En Sıcak Konular

Ali Bulaç


Ali Bulaç
0 0 0000

Resmî kimlik, dışlanmış kimlik



Ulus devlet, şu veya bu kimliği temel alıp topluma bir elbise gibi giydirmeye çalışır.
Ulus devletin bir kimliği temel alması, onun "modern" karakterinin sonucudur. Bu karakter yapısı varlığın İlahi düzenine aykırıdır. Kesret içinde vahdet vardır. Modern ulus devlet, vahdet (ulusal birlik) adına kesreti imha etmektedir. Oysa varlık dünyasında çeşitlilikler olduğu gibi, beşeri/toplumsal hayatta da çeşitlilik esastır. Yani eğer varlıkta kesret içinde vahdet varsa, beşeri/toplumsal hayatta da birlik (siyasi birlik-sosyal barış ve ahenk) çokluk içinde olacaktır. Denilecek ki bunun sakıncası nedir?

Resmi düzeyde bir kimliği esas aldığınızda, diğerlerini zorunlu olarak "ötekileştirir", çeşitli emredici politikalar ve taşıyıcı araçlarla baskı altına almaya çalışırsınız. Her şeyi kendisine dönüştürmek üzere seçilmiş bir kimliğin şu veya bu olması önemli değildir, önemli olan, kimliğin diğerlerini kendine irca etmek üzere kurgulanmasıdır. Diyelim ki "İslam dini"ni resmi kimlik seçtiniz, eğer devlet İslam dini üzerinden diğer bütün dinleri İslamiyet'e emredici araçlar üzerinden irca etmek istiyorsa, zorlayıcı yollara başvuruyorsa bu Allah'ın muradına aykırıdır. Çünkü hidayet serbest iradeyle olur.

Resmileştirilen kimlik farklı niteliklerde olabilir. Bu bir etnik grup, ırk veya kavim olduğu gibi; bir din; bir mezhep veya başka bir değer de olabilir. Bu modern tercih ve dayatmanın kaçınılmaz iki sonucu vardır: a) diğer aidiyetler ve kimlikler haksız bir şekilde baskı altına alınırlar, hakikatleri inkâr edilir ve büyük mağduriyetlere uğrarlar; b) eşyanın tabiatı gereği etkiye karşı tepki başlar, bu sefer onlar da kendilerini resmi kimlik ve aidiyet haline getirme mücadelesine girişirler. Mesela eğer İran'da Şiiliği resmi mezhep haline getirirseniz Sünnilik kendini mağdur hisseder, tabii bağlamı dışında insanlarda bir Sünnilik bilinci gelişir. Türkiye'de resmi kimlik Türklük olduğundan, Kürtler kendilerini dışlanmış, baskı altına alınmış hissederler. Şimdi tamamen modern formunda Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'nde resmi kimlik Kürtlük olma yönünde geliştiğinden, orada Araplar ve Türkmenler kendilerini dışlanmış, ötekileştirilmiş hissetmeye başlıyorlar. Oysa daha önce bu mağduriyeti Araplaştırmaya karşı Kürtler ve Türkmenler yaşıyordu.

Deneysel olarak da biliyoruz ki, bu sadece psikolojik bir hadise değildir. Ulus devletin devasa aygıtı, emredici politikaları-taşıyıcı araçları bu zihniyetle şekillendiğinden, mağduriyet maddi ve sosyaldir de.

İslam tarihinde siyasi aidiyet hanedanlar üzerinden ifade edilirdi. Şam'da yaşayan Ümeyyeoğulları, Bağdat'ta yaşayan Abbasoğulları, Konya'da yaşayan Selçukoğulları, İran'da Safevi hanedanı, İstanbul'da yaşayan Osmanoğulları'na mensuptu ve bu hanedandan insanların halife-sultan olduğu devletin tabiiyetindeydi. Biz Mardin Nalbantoğulları'na mensup Meşkinli (Mişkevi) bir aileyiz; bizim Artukoğulları'na veya Osmanoğulları'na siyasi teb'a olmamız bizi ve başkalarını rahatsız etmez; çünkü hanedan kimseyi kendi ailesinden, aşiret, kabile veya kavminden vazgeçirip kendi ailesine, aşiret, kabile veya kavmine dönüştürmez. Böyle bir düşüncesi, hedefi ve programı yoktur. Herkes kendi sosyal kimliğini üzerinde taşır; dinî hayatını, örf ve âdetlerini özgürce yaşar.

Hanedana bağlılık, teb'a arasında adaleti tesis ettiği, temel hak ve hukuklarını koruduğu müddetçe devam eder. Hanedan, adaletten sapar da zulmederse teb'a isyan eder, kendine yeni bir idare arar. Tarih boyunca böyle olmuştur. Şimdiki devlet ise öyle değildir; kurulan cumhuriyetler veya krallıklar herkesi tek bir potada eritmeye çalışır. Kurucu ideoloji Şiilik (İran), Vehhabilik (S. Arabistan) veya Hanefilik (Afganistan) ise diğer mezhep mensuplarını kendi mezhebine; Türk, Arap ise diğer etnik grupları kendi kavminin özelliklerine dönüştürmek ister; devleti bu amaçla kullanır. Bu da haksızlıklara, tepkilere ve mukabil kimlik arayışlarına yol açar.

zaman



Bu yazı 936 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Neyin özgürlüğü?
    • 7 Nisan 2012 NATO'nun alan dışı stratejisi
    • 12 Kasım 2011 İdrak tutulması
    • 16 Temmuz 2011 Dört aktör
    • 25 Haziran 2011 Tiyatro bu
    • 19 Mart 2011 Afetler, felaketler!
    • 12 Mart 2011 Darbenin medya ayağı
    • 10 Mart 2011 Modelin altı parametresi
    • 7 Mart 2011 'Türkiye modeli'
    • 12 Şubat 2011 İhvan ve İslam korkusu!
    • 22 Ocak 2011 Kısır döngü
    • 13 Ocak 2011 Azınlık veya zımmi!
    • 10 Ocak 2011 Çatışmalar ve potansiyeller
    • 18 Aralık 2010 Başka bir dünya, başka bir iktisad!
    • 15 Kasım 2010 Diyanet'te 'yeni dönem'
    • 2 Ekim 2010 Millî Görüş'ten son kopuş!
    • 18 Eylül 2010 Ayrışmanın fotoğrafı
    • 2 Ağustos 2010 Askerler ve rolleri
    • 26 Temmuz 2010 Neden akletmiyoruz?
    • 24 Temmuz 2010 35. madde

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,381 µs