En Sıcak Konular

Gülay Göktürk


Gülay Göktürk
0 0 0000

PKK'yla görüşmek



Şu PKK'yla görüşme meselesi etrafında kopan fırtına birçok şeyi açıklıyor.
Sizin de fark ettiğiniz gibi şu anda CHP de MHP de referandum kampanyasını hükümetin PKK'yla gizlice masaya oturduğu suçlaması üzerine oturtma çabasında. Muhalefet, sivil vesayeti, kendi yargısını yaratma suçlamalarını, her şeyi bir kenara itip Kandil'den gelen açıklamaya sarılmış durumdalar.

Doğrusu siyasette bu kadar fırsatçılık, bu kadar riyakârlık çok fazla geliyor insana.

Başbakan, ısrarla biz asla görüşmedik diyorsa öyledir, bu konuda spekülasyon yapmak bize düşmez.

Ama velev ki görüşmüş olsunlar...

Bu ilk mi olacak Allah aşkına?

Taraf'tan Yıldıray Oğur, Bahçeli'nin sözünü ettiği 4 temasın ne zaman, kimler tarafından gerçekleştirildiğini bir güzel dökmüş ortaya. Aynen alıyorum:

1) 1993. Özal'ın koordinatörlüğünde aracılar vasıtasıyla devlet Öcalan'la görüştü.

2) 1997-1998. 1998'de Öcalan'ın ateşkes ilanıyla tamamlanan görüşmelerde 28 Şubatçı, Ergenekoncu, Balyozcu paşalardan, Demirel'e, efsane emniyetçilere, darbe karşıtı paşalara kadar herkes trafiğin içindeydi.

3) Ve sıkı durun 1999. Öcalan'ın ayrıntılarıyla anlattığı İmralı'daki görüşmeler. Ergenekon sanığı Atilla Uğur'un ismini, bizzat Öcalan verdi. Dönemin komutanı da Hurşit Tolon'du.

Peki, bu görüşmeler olurken Başbakan yardımcısı kimdi? MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli.

İyi mi...

x x x

Kabul etmeliyiz ki, bu görüşme meselesi tam bir riyakârlık içinde yürüyüp gidiyor. Riyakârlık derken sadece siyasetçilerinkini kastetmiyorum. Toplum da bir o kadar riyakâr davranıyor bu konuda.

Birçok insan sırası gelince, "terör sorununu çözmek için icabında şeytanla bile anlaşma yapılabileceğini, ama bunun yoluna yordamına dikkat edilmesi gerektiğini, elbette hükümetin açıktan görüşmesinin düşünülemeyeceğini ama devletin kimi aktörlerinin devreye girmesinin iyi olacağını" söylüyor ya, bunun büyük bir riyakârlık olduğunu düşünmediniz mi hiç?

Herkes bilecek ki filanca kurum ya da filanca kişi, devlet adına PKK'yla gizlice görüşüyor. Ama "resmen" muhatap almadık diye avutacak kendini. MİT'in görüştüğü, generallerin görüştüğü ortaya çıktığında kimseden ses çıkmayacak ama hükümet görüştü söylentisi üzerine yer yerinden oynayacak.

Bu ikiyüzlülüğü neden savunuyoruz? Neden bir türlü açık olamıyoruz?

Terörü bitirmek için PKK'yla görüşmek ya doğrudur ya da yanlıştır.

Yanlışsa, ister birtakım aracı kurumlar görüşsün, ister hükümet resmen görüşsün, yanlış değişmez. Yapacağı tahribatı yapar.

Ama doğruysa, doğru olan bir işi böyle gizli kapaklı yapmanın sebebi ne?

Halktan duyulan korku mu?

O zaman gelin bunu konuşalım!

Her lafın başında halkın bu savaşın bitmesini istediğini söyleyip duruyoruz. Ama doğrusunu isterseniz ben, şu karşımızda duran Kürt meselesinin çözümünde en çetin engelin halk çoğunluğu -daha doğrusu halkın Türk olan kesiminin çoğunluğu-olduğunu düşünüyorum.

Tamam, halk barış istiyor. Peki, nasıl olacak bu barış? Çocuklarımız ölmesin demek kolay... Nasıl olup da ölmeyeceğini de bir zahmet söyleseler...

Bakın ne diyor okurlarımdan biri: "Eğer AK Parti ve BDP evet'te buluşursa biz evet demeyiz."

