Deniz Ülke Arıboğan
0 0 0000
Ne iyi komşumuzdun sen!
Suriye'de Türk bayrağının yakılmasına kadar uzanan gerginlik kolay sönümleneceğe benzemiyor. Yıllardır en üst düzeyde ilişkiler içinde olduğumuz, karşılıklı vizeleri kaldırıp ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yaptığımız sevgili komşumuzla ilişkilerimiz kopma noktasında. Katar, Fransa ve Suudi Arabistan elçilikleri ile birlikte bizim diplomatik temsilciliğimiz de saldırıya uğradı. Suriye Dışişleri Bakanı Velid El Muallim'in yabancı misyonlara karşı yapılan saldırılar nedeniyle özür dilemesi de yeterli değil. Saldırıya karışanların yakalanması ve cezalandırılması da talep ediliyor.
1961 tarihli Viyana sözleşmesinin ihlali anlamına gelen böylesi bir saldırı uluslararası ilişkiler bakımından en ağır durumlardan bir tanesi. Zira savaş durumlarında bile diplomatik misyonların dokunulmazlıkları ve korunması konusunda hassasiyet gösterilmesi geleneği var. Nadiren bu ilkeyi bozan durumlar olduğunda da uluslararası yaptırımlar hemen devreye giriyor. Bugün ortaya çıkan resim ise gerçekten de kabul edilemez nitelikte. Süreci kısaca analiz edelim.
1- Suriye yönetiminin Türkiye halkını tahrik edecek bu tür tavırlar alması gerçekten akıldışı bir durum. Zira Suriye'ye uluslararası bir askeri operasyon yapılmasının önündeki tek engel Türkiye'nin göstermekte olduğu korumacı tavır. Türkiye yakın zamana kadar, şer ekseni devletlerinden birisi olarak gösterilen Suriye'ye kol kanat geren, Beşşar Esad kanalıyla bu ülkeyi uluslararası topluma yeniden entegre etmeyi hedefleyen bir politika izledi. Suriye'nin sisteme eklemlenebilmesi için ise demokratik dönüşümün hayata geçirilmesi gerektiği aşikar. Zira bölge bütünüyle dönüşüyor. Nitekim Türkiye de bu konuda Esad'dan olumlu adımlar bekleyenler arasındaydı. Bugün gelinen noktada Suriye'nin durumu ise yokuş aşağı yuvarlanan bir taşa benzetilebilir. Sürecin durdurulması bu noktadan sonra çok zor. Muhalefetin giderek büyümesi kaçınılmaz. Bütün bu çatışma sürecinde Türkiye'nin kışkırtıcı rol oynadığını iddia etmek ise akılsızca. Suriye'deki bu durum politik açıdan en çok Türkiye'yi sıkıştırıyor. Türkiye ilgi ve etki alanını geniş coğrafyalara yaymaya çalışırken, onu yakın komşularının sorunlarına odaklıyor. İçinde olmak istemediği bir Sünni-Şii bloklaşmasında taraf olmaya zorluyor. İran ile sürdürmeye çalıştığı denge politikasını çökertiyor. PKK meselesinde unuttuğu bir cepheyi yeniden açıyor.
2- Suriye yönetimiyle gerilen ilişkilerin Suriye halkı ile de iplerin kopmasına neden olması büyük hata olur. Yönetim ile halk arasında net bir çizgi çekmek ve her ne şart altında olursa olsun sivil halka zarar verecek tavırlar almamak gerekir. Unutmamalıdır ki, Suriye halkı küçük bir azınlığın totaliter baskısı altında yaşıyor. Bu insanlar Esad yönetimini devirebilmek için aylardır sokaklarda. Sadece önceki gün ölü sayısının 50 civarında olduğu söyleniyor. Toplam kayıplar ise 3500'ü aşmış durumda. Halk böylesi bir şiddet ortamındayken yalnızca olası askeri önlemler değil, aynı zamanda uygulanması düşünülen ekonomik yaptırımlar da halkın yaşam standardını düşürür. Bu ise dış düşman faktörünü gündeme getireceği gibi, aynı zamanda siyasi merkeze yönelik desteğin de artmasını sağlayacaktır. Bu bakımdan özellikle Suriye'ye satılan elektriğin kesilmesi, ticaretin durması gibi önlemlerin yan etkileri bakımından da değerlendirilmesi gerekir.
3- Suriye meselesi sadece Türkiye'nin konusu değil. Esad rejiminin muhalefete ve dış misyonlara yönelik şiddetsever tavrı uluslararası kurumları da hareketlendirmiş durumda. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Suriye hükümetinin uyguladığı şiddetin 'insanlığa karşı işlenen suç' seviyesinde olduğunu açıklamış bulunuyor. Bu, yöneticilerin er veya geç uluslararası mahkemelerde yargılanacağını gösteriyor. Örgüt raporunda, Suriye'de yaygın ve sistemli işkence uygulandığı, insanların gözaltında kaybolduğu, izah edilemez biçimde öldüklerini yazıyor. Tarihte de görüldüğü gibi bunların hesabı bir gün mutlaka soruluyor.
4- Diplomatik misyonlara yönelik tahrik saldırıları da iyi incelenmeli. Esad'ın bu kadar sıkışık bir politik gündemde elçiliklere yönelik bu tür saldırıları organize etmesi akılsızca. Yönetimi iyice ayakta kalamaz hale getiren, uluslararası etkileri olan durumlar bunlar. Nitekim BM'den hemen kınama kararı geliyor. Arap Birliği zaten Suriye'ye karşı yaptırım kararını onamış bulunuyor. Ürdün Kralı Abdullah, Esad'ı hemen istifaya davet ediyor. Kısaca çark Esad'ın aleyhine işliyor. Artık süreç kontrol edilemiyor. Keşke siyasi liderler geçmişten ve çevrelerinde olanlardan ders alabilseler...
akşam
Bu yazı 1,351 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
21 Eylül 2012
Düşünce ve ifade özgürlüğünden nefret söylemine
-
17 Eylül 2012
Ciddi bir temizlik harekatı yapılıyor
-
31 Ağustos 2012
Terörle mücadele meselesi!
-
29 Ağustos 2012
Neymiş bu sıfır sorun?
-
27 Ağustos 2012
Suriyeli mülteciler ve tampon bölge
-
17 Ağustos 2012
Hüseyin Aygün'ün kaçırılması konusu
-
13 Ağustos 2012
Türkiye'de iç siyasetin dönüşümü
-
3 Ağustos 2012
Dünya nereye gidiyor?
-
4 Temmuz 2012
Kürt sorunu mu?
-
8 Haziran 2012
Kılıçdaroğlu-Erdoğan görüşmesi
-
6 Haziran 2012
Suriye'de son tango!
-
2 Mayıs 2012
Yeni Ortadoğu'nun İsrail'i
-
20 Nisan 2012
Dış politikada ilkeler
-
28 Mart 2012
Nükleer Güvenlik Zirvesi ve Suriye
-
23 Mart 2012
Ekonomik kriz milliyetçiliği besleyecek mi?
-
21 Mart 2012
Afganistan ne için?
-
7 Mart 2012
Putin'in üçüncü dönemi
-
22 Şubat 2012
Xi Jinping Türkiye'de!
-
10 Şubat 2012
Devlet devletin kurdu mu?
-
8 Şubat 2012
Suriye sadece iç meselemiz mi?
Yorumlar
+ Yorum Ekle