Mümtaz'er Türköne
0 0 0000
Kuşatma
Acı çok olunca lâf da çoğalıyor.
Başbakan'ın sükûneti hepimize örnek olmalı; itidal çağrısı takip edilmeli. Bu yüzden Başbakan'ın medya yöneticileri ile dün yaptığı toplantı büyük önem taşıyor. PKK bir propaganda savaşı yürütüyor. Askerleri, sadece propaganda olsun diye öldürüyor. Saldırının asıl başarısı gazete manşetlerinde, televizyon haberlerinde alınıyor. Halkta uyandırdığı infial ve tepki, bu saldırıyı referans alarak edilen her kem söz canileri amacına bir adım daha yaklaştırıyor.
Tekrar, üzerinde sakin sakin düşünelim. PKK son saldırıyı Çukurca'yı ele geçirmek için yapmadı. Döktüğü kanla bize acı vermek ve feryadımızı dinlemek için yaptı. Ben katilimin yüzüne bakarak neden gözyaşı dökeyim? Cenazelerdeki feryatları dinleteyim? O boy boy duygusal sahneleri seyrettireyim? Terör haberinin kendisi, terörün gerekçesi. Neden eline bu gerekçeyi vereyim? Bu yüzden medyanın sorumlu ve ilkeli davranması gerekiyor. Daha önce Rusya'yı örnek vermiştim. Terör haberleri ve askerî kayıplar Rusya'da sadece İçişleri Bakanlığı'nın rutin istatistikleri olarak verildi. Ne gazeteler ne de televizyonlar bu haberleri 'görmedi'. 'Halkın haber alma özgürlüğü ne olacak?' diye soranlara, haber yapmakla infiale yol açmak arasındaki farkı anlatmak gerekiyor. Önceki akşam bir haber kanalının sorumlusu ile bu konuyu konuşuyorduk. "Herkes aynı şekilde verse sorun yok; ama birileri dışarıda kalınca olmuyor." diyordu. Medyanın temel problemi reyting kaygısı. Biri verirse, diğeri zararlı çıkıyor. Başbakan'ın basın ahlak ilkelerine vurgu yapan müdahalesi ve medyayı bir centilmenlik anlaşması yapmaya teşvik etmesi, terörle mücadelenin en kritik cephesinde önemli adımlar.
Acı büyük olunca spekülasyonlar da çoğalıyor. PKK Çukurca saldırısını bir zafer olarak takdim ediyor. Bu saldırının peşinden yükselen güvenlik zaafı sorgulamaları, bu iddiaya destek veriyor. Gerçekten teröre karşı esaslı bir güvenlik zaafı var mı?
PKK'nın kendi kaynaklarında sıralanan analizler, bu saldırının bir huruç harekâtı olarak yapıldığını gösteriyor. Hükümet PKK'yı diplomatik, siyasî ve toplumsal bir kuşatma altına aldı. 14 Temmuz'da PKK'nın başlattığı savaş en önemli sermayesini, kitle desteğini eritti. Sivil hedeflere yönelik saldırılar Kürt vicdanında yaralar açtı. Süren savaşın amacı konusunda mantıklı bir gerekçe gösterilemedi. Mao, kır gerillasını balığa benzetir. Balığın yaşamak için ihtiyaç duyduğu şey ise su, yani halktır. Halk desteğini kaybetmek PKK'nın nihaî hezimetidir. KCK tutuklamalarına halktan hiçbir tepki gelmemesi, tersine süren savaşa karşı örgüte isyanın yükselişi denizin tükendiğini gösterdi. Hükümet PKK ile mücadeleyi entegre bir stratejiye bağladı. Özellikle diplomasi ayağı güçlendi. Türkiye artık 1990'ların Türkiye'si değil. Halkına daha fazla zenginlik vaat eden, dışarıda da hükmünü yürüten bir devletin çatısı altında yaşıyoruz. PKK savaş başlatınca faili meçhul cinayetler olmadı. Köyler boşaltılmadı. Devlet vatandaşının canını yakmadı. Tersine hükümet ısrarla 'hukuk ve demokrasi içinde kalmak' standardını ısrarla vurguladı ve uyguladı. PKK etrafında işte bu yumuşak gücün kuşatması giderek daraldı. PKK ise bildiği tek yöntemle bu kuşatmayı yarmak için bir saldırı düzenledi. Peki, bu saldırı hedefine ulaştı mı? Bu sorunun cevabını biz vereceğiz. Daha doğrusu amacına ulaşmadığını sakin ve soğukkanlı duruşumuzla göstereceğiz.
PKK, askerî olarak tasfiye edilemeyeceğini ispatlamak derdinde. Askerler savaş tabirleri ile konuştukları için bu dile bizler de alıştık. PKK'nın saldırıları teknik anlamda bir savaş değil. Halkın içinde saklanmak, ondan aldığı destekle vurmak, sivil hedeflere yönelip yıpratıp usandırmak için silah ve bomba kullanmak bildiğimiz türden bir savaş olarak görülmemeli. Sınır ötesinden silahlarıyla 150 kişilik bir grup elini kolunu sallayarak gelip, askerî birliğe saldırmıyor. Silahlar ve mühimmat saldırı noktalarına daha önce konuyor. Geçişler, halktan birileri gibi yapılıyor. Bu tür saldırılara karşı gerçek başarı, her şeye rağmen içinde saklanan militanı hedef alırken halka zarar vermemekle ölçülüyor. Hükümet son üç ayda bunu başardı. Öyleyse bu savaşın gerçek galibi PKK değil. Terör halkı korkutmak ve kazanmak için yürütülür. PKK, Çukurca saldırısı ile halkı kazandı mı?
Bu saldırı PKK için, kuşatmaya karşı bir huruç hamlesi idi. Diplomatik, siyasî ve toplumsal tabloya bakarak PKK'nın kazanç veya başarı peşine değil, can derdine düştüğünü teslim etmek lâzım.
zaman
Bu yazı 1,379 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
30 Eylül 2012
Bu sefer çözülecek mi?
-
16 Eylül 2012
Din eğitiminde devlet tekeli kalkıyor
-
14 Eylül 2012
Siyaset, artık dine alet edilmiyor!
-
13 Eylül 2012
CHP, PKK ile müzakere yapabilir mi?
-
9 Eylül 2012
Merkez Sağ'ın son noktası
-
7 Eylül 2012
Başbakan sertleşmekte haklı mı?
-
28 Ağustos 2012
Hükümet haklı çıktı
-
26 Ağustos 2012
Kawa ve Ergenekon
-
24 Ağustos 2012
Terör sorunu ayrışıyor
-
17 Ağustos 2012
Hem şiddet üreten, hem barış isteyen bir örgüt
-
16 Ağustos 2012
'Paralel devlet'in iflası
-
12 Ağustos 2012
Kürt, Türk, Alevî ve Sünni olmak
-
10 Ağustos 2012
Yangını kim söndürecek?
-
5 Ağustos 2012
Ordulaşan partiler ve partileşen ordular
-
22 Temmuz 2012
Davutoğlu haklı çıkarsa?
-
17 Temmuz 2012
'Hücre yenilenmesi'
-
29 Haziran 2012
ÖYM'leri kaldırması için hükümete yetki verdiniz mi?
-
24 Haziran 2012
Türkiye savaşa girer mi?
-
21 Haziran 2012
Teröre teslim olmak
-
19 Haziran 2012
Çözüme yakın mıyız?
Yorumlar
+ Yorum Ekle