En Sıcak Konular

Bilal Kemikli



Bilal Kemikli
0 0 0000

Tahrir Meydanı'nda açılan kapı



Dün bazı gazeteler, Mübarek’in düşüşünü “halkın zaferi olarak” nitelendirdiler. Tahrir Meydanı’nda başlayan on sekiz gündür devam ede gelen halk hareketi, otuz yıldır süren diktatörlük sürecine noktayı koydu.

Otuz yıl önce sözde “demokrasi” nutuklarıyla başlayan Hüsnü Mübarek iktidarı, zaman içerisinde evrile evrile diktatörlüğe ve halkının değerlerini hiçe sayan bir anlayışa dönüştü. Gerçekten de Hüsnü Mübarek demokrasi vadiyle iktidara geçmişti… Ama nasıl oldu da diktatörlüğe dönüştü? Bu soruyu siyaset bilimcileri sorup, tartışmalılar. Fakat şu da göz önünde tutulmalı: Sadece Mısır değil, Ortadoğu ve Afrika devletlerinin ekseriyetindeki durum aynıdır.

Yıllar önce, Amman’da Kral Hüseyin’in attığı nutukları hatırladım… Her hükümet değişikliğinde demokrasi nutukları çekerdi merhum kral. Ancak seçimle gelenlerden ziyade, kendisiyle yakın irtibatı olanları başbakan olarak görevlendirmekten de geri kalmazdı.

Yine yıllar önce, doksanlı yılların başı, Şam’da bir seçim sürecine tanık olmuştum. Ülkede seçim vardı ve dönemin devlet başkanı Hafız Esad demokrasi nutukları çekiyordu. Retorik güzeldi, yerli yerindeydi. Lakin hakikat farklıydı; “uluslararası kamuoyuna bizde demokrasi var” mesajını vermek için Esad’ın karşısına bir aday çıkarmışlardı. Orta yerde iki aday vardı; ama seçilecek kişi daha başından belliydi.

Diğer ülkeler de farklı değil. Lübnan’ı, Irak’ı, Kuveyt’i, Suud’u, Cezayir’i, Libya’yı, Tunus’u vs hatırlayalım… Hatta her fırsatta kendini Ortadoğu’daki Batılı medeni ülke olarak lanse etmeye çalışan İsrail’de de durum aynı. Yalnız bir fark var ki, İsrail’de isimler nöbetleşe iş başına gelir; ancak isimler değişse de zihniyet aynıdır. Orada kişilere ve ailelere dayalı diktatörlük yerine organizeli diktatörlük var.

Her ne ise, burada anlatmak istediğim şey şudur: Mısır’ı  veya Tunus’u tek başına anlamayalım. Bir de bu siyasi görüntünün izahı, bölgenin kültürel kodlarıyla ve küresel güçlerin siyasi oyunlarıyla ilişkili olarak ele alınmalıdır. Hadi kültürel kodları bir kenara bırakalım, o başlı başına bir tahlil gerektiren durumdur;  küresel güçlerin siyasi oyunlarını ve projelerini dışarıdan gözlemleyelim. Şunu görüyoruz: Her fırsatta bölgede demokrasi geleneği oluşturma niyetinde olduğunu ileri süren küresel güçler, bu toprakların nimetlerinde haklarının olduğu inancıyla hareket ediyorlar.  Bölge onlar için, ya yer altı zenginlikleri, yahut tarım ve işgücü demektir.  Eğer bunlar yok ise, o zaman da silah sanayisi açısından zengin bir tüketici kitledir. Dolayısıyla savaşlar da bitmez, kavgalar da, gürültü de. Keza diktatörlüklerin bitmemesi gibi…

Şimdi şunu sormak lazım: Tahrir meydanında hangi kapı açılıyor?  Tahrir meydanı gerçekten hürriyet meydanı olacak mı? Mübarek giderken, yerine insan hak ve hukukuna saygılı, kendi ülkesinin ve insanlarının yararına siyasetler geliştiren, zamanlı hizmet ettiğinin bilincinde olup, halkın teveccühünü kazanmaya çalışan ve icabında sandığa rıza gösterip köşesine çekilmesini de bilen bir siyasi irade varlık kazanacak mı? Yoksa bütün bu çabalar, ağır darbeler almış Mısır gemisini küresel güçlerin limanına daha muhkem bir şekilde taşıma faaliyeti olarak mı kalacak? Bu sorulara şimdiden cevap vermek pek kolay olmasa gerek.

Velhasıl, Tahrir Meydanı’nda on sekiz günlük gayret otuz yıldır tekrar edile gelen cümleye noktayı koydu, hikaye bitti.  Fakat her bitiş, aynı zamanda yeni bir başlangıçtır. Tahrir Meydanı’ndaki ruh, yeni bir hikayeyi yazmaya başladı.  Bu hikayenin, medeniyetin beşiği Mısır’ın yeniden kendine geliş hikayesi olmasını dileriz. Ve bu sürecin, Nil’in bereketini halkına adaletli bir şekilde dağıtan yeni yönetime kapı açmasını umarız. Zira hak ve adaletin öne çıktığı bir Mısır’ın, bölgede dengeleri yeniden oluşturacağında kuşku yok.



Bu yazı 1,772 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 11 Nisan 2016 Öğrencime Mektup
    • 5 Şubat 2016 Sahici Büyük Kimdir?
    • 24 Ocak 2016 Aşkın Yolcuğu'na Dair
    • 1 Ocak 2016 Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
    • 21 Aralık 2015 Eksik Gören Eksiktir
    • 10 Ağustos 2015 Çeşm-i Cihân'a Ağıt
    • 9 Temmuz 2015 Tevazu: İnsan toprağını işlemek
    • 28 Haziran 2015 Ses vermek?
    • 24 Haziran 2015 Bu kitap neden yazıldı?
    • 4 Haziran 2015 Muhalefeti mi seçeceğiz?
    • 10 Mayıs 2015 Ruhuma Sükünet Veren Şehir
    • 20 Nisan 2015 Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
    • 5 Nisan 2015 Bedhah tuzaklara karşı
    • 9 Mart 2015 Bu iyi bir zamandır
    • 12 Şubat 2015 Oğluma birkaç not
    • 27 Ocak 2015 Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
    • 19 Ocak 2015 Son hadiselere ve tartışmalara dair
    • 29 Ekim 2014 Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
    • 14 Ekim 2014 Camide buluşalım…
    • 9 Eylül 2014 Bir Gönül Köprüsü

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,004 µs