BDP'liler, ikide bir tehdit savurarak yapılan şeyin siyaset değil kabadayı efelenmesi olduğunu bir türlü öğrenemiyorlar.
Şunu yapmazsanız ortalığı karıştırırız, bunu yaparsanız sizi Diyarbakır'a sokmayız; şu isteğimiz olmazsa Meclis'ten çekiliriz, bu olmazsa Meclis'i kitleriz. Ya siz çaresine bakarsınız ya da biz kendi kendimize özerklik ilan ederiz...
Daha oy pusulalarının mürekkebi kurumadan yeni bir tehdit daha: Milletvekili seçilen 6 KCK tutuklusu tahliye edilmezse Meclis'i tanımayacaklarmış.
Ahmet Türk şöyle söylüyor: "Artık öldürme ve zindanlara atmakla bu sorun çözülmez. Abdullah Öcalan'ın tanıdığı bu fırsatı değerlendirmek gerekir. Ateşkes süresinin uzatılması bir fırsattır. Kürtler ellerini uzattı. Gelin bunu birlikte değerlendirin. Siyaseti izliyoruz. Cezaevinde seçilen altı arkadaşımız bırakılmalıdır. Eğer bu arkadaşlarımız bırakılmazsalar TBMM'ye gitmeyeceğiz ve Meclis'i tanımayacağız."
Barışı, Abdullah Öcalan'ın lütfettiği bir fırsat olarak sunma üslubunun iticiliği bir yana... "Meclis'i tanımama" ifadesinin tahrik ediciliğine dikkat eder misiniz?
Bu halk daha birkaç hafta önce son derece yüksek bir katılımla bir seçim yapıp Meclis oluşturmuş; sen de bu Meclis'in bir parçası olmak için aday olmuşsun ve seçilmişsin; ama ertesi günü, o Meclis'i tanımayacağını söylüyorsun.
Ne sebeple? O Meclis'in elinde olmayan bir sebeple...
Çok yazıldı; o yüzden ben tutukluluk haline son vermenin ne Meclis'in ne de hükümetin yetkisinde olduğunu; kuvvetler ayrılığı diye bir ilke olduğunu hatırlatmayacağım.
Benim üstünde duracağım konu, BDP'nin boyuna savurduğu bu tehditlerin siyasi sonuçları ile ilgili.
Bu kabadayı üslubunun Kürt tarafında genişçe bir kesime sempatik geldiği besbelli. Onlar bu tavrı yılların ezilmişliğinin rövanşı olarak algılıyor ve hoşnutluk duyuyorlar.
Ama bu partinin Türk tarafını da kazanmak diye bir derdi hiç mi yok?
Bugün Türkiye'de, yanlış bildiklerini unutmak için kendi kendisiyle amansız bir mücadeleye girişmiş olan milyonlarca Türk var.
Devletin inkâr ve asimilasyon politikası içinde yetişmiş; kendini bildiğinden bu yana maruz kaldığı endoktrinasyon yüzünden söz konusu devlet politikalarını içselleştirip "kendi düşünceleri" haline getirmiş bu insanlar, son birkaç yıldır bu şartlanmanın etkisinden kurtulmaya; resmi tarihi sorgulamaya, olaya Kürtler'in penceresinden bakmaya çalışıyor. Bilmem BDP'liler farkında mı ama bunu yapabilmek için ciddi ciddi zorluyorlar kendilerini; en iyi bildiklerini zannettikleri bir şeyi değiştirmek, Kürtler'le empati kurmak için büyük gayret gösteriyorlar.
Onları yeniden eski düşünce-duygu dünyalarının içine itmek için bu tehdit politikalarından ala bir tutum olabilir mi?
BDP bu sorunun sadece parlamentodaki 550 milletvekilinin iradesiyle ya da İmralı'nın devletle yaptığı görüşmeler sayesinde çözülebileceğini sanıyorsa fena aldanıyor.
Hayır, eğer bu sorun çözülecekse; örneğin Anayasa'nın başlangıç bölümü değişecekse; değiştirilemez maddeler olmayacaksa; vatandaşlık tanımı değişecekse; anadilde eğitimin yolu açılacaksa; nasıl bir özerklik sorusu rahatça tartışılabilecekse; siyasi bir af gündeme gelecekse; bütün bunlar ancak ve ancak toplumun ana gövdesini oluşturan geniş milliyetçi muhafazakâr kitlelerin sessiz onayıyla gerçekleşecek. Bu tabana dayanan siyasi partiler ancak bu sessiz onayı hissettikleri zaman çözüm için radikal adımlar atma cesaretini bulabilecek.
Evet, sessiz bir onay olacak bu...
Onlar hiçbir zaman sözünü ettiğimiz bu değişikliklerin aktif savunucusu olmayacaklar; hatta içlerine çok sinmiş de olmayacak yapılacak şeyler. Ama düşüncelerinden eskisi gibi emin olmadıklarından ve belki de daha önemlisi, artık bu sorunun çözülmesini istediklerinden susmayı seçecekler. Tarafsızlaşacak, desteklemeyecek ama engel de olmayacaklar...
Tıpkı 2003'te idam cezasının kaldırıldığı zaman yaptıkları gibi...
Şimdi sormak lazım:
Bu geniş kitlenin politik duruşu ve ruh hali bu kadar kritik bir noktada iken, BDP ne akla hizmet, şantaj ve tehdit politikalarıyla onları tahrik ediyor, tepkisel bir tavırla statükonun yanında yer almalarına çalışıyor?
Politika yapmayı mı bilmiyorlar yoksa istedikleri tam da bu mu?
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle