Gülay Göktürk
0 0 0000
Tıpkı Susurluk günleri gibi
Hrant Dink kararı açıklandığından bu yana ortaya çıkan manzaraya bakıyorum da, sanki ülkemizde bir jüri sistemi var.
Şu anda bütün Türkiye, devasa bir jüriye dönüşmüş, kararını açıklıyor: "Bu bir örgüt suçudur!"
"Büyük jüri"nin güçlü itirazı, kararın meşruiyetini iki günde öylesine yerle bir ediyor ki, mahkeme heyetinin başkanı dahil herkes şimdi bu kararın nasıl düzeltileceği, hatadan nasıl dönüleceği konusunda yollar bulmaya çalışıyor.
Karşımızdaki manzara bu yanıyla muhteşem bir manzara. Hukuk devletinin temel güvencesinin her zaman toplumsal duyarlılık, yargı üzerindeki bu denetim mekanizması olduğunu gösteriyor bize.
Ama manzaranın bir başka yanı daha var ki, bu yönü bana fena halde Susurluk günlerini hatırlatıyor.
Ne olmuştu Susurluk'ta?
O günlerde Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık eylemine katılanlar çok iyi hatırlayacaktır: O eylemin amacı, Susurluk'ta suç üstünde yakalanan derin devleti kuyruğundan tutup açığa çıkarmaktı. Bu kaza on yıllardır elimize geçen tek fırsattı. Bu fırsatı heba etmemek, yakaladığımız kuyruğu elimizden bırakmadan "başa" doğru ilerlemek gerekiyordu. Ama sonra ne olduysa oldu ve biz daha olanı biteni anlayamadan bir baktık ki, Susurluk'un aydınlanması için yükselen toplumsal muhalefetin hedefi saptırılıp, Refahyol iktidarını yıkmayı amaçlayan bir harekete dönüştü. Erbakan'ın o sırada kullandığı birkaç abuk sabuk söz bahane edilerek Refah Partisi baş hedef haline getirildi. Oysa Erbakan Hareketi'nin Susurluk'la en ufak bir ilişkisi yoktu. Susurluk'un açığa çıkmasından ve derin devletin deşifre olmasından en az korkusu olacak siyasi hareket Refah hareketiydi. Ama ne yazık ki, Türkiye'nin "ilerici-solcu" kamuoyunun o malum ruh hali, bu basit gerçeği görmesini engelledi. İktidardaki "dinci" koalisyona karşı duyulan alerji derin devlete karşı duyulan antipatiye üstün geldi. Suç üstünde yakalanan derin devleti kuyruğundan tutup açığa çıkarma fırsatı, Erbakan düşmanlığına kurban edildi.
Ve şimdi...
İşte şimdi ben, Hrant Dink kararına karşı verilen haklı tepkinin yine böyle bir hedef sapmasına uğramasının işaretlerini görüyorum. Sadece, Dink kararı da değil, yargı cenahında yanlış giden birtakım şeylerin faturasını AK Parti'ye çıkarmak için yoğun bir çaba var. Dikkat ederseniz, şu anda Dink kararını eleştirmek için ağzını açanların birçoğu, lafı hemen Ergenekon ya da KCK davalarına getiriyor, her şeyi birbirine karıştırıp hükümeti el çabukluğu ile baş suçlu ilan ediveriyor. Amaç, tasfiye etmeye çalıştığı "eski" devletle özdeşleşmiş ve hatta derin devletle bütünleşmiş bir AK Parti hükümeti imajı yaratmak...
Oysa tıpkı Erbakan'ın Susurlukçular'ı korumaktan bir menfaati olmadığı gibi, bugünkü hükümetin de Dink cinayetini işleyen derin yapıyı korumaktan bir menfaati yok. Unutmayın ki savcı, Dink cinayetinde varlığını ispat edemediği bu örgütün Ergenekon'un Trabzon Şubesi olduğunu söylüyor. Peki o zaman, Ergenekon örgütünü ortaya çıkarmak için hayat memat mücadelesi veren bir iktidarın bu örgütün Trabzon şubesini "kurtarmaya" çalışmasında bir mantık var mı?
Hükümet oyunun farkında
İktidar o günlerde Erbakan'ın yaptığı saçmalıkları yapmıyor elbette. Tam tersine AK Parti hükümeti başına örülmek istenen çorabın farkında ve bu süreci engellemeye çalışıyor. Her davranışıyla yargıyla arasına mesafe koymaya çalışıyor. Gerek başbakanın gerekse Arınç ve partinin diğer ileri gelenlerinin son günlerde devam etmekte olan davalarla ilgili olarak üst üste yaptıkları açıklamaların amacı bu. Hepsi de üstüne basa basa tutuksuz yargılanmanın esas olması gerektiğini savunurken; İlker Başbuğ'un tutuksuz yargılanmasını arzu ettiklerini açıklarken, Hrant Dink kararının toplumsal vicdanda rahatsızlık yarattığını söylerken, esas olarak yargıyla aralarına mesafe koymaya çalışıyorlar.
Ama yerleşik alerjilerle baş etmek o kadar zor ki... Türkiye'nin en büyük demokrasi hamlesini "dinci" bir partinin yaptığını yıllardır bir türlü hazmedemeyenlerin önyargılarını kırmak o kadar zor ki...
Görünen o ki, mantıklarıyla zaman zaman AK Parti'nin yaptıklarını takdir etseler de duygusal olarak AK Parti alerjisinden hiçbir zaman kurtulamayanlar, bu partinin "çuvalladığını", "barutunu tükettiğini" ve "aslına rücu ettiğini" görmeden ve göstermeden rahatlayamayacaklar. Bu uğurda, mücadelenin hedefini saptırmaktan, darbe davalarını yıpratmaktan bile kaçınmıyorlar.
1997'de yaşanan hedef kaymasından en çok Susurlukçular faydalanmıştı, Susurluk hesaplaşması bu hedef kayması yüzünden güme gitmişti.
Eğer bu kez de hedef kayarsa, kimlerin zil takıp oynayacağı besbelli değil mi?
bugün
Bu yazı 1,577 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
28 Eylül 2012
Susmak için artık çok geç
-
24 Eylül 2012
Darbecilik mahkûm oldu
-
21 Eylül 2012
7 adımda çözüm planı
-
14 Eylül 2012
Libya
-
25 Ağustos 2012
Kürtler'i PKK'dan korumak
-
8 Ağustos 2012
Tehditle canlı kalkan olunur mu?
-
30 Temmuz 2012
Suriye Kürdistanı
-
2 Temmuz 2012
Zana kimi, neyi temsil ediyor?
-
18 Haziran 2012
Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
-
15 Haziran 2012
Olmayacak duaya amin
-
11 Haziran 2012
Oslo süreci yeniden mi?
-
8 Haziran 2012
Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
-
4 Haziran 2012
Ses kayıtları
-
30 Mayıs 2012
Parti kongreleri neden yapılır?
-
21 Mayıs 2012
Sivil bayramlar dönemi
-
11 Mayıs 2012
Yine mi?
-
9 Mayıs 2012
Solun resmi tarihi
-
25 Nisan 2012
Keşke CHP bölünse
-
11 Nisan 2012
Kafası karışık bir Demirtaş
-
9 Nisan 2012
Nizam-ı alem
Yorumlar
+ Yorum Ekle