Hükümetin, bırakın PKK'yı BDP ile herhangi bir konuda bir arada görünmesine bile tahammül edemeyecek, her türlü iletişime karşı çıkacaksınız; yerel yönetimlere kısmi özerklik deyince yerinizden hoplayacaksınız; Kürtleri temsilen bir parti ortaya çıkıp da Kürt taleplerini dile getirdiği zaman etnik milliyetçilik yapıyorlar, diye kapatılmasını isteyeceksiniz; barajın düşürülmesine, koalisyonlarla iş olmaz diye soğuk bakacaksınız; yeşil sarı renklerini bir arada görünce kırmızı görmüş boğa gibi saldıracaksınız; hükümet PKK ile temasa geçmiş haberini duyunca "ihaneti gördüm" diye çığlıklar atacaksınız; Habur'dan giriş yapanlar zafer işareti yaptı diye koskoca bir demokratik açılım projesini rafa kaldırtacak kadar öfkeleneceksiniz...

Yani hiçbir konuda "hakim millet" statünüzden vazgeçmeyecek, onların taleplerini asla anlamaya çalışmayacak, Kürtler'in sadece sizin lütfedip önlerine fırlattığınız birkaç hak kırıntısıyla yetinmelerini bekleyeceksiniz; ondan sonra da lafa gelince "Çözüm istiyoruz" diyeceksiniz ve hükümetten kanı durdurmasını bekleyeceksiniz.

Boşuna beklersiniz.

Açık söylüyorum, eğer bu kamuoyu değişmezse, hiç kimse hiçbir hükümetten çözüm beklemesin. Evet, siyasi partiler cesaretli olmalı, icabında topluma önderlik etmeli vs... Ama hiçbir partinin kamuoyunun lanetini üstüne çekmek istememesini de anlamak gerek.

Eğer bugün Kürt meselesinde tabu haline gelmiş kimi tartışmaları açmak; kimi reformları yapmak bir parti için "siyasi intihar" anlamı taşıyorsa, o parti bunu neden yapsın ki?

Zaten o yüzden de yapamıyor. Erdoğan'ın aynı Meclis sıralarını paylaştığı meşru bir partinin başkanıyla uzun süre görüşme bile yapamaması, Habur tepkisi üzerine paniğe kapılıp derhal geri adım atması, yıllar önce Meclis'e getirdiği Yerel Yönetim Reformu'nun lafını bile edememesi ve bugün "AK Parti PKK'yla görüştü" söylentileri yüzünden kapıldığı panik, bütün o ayak sürümeler, bir ileri bir geri gidip gelmeler kamuoyundan duyduğu korkudan kaynaklanıyor.

Eğer "Kamuoyu da bir bütün değil siz sadece milliyetçi kamuoyundan söz ediyorsunuz" diyorsanız, o zaman diğer kamuoyunun da kendini ortaya koyması, meydanı sadece milliyetçi kamuoyuna bırakmaması lazım. Ben öyle aydın hareketinden filan bahsetmiyorum. Sıradan insanların, çocuklarını savaşa gönderen annelerin-babaların, bir iç savaştan korkan milyonların sesini duymak istiyoruz artık. Onların çözüm önerilerini işitmek istiyoruz.

Bu hükümetin bir şeyler yapmasını istiyorsanız, arkasında olduğunuzu ortaya koymak zorundasınız.

bugün

 



Bu yazı 1,151 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Eylül 2012 Susmak için artık çok geç
    • 24 Eylül 2012 Darbecilik mahkûm oldu
    • 21 Eylül 2012 7 adımda çözüm planı
    • 14 Eylül 2012 Libya
    • 25 Ağustos 2012 Kürtler'i PKK'dan korumak
    • 8 Ağustos 2012 Tehditle canlı kalkan olunur mu?
    • 30 Temmuz 2012 Suriye Kürdistanı
    • 2 Temmuz 2012 Zana kimi, neyi temsil ediyor?
    • 18 Haziran 2012 Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
    • 15 Haziran 2012 Olmayacak duaya amin
    • 11 Haziran 2012 Oslo süreci yeniden mi?
    • 8 Haziran 2012 Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
    • 4 Haziran 2012 Ses kayıtları
    • 30 Mayıs 2012 Parti kongreleri neden yapılır?
    • 21 Mayıs 2012 Sivil bayramlar dönemi
    • 11 Mayıs 2012 Yine mi?
    • 9 Mayıs 2012 Solun resmi tarihi
    • 25 Nisan 2012 Keşke CHP bölünse
    • 11 Nisan 2012 Kafası karışık bir Demirtaş
    • 9 Nisan 2012 Nizam-ı alem

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,263 µs