Barış, iyi işlenmiş doğru politikalar, akıllı bir diplomasi, uygun uluslararası koşullar ve daha birçok etkenin bir araya gelmesiyle ulaşılabilecek bir hedeftir.Ama bütün bunların ötesinde, barış süreci ancak savaşan tarafların ve onların kamuoylarının barışa "ruhen" hazırlanmasıyla ilerleyebilir.
Bugün öyle bir noktadayız ki, savaşın bitmesini isteyen herkesin, kendi kamuoyunu atılacak adımlara psikolojik olarak hazırlamaya gayret etmesi; daha da önemlisi her iki tarafın da karşı tarafın ruh halini gözeterek, hassasiyetlerini dikkate alarak; barışmaya çalıştığı tarafın onurunu kırmadan ve tahrik etmeden davranmaya dikkat etmesi gerekiyor.
Geçenlerde yazdığım "Derecik Taburu katliamı ve Kürt açılımı" başlıklı yazımda, çözümden söz ederken Kürtler'in yakın geçmişte yaşadıklarını ve ruh hallerini dikkate almak ve Kürtler'le empati kurmak gereğini vurgulamıştım.
Bugün ise olayın diğer cephesine bakmak istiyorum.
Doğrusu isterseniz, Kürt hareketinin temsilcilerinin de toplumun kendilerine karşı olan ya da kuşkuyla bakan kesimlerinin ruh halini göz önünde bulundurmak ve özellikle bu kritik günlerde söylemlerine çok dikkat etmek gibi bir zorunluluğu var ve bunu pekiyi bir şekilde yaptıkları söylenemez.
Örneğin bu dönemde barış sürecini sabote edebilecek en tehlikeli tutum şantaja kalkışmaktır. Üstü açık ya da kapalı bir şekilde ifade edilen "İstediklerimiz olmazsa gününüzü görürsünüz" tutumu kadar tahrik edici bir söylem olamaz. Karayılan'ın Hasan Cemal'le görüşmesine yansıyan tutum bunun tipik örneklerinden biridir ve terk edilmediği takdirde barış önünde ciddi bir engel oluşturur. PKK'nın barış masasına silah tehdidi ile oturması, silahı -kullanmasa da- sonuna kadar bir tehdit unsuru olarak yanında tutmaya devam etmek istemesi barış sürecinin önünü tıkar.
Barışı sabote edebilecek bir başka söylem de bugün gelinen noktayı "PKK'nın kazandığı zafer"in bir sonucu gibi ortaya koymak "PKK kazandı, devlet yenildi" şeklinde bir durum değerlendirmesi yapmaktır.
Bu, tehlikeli olduğu kadar gerçek dışı bir değerlendirmedir de...
Gerçek olan şudur ki, bugün barışı konuşuyorsak, savaşan tarafların her ikisi de bu savaşın galibi olmayan bir savaş olduğunu gördüğü için konuşuyoruz. TSK'nın PKK'yı 25 yıldır bitiremediği nasıl gerçekse, PKK'nın da kaç 25 yıl daha savaşırsa savaşsın, TSK'yı yenemeyeceği, askeri bir zafer kazanamayacağı da bir başka gerçektir.
Dolayısıyla, bugün bazı çevrelerde yapılan "Devlet kaybetti, PKK kazandı" gibi değerlendirmeler gerçek olmadığı gibi son derece zararlıdır.
Üçüncü zararlı tutum "muhatap" sorununu ön plana çıkarmaktır.
Geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır'da toplanan "Kürt Sorununda Birlik ve Çözüme Doğru" çalıştayının sonuç bildirgesinde yer alan "Kürtleri muhatap almayan, bu çerçevede Abdullah Öcalan, PKK, DTP, diğer siyasal parti ve demokratik örgütleri sürecin dışında tutan yaklaşım gerçek çözüm üretemez" ifadesi bunun tipik örneğidir.
Çalıştay bu sonuç bildirgesiyle ne yapmaya çalışıyor?
Devletin ve hükümetin Öcalan'ı muhatap almasını istemekle 25 yıldır PKK'yla savaşan güçlerin "burnunu sürtmeye" mi uğraşıyor?
Peki, böyle bir şeyin mümkün olmadığını; Türkiye Cumhuriyeti devletinin PKK'yı ya da Öcalan'ı muhatap almayacağını bilmiyor mu?
Üstelik sadece devletin ve hükümetin değil, halkın büyük çoğunluğunun da Öcalan'ın muhatap alınmasına büyük tepki göstereceğini görmüyor mu?
Öyleyse niyeti ne? Amaç barışı sabote etmekse bu kadar dolambaçlı yoldan gitmek niye?
DTP yasal bir partidir, parlamentodadır ve ciddi bir temsil gücü olduğu kesindir. Dolayısıyla hükümet Kürt Açılımı'na hazırlanırken DTP'yi mutlaka muhatap almalı, bu garip boykot tutumundan vazgeçmelidir.
Ayrıca, eğer rencide edici ise "af" sözcüğünden de vazgeçilmeli, dağdan indirilmek istenen gençlerin ruh haline uygun farklı ifadeler bulunmalıdır.
Dağdan inen eski PKK'lılara siyaset yapma yolları açılmalıdır.
Ama öte yandan, PKK'lılar ve onların taraftarları da zafer kazanmış edalarından, şantaj ve tehditten, Öcalan'ın muhatap alınması talebi gibi olmayacak dualara amin demekten vazgeçmelidir.
Unutmayalım; barışa ulaşacaksak, her iki tarafın da birbirinin ruh halini gözetmesi, karşı tarafı tahrik eden söylemlerden kaçınması halinde ulaşabileceğiz.
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle