Gülay Göktürk
0 0 0000
Uludere ve hakkaniyet
Hakkaniyet benim için her zaman kilit bir kelime olmuştur.
Yazılarımda gözettiğim en temel ilkelerden biri. Bence herkes için öyle olmalıdır. Ama özellikle yargılama pozisyonunda olanlar için...
Yargılama pozisyonunda olanlar derken sadece yargıç ve savcıları kastetmiyorum. Siyasette ve medyada her gün binlerce yargılama yapılıyor, hüküm veriliyor ve bu hüküm televizyon ekranlarından, gazete sayfalarından ilan ediliyor.
Siyasetçi her demecinde, medya her manşetinde, her köşesinde bir yargılama yapıyor. Kullanılan sözcükler, atılan başlıklar bu yargılamanın sonucuna göre seçiliyor. Bu seçimlerle birileri aklanıyor, sevindiriliyor, birileri yaralanıyor, karalanıyor ve hatta yok ediliyor.
Bir sözcüğü seçen siyasetçi ya da gazeteci, onun sadece kelime anlamından değil, mecazi anlamlarından da, çağrışımlarından da sorumludur ve sorumluluğu herkesten önce kendisine karşı duymalıdır.
Hakkaniyetli mi davranıyorum? İçim rahat mı? Yoksa kelimelerin şehvetine mi kapıldım? Abartıyor muyum? Bu söz benim maksadımı aşıyor mu? Söylediğimde demagojik bir taraf var mı? Tribünlere mi oynuyorum?
Yoksa fırsatçılık mı yapıyorum?
Bu sonuncusu en berbatıdır ve ne yazık ki en sık yapılandır.
Eğer dostlarınız, tanıdıklarınız, fikri yakınlık içinde olduklarınız söz konusuyla hakkaniyetli davranmak daha kolaydır. Zor olan, muarızlarınıza karşı da hakkaniyetli davranabilmek; hatayı kasıttan, istisnai hali kuraldan, iyi niyeti kötü niyetten ayırabilmek; onların hatalarını, zaaflarını, "zor" anlarını fırsat bilerek haksız yere çullanmamaktır.
Hata başkadır kasıt başka
Son Uludere olayında hakkaniyet ölçülerine sığmayan binbir türlü tutuma tanık olduk.
"Bu bir soykırımdır" diyen Ahmet Türk...
"Türkiye bölünmüştür" diyen Selahattin Demirtaş...
"Hareket halindeki her şeyi imha etme... Bu ülkede asayiş tedbirlerinin özü aslında budur" diyen Ali Bayramoğlu...
"Devlet halkını bombaladı" diyen Taraf...
"Olay bir katliamdır, kirli savaşın sonucudur" diyen İnsan Hakları Derneği,
"Sorgusuz sualsiz kurşuna dizilen 33 köylü... Sorgusuz sualsiz bombalanan 35 köylü... Tek eksik: Olayın şiirini yazacak Ahmed Arif gibi bir şair" diyen Ahmet Hakan ve daha niceleri olayın aydınlanmasını beklemeden, kelimelerini vicdanlarının terazisine vurmadan; kimi sözcüklerin şehvetine kapılarak, kimi felaketin şokuyla abartarak, kimi siyasi muarızlarını zayıf anında yakalamış olmanın fırsatçılığıyla hem Genelkurmay'a hem de hükümete karşı haksızlık yaptılar.
Genelkurmay'ın askeri operasyonu yönetirken affedilmez hatalar yaptığını söylemek ve sorumluların derhal ortaya çıkarılmasını istemek başkadır, Genelkurmay'ı kasıtlı olarak sivilleri bombalamakla suçlamak başka...
Hükümeti bu facia karşısında yeteri güçte bir tepki göstermemekle, soğuk davranmakla ve Kürtler'in acısını yeteri kadar paylaşmamakla eleştirmek başkadır, facianın sorumlusu gibi göstermek başka...
Olayda yine karanlık güçlerin parmağı var demek başkadır, Genelkurmay ya da hükümet bu karanlık güçleri kullandı demeye getirmek başka...
Hele hele bu olaydan hareketle teröre karşı verilen güvenlik mücadelesini toptan karalamak bambaşka...
Böyle zamanlarda elinde kalem olan herkes, bu ayrımları yapma sorumluluğu taşır. İçinde bir şüphe varsa emin oluncaya kadar vermez hükmünü.
Zira birine haksız yere suç atmanın telafisi, bir suçu atlamaktan çok daha zordur. Atladığınız suçu bugün olmasa yarın yine yakalayabilir ve teşhir edebilirsiniz ama boşa suçladığınız kişi ya da kurumlara yaptığınız haksızlığı telafi edemezsiniz.
bugün
Bu yazı 1,570 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
28 Eylül 2012
Susmak için artık çok geç
-
24 Eylül 2012
Darbecilik mahkûm oldu
-
21 Eylül 2012
7 adımda çözüm planı
-
14 Eylül 2012
Libya
-
25 Ağustos 2012
Kürtler'i PKK'dan korumak
-
8 Ağustos 2012
Tehditle canlı kalkan olunur mu?
-
30 Temmuz 2012
Suriye Kürdistanı
-
2 Temmuz 2012
Zana kimi, neyi temsil ediyor?
-
18 Haziran 2012
Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
-
15 Haziran 2012
Olmayacak duaya amin
-
11 Haziran 2012
Oslo süreci yeniden mi?
-
8 Haziran 2012
Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
-
4 Haziran 2012
Ses kayıtları
-
30 Mayıs 2012
Parti kongreleri neden yapılır?
-
21 Mayıs 2012
Sivil bayramlar dönemi
-
11 Mayıs 2012
Yine mi?
-
9 Mayıs 2012
Solun resmi tarihi
-
25 Nisan 2012
Keşke CHP bölünse
-
11 Nisan 2012
Kafası karışık bir Demirtaş
-
9 Nisan 2012
Nizam-ı alem
Yorumlar
+ Yorum Ekle