -ve tabii çocuklarına bakacak- bir kocayı da kendisi buluversin.
Olay ilk bakışta matrak görünüyor demiştim ama gerçekte son derece vahim bir zihniyet yatıyor altında.
Bu ne biçim sorgu yöntemi böyle ve bu ne biçim "denetimli serbestlik?"
Anlaşılan kimi hakimlerimiz "denetimli serbestlik" denilen bu uygulamayı, halkımızı eğitmek; adab-ı muaşeret öğretmek; onları "çağdaş birer koca"ya dönüştürmek için fırsat biliyor. Ne geleneğinde, ne göreneğinde doğum günü kutlamak ya da kadına çiçek almak olmayan bir adama çiçek alma cezası vererek onu kendi kafasındaki modern erkeğe dönüştürmeye, bir başka deyişle "ehlileştirmeye" çalışıyor.
Üstelik Hayrettin Ç'nin başına gelenler tek örnek de değil. Geçenlerde yine mahkemeye düşen bir karı koca anlaşmazlığında bir başka mahkeme heyeti de böyle "terbiyevi" bir karar almış, adamın karısına gün aşırı aşkını ilan etmesini mi ne istemişti.
Bu, kişilik haklarına saygısızlık değilse nedir?
Bu, bir insanı "kendi" olmaktan çıkarma, bir başka kalıba dökme çabası değilse nedir?
Bunun, bir insana zorla yemek duası ettirmekten, ya da ant içirmekten farkı nedir?
Bir yandan bugünlerde her ağzını açan farklı kültürlere saygıdan, bir arada yaşamanın ancak böyle mümkün olacağından bahsediyor; ama bir yandan da yargı eliyle tek tip "iyi koca" yaratma çabalarını kimse yadırgamıyor; kimse eleştirmiyor; hatta bu tür mahkeme kararları ceza anlayışında bir ilerleme, modernleşme zannedilip destekleniyor. Oysa bu ülkede karısına çiçek alma gibi bir "kişilik dönüştürme" operasyonuna tabi tutulmak yerine iki ay hapis yatmaya razı çok insan var.
Gördüğünüz gibi bizim devlet, halkına "öğretmenlik" etmekten, üstüne hiç vazife olmayan konular da dahil her konuda insanlara davranış normu dayatmaktan asla vazgeçmiyor.
Anayasadan başlayın, yasalarda, yönetmeliklerde; okullardan, kışlalardan başlayın bütün kurumlarda ve işte mahkeme salonlarında hep aynı şeyi yapıyor.
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle