Mümtaz'er Türköne
0 0 0000
Anayasa bereketi
Anayasa yapım süreci başladı.
Toplumun bütün hücrelerine yayılan bir anayasa tartışması sürüyor. Katılımı yüksek, yapıcı, sağlıklı bir tartışma zemini üzerinde ilerliyoruz. Meclis'te Uzlaşma Komisyonu'nun toplandığı gün, bağrımıza terörün düşürdüğü ateş bile bu zemini tahrip edemedi, ilerlemeyi durduramadı. Yeni anayasa konusunda güçlü bir irade ete kemiğe bürünüyor.
Hafta sonunda Ankara'da Memur-Sen 'Uluslararası Anayasa Kongresi'ni topladı. Eşzamanlı olarak ESAM'ın 'Millî Anayasa Şûrası' yapıldı. Fırsat buldukça Anadolu'nun farklı illerinde yapılan anayasa konulu toplantılara katılıyorum. Anayasa Çalışma Grubu gibi mesaisini bütünüyle yeni anayasaya teksif eden sivil-entelektüel inisiyatifler toplumun geneline yayılan çalışmalar yürütüyor. Yürütülen çalışmalar, toplumdan gelen canlı karşılıklar bir anayasa hareketliliğinin tempoyu yükselterek devam ettiğini gösteriyor. Beklenenin, umulanın üzerinde bir anayasa bereketi yaşanıyor. Bu tablo hasadın eninde sonunda en verimli biçimde alınacağını gösteriyor.
Yeni anayasa yapım sürecinin lokomotif aydınlarından Osman Can, Memur-Sen'in anayasa kongresinde, 'anayasa yazmak' ile 'anayasa yapmak' arasındaki farka işaret etti. Sorun çözmekle görevli anayasal düzen, neredeyse bütün sorunların kaynağı. Çözüm 'halkın yaptığı' bir anayasaya sahip olmak. Halkın yazdığı değil yaptığı bir anayasa işi kolaylaştırmıyor mu?
Cemil Çiçek'in Meclis başkanlığı bu süreç için bir avantaj, TBMM'de süreci dikkatli yönetiyor. Meclis, oluşma şekli ile bir 'kurucu meclis'. Partilerin tamamı anayasa vaadi ile seçime girdi. Temsil yeteneği % 95'i aşıyor. Toplumda Meclis'in anayasa yapma iradesine itiraz yok. Buna rağmen Meclis Başkanı Cemil Çiçek Memur-Sen'in kongresinde 'anayasa yapma görevi'nin 'farz-ı kifâye' değil 'farz-ı âyn' olduğunu söyledi. Aynı mantıkla 'kurucu iktidar' tartışmalarına da ikna edici bir nokta koydu. Bir cuntanın yaptığı darbe ile toplanan bir Meclis'e 'kurucu irade' yetkisi verirken aynı yetkiyi % 87'lik katılma oranı ve % 95'lik temsil ile karar veren mevcut Meclis'e tanımamak ayıptır.' Cemil Çiçek'in bu argümanı 'aslî kurucu iktidar-talî kurucu iktidar' kavramları arkasına saklanarak anayasanın değişmez maddelerine sahip çıkmayı da tepetaklak ediyor. Hatırlayalım: Anayasanın bir ideolojisi var. Bu ideoloji 'cumhuriyet, demokrasi, sosyal-hukuk devleti' gibi sabit kavramların arkasında değil, 'Atatürk milliyetçiliği ve Atatürk ilke ve inkılapları' gibi muğlak ve esnek kavramların derinlerinde duruyor. O zaman bu Meclis kurucu iktidarı da, kurulu iktidarı da; aslî kurucu iktidarı da, talî kurucu iktidarı da şahsında ve bütün hücrelerinde temsil ediyor. Her şeyi değiştirebiliriz.
Anayasa yapmayı mimarî bir çaba olarak tanımlamak mümkün. Bu işi sadece anayasa hukukçuları yaparsa keyfe keder bir metin ortaya çıkıyor. Halk yaparsa içinde yaşayacağımız, yağmurdan, fırtınadan, depremden korunacağımız, soğuktan sıcaktan sakınacağımız ve yaşarken mutlu olacağımız bir yuva ortaya çıkacak. Bunun için mimarlığı hiç olmazsa ihtiyaçlarımızı sıralayacak kadar bilmemiz gerekiyor. Anayasa yapım mimarisinin çok daha önemli bir cephesi var. Bu süreç asıl hepimize anayasa mimarisini öğrenme ve müdahale edecek donanıma kavuşma fırsatı veriyor. Hep birlikte anayasayı yaparken aynı zamanda demokrasiyi öğreniyoruz. Karşılıklı haklarımızı, özgürlüklerimizi, devletin bizler karşısındaki yetkilerinin olması gereken sınırlarını, birlikte yaşamanın ortak paydalarını öğreniyoruz. Demokrasinin asıl gücü anlaşılabilirliğidir. Vesayet düzenleri bizi yabancılaştırmak için siyasî süreçleri ve mekanizmaları anlaşılmaz hale getirmek ve teknik bir uzmanlığa indirgemek için her şeyi yaptı. Şimdi bizler yeni anayasayı yaparken içinde yaşadığımız düzeni anlaşılabilecek kadar basitleştiriyor ve yönetimimiz altına alıyoruz. Hem anayasayı, hem demokrasiyi öğreniyor ve öğrendiğimiz şeyi birlikte inşa ediyoruz.
Karşı konulması çok zor bir anayasa dalgası yükseliyor. Direnen kaybeder. Bu dip dalga yeni bir düzen imar ediyor. İklim müsait, toprak verimli. Anayasa bereketi yaşıyoruz.
zaman
Bu yazı 1,287 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
30 Eylül 2012
Bu sefer çözülecek mi?
-
16 Eylül 2012
Din eğitiminde devlet tekeli kalkıyor
-
14 Eylül 2012
Siyaset, artık dine alet edilmiyor!
-
13 Eylül 2012
CHP, PKK ile müzakere yapabilir mi?
-
9 Eylül 2012
Merkez Sağ'ın son noktası
-
7 Eylül 2012
Başbakan sertleşmekte haklı mı?
-
28 Ağustos 2012
Hükümet haklı çıktı
-
26 Ağustos 2012
Kawa ve Ergenekon
-
24 Ağustos 2012
Terör sorunu ayrışıyor
-
17 Ağustos 2012
Hem şiddet üreten, hem barış isteyen bir örgüt
-
16 Ağustos 2012
'Paralel devlet'in iflası
-
12 Ağustos 2012
Kürt, Türk, Alevî ve Sünni olmak
-
10 Ağustos 2012
Yangını kim söndürecek?
-
5 Ağustos 2012
Ordulaşan partiler ve partileşen ordular
-
22 Temmuz 2012
Davutoğlu haklı çıkarsa?
-
17 Temmuz 2012
'Hücre yenilenmesi'
-
29 Haziran 2012
ÖYM'leri kaldırması için hükümete yetki verdiniz mi?
-
24 Haziran 2012
Türkiye savaşa girer mi?
-
21 Haziran 2012
Teröre teslim olmak
-
19 Haziran 2012
Çözüme yakın mıyız?
Yorumlar
+ Yorum Ekle