En Sıcak Konular

A. Edip Kayılı



A. Edip Kayılı
0 0 0000

Kaybolan safiyet



Evvela şunu söylemek lazım: Safiyetin kaybolması demek, dengenin, huzurun, içtenliğin, saygının, muhabbetin ve daha nice güzel vasfın kaybolması demektir.

Safiyet gidince ortamı derin hesaplar alır. Derin, derin hesaplar yapılır. Farklı farklı anlamlara ulaşılır. Piyasada bireysel çıkarlar, sıradan menfaatler, kısa vadeli talepler hâkim olur. Ortada hak ve hukuk kalmaz.

Safiyeti, idarecilerin ve hukukçuların zafiyeti yok eder. Devlet mercilerinde ve mahkemelerde verilen her hangi bir kararla yahut çıkarılan yasayla, ya bireysel ve toplumsal düzeyde safiyet inşa edilir, güven ve huzur tesis edilir, ya da dengeler bozulur, huzur yok olur, muhabbet, saygı ve güven kaybolur.

Safiyet ekmek gibidir, su ve hava gibidir. İnsanın elindeki ekmeği almak, onu susuz ve havasız bırakmak zulümdür… Tuzak içinde tuzaktır. Zira en temel hak olan güven ihlal edilmiş olur. Böylesi bir ortam kargaşa demektir, anarşi demektir.

Bu cümleleri neden sarf ettim? Neden safiyet kaybından söz ediyorum? Söz ediyorum; zira bir askeri mahkeme, toplumsal vicdanı zedeleyen ve safiyeti yok eden bir karara imza attı. Kaç gündür bu konu konuşuluyor, yazılıp çiziliyor. Bakınız haber şöyle:

“Şehit Ali Osman Altın'ın annesi Zakire Altın, bu cezanın oğlunu kaybetmekten daha ağır olduğunu söylüyor.

G.Antepli Mesut Bulut'un amcası Bedir Bulut, davayı sivil yargıya taşımaya çalışacaklarını, başarılı olamamaları halinde 70 kişilik nüfusları ile ülkeyi terk edeceklerini kaydediyor. Bulut, orduya güvenlerinin sarsıldığını belirtiyor. Samsunlu İbrahim Yaman'ın babası Adem Yaman, "Bu cezayı kabul etmiyoruz." derken, Tarsuslu İbrahim Öztürk'ün babası Hacı Öztürk, teğmenin peşini bırakmayacaklarını vurguluyor. -

Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi, Elazığ'ın Karakoçan ilçesi Nohuttepe mevkiinde pimi çekilmiş el bombasının patlaması sonucu 4 askerin şehit olmasına sebep olan Teğmen Mehmet Tümer'e sadece 9 yıl 2 ay hapis cezası verdi. Teğmen Tümer, en fazla 6 yıl hapis yatacak. Haberin ulaştığı şehit ailelerinin evlerinde adeta yas ilan edildi.”

Haber devam ediyor, ama bendeniz bu kadarını yeniden hatırlatıyorum. Bir teğmen, güya askerleri kendince cezalandırmak niyetliyle, ellerine pimi çekilmiş bomba veriyor ve bir bakıma o dört Mehmetlimizi bilerek, isteyerek ve kasten şehit ediyor.

Şehit olan kim? Dört tane Mehmet. Anasının kuzusu dört can. Hayatının baharında dört yavrumuz.

Bu cinayete sebep olan kim? Mehmetçiği kucağına teslim ettiğimiz, ona analık ve babalık etsin dediğimiz bir genç subayımız. O da bizim evladımız, canımız, ciğerimiz. Lakin nasıl oluyor da himayesine memur olduğu bu yavrulara, bu dört Mehmete kıyıyor? Nasıl oluyor da canileşiyor? Koruyup gözetmesi gerektiği ana kuzularını bilerek ve isteyerek şehit ediyor? Acaba neden? Nasıl bir ruh haliyle bunları yapıyor?

Bakınız haberin devamından şunları okuyoruz:

“Afyonkarahisar'ın Büyükkalecik beldesinde yaşayan şehit Ali Osman Altın'ın annesi Zakire Altın, oğlunu üç ay önce kaybetmesine rağmen acısının ilk günkü kadar taze olduğunu belirtti. Ancak Teğmen Tümer'e verilen cezanın bu acıdan daha ağır geldiğini kaydetti.

