Ucu Yargıtay binasına ve İstanbul Başsavcısı’na kadar uzanan telekulak tartışmaları “güçler dengesini” fena sarstı.
Siyaset sahasındaki mücadelede “paradigma değişiklikleri” yaşanacağına kesin gözüyle bakabiliriz.
Albay Dursun Çiçek’in tahliyesinin, şok edici dinleme kararlarının duyulmasından sonraya denk gelmesini “anlamlı” buluyorum. Arada yakın bir ilinti olduğu inancındayım.
Düne kadar “kontrollü gerginlik” ekseninde götürülen verili durumun değişmesi, iktidar partisi açısından da derinlemesine bir “muhasebeyi” ve “yeni bir uygulama stratejisini” gerekli kılıyor.
Biraz somutlaştıralım:
Çeşitli senaryolar var ama siz onlara itibar etmeyin:
Takvimde 2011’de genel seçim, 2012’de Cumhurbaşkanlığı seçimi var.
Asker-sivil ilişkilerinin seyri, Kürt açılımının geleceği, Kıbrıs konusu ve AB ile müzakereler... Bir de uzunca bir zamandır yüzeyde olmayan irtica meselesi... İktidarla muhalefetin her geçen gün açılan mesafesi...
Bir taraftan yeni partiler kuruluyor, Demokrat Parti hareketleniyor, Abdüllatif Şener, Mustafa Sarıgül meydanlara iniyor.
Bir erken seçim olur mu?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “en çok nefret ettiği iki kelime hangisidir?” diye sorsanız, “erken seçim”dir derim.
Yani Erdoğan erken seçim istemez. “Evet” demesi için olağanüstü, daha doğrusu çok olağanüstü koşulların oluşması gerekir.
Ankara’daki siyaset sohbetlerinde ve İstanbul’daki iş dünyasında erken seçimin çok konuşulur olduğunu görüyorum, çoğu çevrede bir çeşit “gönlünden geçeni söyleme” muhabbeti yapılıyor.
Ama olmaz, olmayacaktır.
FRENE BASILDI
Dinleme skandalından sonra da “frene basma” işaretleri görülüyor. Şartların fevkaladeliğe tırmanması önleniyor.
Elbette iktidar yorar, mutlak iktidar mutlak yorar. Bakın dün Bülent Arınç, Başbakan’ın gözünün altındaki morluklardan bahsediyor. Erdoğan geçen günlerde mealen, “2011’e kadar sabredeceğiz. Sakin biçimde yolumuza devam edeceğiz” derken giderek artan baskılara karşı kendisine, kurmaylarına ve partisine soğukkanlılık telkin ediyordu.
Ne iktidarı erken seçime zorlayacak kadar olağanüstülükler gelişecektir ne de iktidar partisi bir baskın seçim koşulları oluşturacak, tabanı hareketlendirecek tartışmaları alevlendirecektir. Yani erken seçim söz konusu olmayacaktır.
Bu işler bu kadar mı kontrol altında yürütülüyor diye soracak olan varsa; derim ki evet. Gerginliklerin bile kontrol edilebilir olanı tercih ediliyor. Bu, sadece bir taraf için geçerli değil üstelik, oyunun tüm aktörleri aynı taktiği yürütüyor.
Şimdi, bazı göstergeleri okumaya çalışarak pusulamızın gösterdiği yönde, 2010’da neler yaşanacağının ikinci ayağına bakalım...
Kapatma davası açılır mı?
PARTİ KAPATMA DAVASI AÇILMIYACAK
Dinleme skandalının ardından yeni bir tartışma başladı. Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında kapatma davası açılır mı?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın Fikret Bila’ya söylediklerinden sonra “yeni dava yolda” spekülasyonları yapıldı, bunlar gazete manşetlerine yansıdı.
Dün, Başsavcılığın nabzını iyi tutan arkadaşlarla konuştum, kendim de bazı görüşmeler yaptım, sonda söyleyeceğimizi peşinen ilan edelim: Bu konuda bir kapatma davası açılması olasılığı gözükmüyor.
Evet bu konuda bir inceleme yapılıyor.
Ancak onun bir partiyi bağlayacak nitelikte olmasından ziyade, eğer hukuka ve usule aykırı dinleme kararları, talimatları varsa o talimatı verenlerle sınırlı olacağı değerlendiriliyor. Burada söz konusu olan isim, eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, şimdi TBMM Başkanı.
Dinleme kararlarının nasıl verildiği, nasıl uygulandığı ortada. İncelemeler sonunda bunlara aykırı durumlar varsa bile o zaman değerlendirme söylediğim çerçevede olacaktır.
O halde Yalçınkaya’nın o sözlerini nasıl yorumlamalı, ne gibi sonuçlar çıkarmalı?
Bana kalırsa “ciddi bir uyarı” olarak ele almalı.
Daha önce yaşamıştık... Kapatma davasından önce Yalçınkaya birtakım uyarı mesajlarını göndermişti, lakin onlar gözardı edilmişti. Başsavcı şimdi anlayabildiğim kadarıyla, yargı camiasını ayağa kaldıran bu dinleme olaylarından sonra iktidara kendi usulünce bir uyarı mesajı gönderiyor.
Demokrasi oyununda siyasal iktidarlar seçimle gelir seçimle giderler. Üstelik iktidar en zor sınavlarla karşı karşıya. “Riskleri üstlendik” diye açıklama yapmaları boşuna değil. Muhalefet partileri de ister kızın ister tepki gösterin, onlar da AKP’ye karşı ilk defa geniş bir alanda toplumsal muhalefet yapma fırsatı yakaladılar. İyi değerlendirirlerse iktidara gelebilirler. Kapatma filan yol değildir. Bunu herkes görmüş durumda.
Türkiye o dönemleri geride bıraktı. Darbeleri de laiklik karşıtı yaklaşımları da toplumsal zihniyetimiz kabul etmiyor.
akşam
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle