En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

'Açılım'ın neresindeyiz?



Başbakan’ın danışmanlarından, siyaset bilimci Doç.Dr. Yalçın Akdoğan’ın yazıları Star gazetesinin Pazar eki ‘Açık Görüş’te yayımlanıyor. Akdoğan’ın Tayyip Erdoğan ile yakınlığı bilindiği için yazdıkları Başbakan’ın görüşlerinin yansıması olarak algılanıyor. Gerçek böyle midir değil midir bilinmez ama Yalçın Akdoğan’ın görüşleri üzerinde durulmaya değer nitelikte.
Son yazısı ‘Asker sürecin ne başında ne dışında’ başlığını taşıyordu. Yazısının son bölümü ise şöyleydi:
“Asker, bu sürecin ne başında, ne dışındadır. Eğer bu sürecin önemli bir ayağını terörün bitirilmesi oluşturuyorsa, süreç içinde askerin rolü de kritik önemdedir. Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un geçen yıldan beri verdiği bir kısım mesajlar meselenin algılanma biçiminde bir farklılık olduğunu ortaya koymuştur. Nitekim, yılbaşından sonra ‘tarihi fırsat’ şeklinde olumlu bir ortam olduğu düşüncesinin yaygınlaşmasında bu söylemlerin de etkisi vardır. Sürecin siyasal sorumlusu elbette hükümettir ve tüm siyasi riskleri alarak yoluna devam eden, çalışmaları şekillendiren siyasi iktidardır. Ancak burada askerin fonksiyonunun ve oynayacağı rolün kamuoyunca gözden kaçırılmaması da gerekir. TSK, hükümetin de paylaştığı bir kısım hassasiyetleri ortaya koyarak bir duruş sergilemiştir. Bu duruş, kanaatimce sürece karşı olmak, hükümetin ulaşmak istediği hedefi paylaşmamak anlamına gelmemektedir. Demokratik açılım sürecinin başarılı bir şekilde hayata geçerek terör sorununun öncelikli gündem maddesi olmaktan düşürülmesi, atılacak adımların bir devlet politikası olarak, tüm kurumların ortak çalışmalarıyla şekillenmesiyle mümkündür... Onlarca yılın ürünü olan bir sorun elbette kısa, orta ve uzun vadeli çalışmalarla ele alınacaktır.“
Bu satırlar, ‘açılım’ın ‘şerefi’nin ve elde edeceği başarının siyasi iktidara ait olduğunun vurgulanmasıdır. Bunun yanı sıra, ‘asker’e bir ‘devlet kurumu’ olarak hükümetin ulaşmak istediği hedeflere ulaşmasındaki ‘görevini’ hatırlatmayı da ifade ediyor.
Daha da öteye geçerek, Genelkurmay Başkanı’nın ‘söylemleri’ne göndermede bulunarak, ‘asker’in de zaten böyle yapmakta olduğunu ima ediyor.
Yazının yayımlanmasından bir gün sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Nusaybin’e yanında 22 basın mensubu ile birlikte giderek bir sınır karakolunu ziyareti vesilesiyle verdiği ‘mesajlar’ da yazıyı doğrular nitelikte olmuştur.
‘Siyasi iktidar’ ile ‘askeri otorite’nin ‘Açılım’ konusundaki temel pozisyonlarının örtüştüğünü muhalefetin tavrından da anlamak mümkün. Orgeneral Başbuğ’un Nusaybin’de yaptığı açıklamalarının ardından hem CHP ve hem de MHP’nin grup başkanvekilleri ‘askerin siyasete karıştığı’ iddiasıyla tepki gösterdiler.
***
CHP Grup Başkan Vekili  Hakkı Süha Okay “TSK’nın bu kadar güncel siyaset içinde yer almasını doğru görmüyorum” derken, MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural, “TSK’nın siyasete bulaşmasını doğru bulmuyoruz. TSK psikolojik bir savaşta ucu belirsiz bir süreç içine sokulmak isteniyor” gibi sözcüklere yer veren tepkisel bir açıklama yapmıştır.