 Acılı anne, "Oğlumu askere gönderirken önce Allah'a sonra komutanlara emanet ettim. Bunun hesabını bu dünyada olmazsa öbür dünyada verecekler. Benim oğlum şehit oldu. İnşallah cennete gidecek. Ama onlar nasıl hesap verecek?" ifadelerini kullandı. Gaziantepli şehit Mesut Bulut'un amcası Bedir Bulut, davayı sivil yargıya taşımak için mücadele vereceklerini açıkladı. 4 kişiyi öldürmenin cezasının 9 yıl olamayacağını kaydeden Bulut, "Birileri adam öldürünce terörist oluyor, biz Teğmen'e hangi ismi verelim? 4 kişiyi öldürmenin cezası bu olamaz.”

İşte safiyetin kaybolduğu nokta burası: Birileri adam öldürünce terörist oluyor, biz Teğmen'e hangi ismi verelim? 4 kişiyi öldürmenin cezası bu olamaz.”

Bu teğmene ne diyeceğiz? Onu nasıl çağıracağız? Nasıl anacağız?

Halkımızda “Peygamber Ocağı” olarak nitelendirilen kışlaya köklü bir güven var. Güven olmasaydı, o acılı anne,  bu teğmeni değil kışlayı hedef alan cümleler sarf ederdi. Fakat gelin görün ki, askeri mahkemenin bu kararı, vicdanları rahatlatmak yerine, askeri makamlara olan güveni kuvvetlendirmek yerine zaafa uğratmış olmalı. Bu yüzden Samsunlu şehit İbrahim Yaman'ın babası Âdem Yaman, bu cezayı kabul etmediklerini, haklarını sonuna kadar arayacaklarını belirtiyor. Diyor ki: "Nasıl bir adalet sistemimiz var? Dört insanın canı bu kadar mı önemsiz?"

 O dört ana kuzusunun canı bu kadar mı önemsiz? Ne ağır bir soru! Hele hele bu canların her biri Mehmet ise, soru daha da önem kazanır.

Askeri mahkeme bir yanlış yapmış mı? Bir kasıt mı var? Bunları bilemem, meseleyi hukukçular tartışacak ve bir karara varacak. Ancak ben şunu bilirim: Acılar dindirilmeden safiyet tesis edilemez. Mamafih bir yanlış var ise, ondan dönmek de bir erdemdir. Safiyet erdemli davranışlarla tekâmül edecektir.

O dört Mehmetciğe hayat veren dört annenin elinden ekmeği, suyu ve havası alınmıştır. Onların yeniden ekmeğe, suya ve havaya kavuşması lazım. Peki, bunu kim yapacak? Kim olacak, elbette hukuk… Hukuk, illa  hukuk.



Bu yazı 2,567 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Kasım 2011 Kurban yakınlaşmadır
    • 30 Ekim 2011 İyi ve güzel olanı görmek
    • 27 Ekim 2011 Sabır...Yine sabır
    • 28 Haziran 2011 Yükseliş Günü
    • 9 Mart 2011 Kar yağıyor sokaklarına şehrin
    • 21 Şubat 2011 Şehrin delisi
    • 29 Eylül 2010 Yeni müftümüz Prof. Dr. Işıklı
    • 4 Eylül 2010 Kadir kadrinizi yüceltsin
    • 26 Mayıs 2010 Kerbela’nın İzinde
    • 26 Nisan 2010 Hikmeti aramak
    • 11 Ocak 2010 Arşivlerimiz ve kaybolan heyecan
    • 17 Aralık 2009 Kuyular kazmak ve sevgiliyi anmak
    • 23 Kasım 2009 Kaybolan safiyet
    • 16 Ekim 2009 Sessiz gemi ve üç güzel yolcu
    • 26 Eylül 2009 İçimizdeki şiddet
    • 18 Eylül 2009 Güle güle Ramazan
    • 14 Eylül 2009 Sel felaketi ve kaybolan insanlık
    • 8 Eylül 2009 İsyancı ruhlara ihtiyaç var
    • 2 Eylül 2009 Neden kendimiz olamıyoruz?
    • 27 Ağustos 2009 Jose Mourinho müftü mü?

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,276 µs