Önce ‘Kürt Açılımı’ diye başlayan daha sonra ‘Demokratik Açılım’ olarak metamorfoza uğrayan ve giderek ‘Milli Birlik Projesi’ diye Başbakan tarafından adlandırılır olan ‘süreç’e en başından beri karşı çıkıp, ‘asker’e ‘Ne duruyorsun?’ gibisinden mesajlar ileten muhalefetin, Orgeneral Başbuğ’un açıklamalarına ‘askerin siyasete müdahalesi’ yorumunu getirmeleri hem gariptir hem de inandırıcılıktan yoksundur.
Muhalefetin hükümet-Genelkurmay örtüşmesinden rahatsızlık duyduğu anlaşılıyor ve bu cins bir rahatsızlık da anlaşılır bir şey. Ancak, bu konudaki temel sorun, söz konusu ‘örtüşme’nin kendisi. Sorun, bu ‘örtüşme’ görüntüsünün ‘Açılım’ı hedefe yani bir anlamda başarıya ulaştırmakta bir güvence teşkil ettiğinden ötürü değil. Tam tersine, ‘Açılım’ı gerçekten ‘sorun çözücü’ bir açılım olmaktan çıkartma tehlikesi taşıdığı için.
Yalçın Akdoğan’ın yukarıda sözünü ettiğimiz yazısında ve İlker Başbuğ’un Nusaybin konuşmasında bir ortak payda mevcut. Bu da ‘Açılım’ın ‘terörün’ bir başka anlamda veya ‘eş anlamlı’ olarak PKK’nın tasfiyesine indirgenmesi.
‘Kürt sorunu’nun ‘şiddet boyutu’ndan arındırılması ve ‘silahlı çatışma iklimi’ne son verilmesi, kuşkusuz, herhangi bir ‘Açılım’ için ‘olmazsa olmaz’ bir şarttır. Ancak, bunun ‘gerçekçi’ bir uygulamayla elde edilmesi gerekiyor.
Söz konusu yazı içeriği ve Genelkurmay Başkanı’nın açıklamaları, korkarız, ‘Açılım’ın başarısı için zorunlu ‘gerçekçilik’ten uzaklaşan nitelikte.
***
Yalçın Akdoğan şöyle yazıyor:
“PKK’nın şu an için varlığı çözümü hızlandıran değil, çözüm şartlarını zorlaştıran bir faktördür. Bu yüzden PKK’nın acilen atması gereken adımlar vardır ve bunlar hem demokratik gelişmeyi hızlandıracak, hem Kürtlerin birçok sorununun önünü açacaktır:
1) İvedilikle Türkiye’deki silahlı unsurlarını sınır dışına çekmelidir. 2) Her türlü saldırıya, mayın tuzağına, dağa adam çıkarma çalışmalarına, halk üzerinde uyguladığı tehdit ve şantajlara, illegal tüm faaliyetlere son vermelidir. 3) Silah bırakmayı, terörü bir yöntem olarak kullanmamayı prensip olarak kabul etmeli, bunu deklare etmeli ve gereken adımları atmalıdır.
PKK’nın çözüm sürecine katkıda bulunmak için tek taraflı olarak belli adımları atması kaçınılmazdır.”
Bunlara itiraz etmek imkânsızdır. Kâğıt üzerinde gayet mantıklı gözüken öneriler bunlar.
Ama bu ‘tek taraflı’ adımların karşılığında, bu adımları atmayı kolaylaştırıcı ya da en azından PKK’yı etkilediği ‘tabanından’ soyutlayacak ve ‘karşı taraf’tan gelecek ‘tek taraflı’ adımlar ne olacaktır? Unutmayalım ki, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde ‘Kürt Dili ve Edebiyatı Kürsüsü’nün kurulmasının Kürt kimliğine ilişkin en asgarî bir adımın- bile YÖK tarafından bloke edildiği, bir röportajda ‘babam Kürt’ dedi diye Hülya Avşar hakkında savcıların harekete geçtiği bir ortamdayız.
Genelkurmay Başkanı, ‘dil’ konusuna değinirken, ‘Türkçe’nin yeterince öğretilememiş olmasını’ öne çıkarıyor. PKK’nın dağdan indirilmesi konusuna ilişkin olarak ise TCK’nın 221. Maddesi üzerinde duruyor. Bu madde kapsamında başvuranlardan -yani PKK’lılardan- 870 kişiden 638’inin serbest bırakıldığını hatırlatıyor.
DTP’den ise söz eden yok, olsa da PKK’nın dönüşeceği bir ‘legal kulvar’ vurgusu gibi sunulmuyor; tam tersine ağır eleştirilerin odağına yerleştiriliyor.
Bu bakış açısı ile ‘Açılım’ın hedefine ulaşması konusunda başka ‘iyimser gerekçeler’ aramamız ve bulmamız gerekmiyor mu?


radikal



Bu yazı 1,106 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,820 µs