Gülay Göktürk
0 0 0000
Yine mi?
Başbakan Erdoğan "Başkanlık sistemini tartışalım" diyor.
Başkanlık sistemi
"Hayır, tartışmayalım" diyecek değiliz, tartışalım ama şunu da unutmayalım: Bu konu herhalde siyasetin en uzun süre tartışılan ama bu kadar çok tartışılmasına rağmen bir türlü sonuca ulaşamayan konusu. O zaman bunun bir sebebi olmalı...
Bunca zaman içinde görünen o ki hem parlamenter sistemin hem de başkanlık sisteminin avantajlarını ve dezavantajlarını yan yana sıraladığınızda, birinin öbürüne açık üstünlük sağladığı bir tablo çıkmıyor ortaya.
Her iki sistemin de üstünlükleri ve zaafları var. Unutmayalım ki, Başbakan Erdoğan, başkanlık sisteminin yeni anayasada yer alması için son nabız yoklamasını 2011 başında yapmıştı.
Ve biz o zaman bu konuda AK Parti'nin üç temel direği arasında bile görüş birliği olmadığına tanık olduk.
Hem Arınç hem de Gül çeşitli sebeplerden başkanlık sistemine sıcak bakmadıklarını açıkladılar.
Bana kalırsa, bu tartışmanın Özal'dan bu yana defalarca gündeme gelmesine rağmen her seferinde sonuçlanmadan sönüp gitmesinin sebebi sistemlerden herhangi biri üzerinde ağırlıklı çoğunluğun sağlanamayışı.
O zaman da şöyle bir akıl yürütme giriyor devreye: Mademki, başkanlık sistemi denilen sistem bütün sorunlarımızı çözecek bir sihirli formül değil, öyleyse böylesine radikal bir değişikliğe gidip, bütün sistemi altüst ederek ciddi bir risk almaktansa, elimizde olan ve alıştığımız sistemi reforme etmek daha akıllıca değil mi?
Toplumsal psikoloji uygun mu?
Başkanlık sisteminin parlamenter sisteme göre taşıdığı dezavantajlar; özellikle Türkiye'nin siyasi kültürüne neden uygun olmadığı; halkın seçtiği güçlü yetkilerle donatılmış başkan ile yasamayı karşı karşıya getireceği ve sistemin kilitlenmesine yol açacağı; dönem içinde başkan değiştirmenin imkânsızlığının getireceği sakıncalar;
Eğer başkanlık sistemine geçersek sonucun ABD'ye değil, daha çok Latin Amerika ülkelerindeki başarısız uygulamalara benzeyeceği gibi önemli uyarılar şu anda çok sayıda hukukçu ve siyasetçi tarafından ifade ediliyor.
Ama benim endişem bununla da sınırlı değil. Benim endişem, sadece politik kültürün değil, toplumsal psikolojinin de böyle bir sistem tartışması için uygun olmamasından kaynaklanıyor.
Başkanlık sistemini teorik bir model olarak, ülkenin bugünkü politik koşullarından, toplumsal psikolojiden soyutlayarak tartışamazsınız.
Tartışmanın gündeme geldiği zamanın toplumsal ruh halini de göz önüne almak zorundasınız.
Eğer bugün yeni anayasa bağlamında, başkanlık sistemine geçiş tartışması açılırsa, bu geniş kitlelere Tayyip Erdoğan'ın otoriter bir rejim kurma isteğinin artık deşifre olduğunu düşündürecek; ciddi bir samimiyet krizine yol açacak, dolayısıyla siyasetin kimyasını bozup çok daha sert bir kutuplaşmaya yol açacak bir tartışma olur.
En önyargısız kesimlerin bile kuşku duymasına, endişesiz modernlerin de endişeli hale gelmesine; liberallerin, demokratların ve hatta birçok muhafazakâr demokratın ürkmesine, AK Parti'nin Anayasa değişikliğinde bütün müttefiklerinden kopup "öz gücü" ile baş başa kalmasına yol açar.
Anayasa değişikliği güme gider
Ayrıca böyle bir tartışma, yeni anayasa tartışmalarının tek teması haline gelerek, bütün diğer tartışmaları yapılamaz hale getirir.
Böylece, yıllardır beklediğimiz sivil, özgürlükçü, devlet-vatandaş ilişkilerine yeni bir bakış açısı getiren, Kürt sorununun çözümüne geçit veren, devletin yeniden yapılandırılarak optimal sınırlarına çekilmesini sağlayan, ademi merkeziyetçi bir idari yapıyı formüle eden bir anayasa hayali bir başka bahara kalır.
Toplum da haklı olarak aldatıldığını; AK Parti'nin "yeni anayasa"dan tek muradının başkanlık sistemine geçiş olduğunu düşünür.
Bütün bu sebeplerden ben başkanlık sistemine geçiş tartışması için bugünün siyaseten doğru bir gün olmadığını ve Erdoğan'ın da bunu kısa sürede anlayıp şu anki cumhurbaşkanı yetkileri ile yetinmek zorunda kalacağını tahmin ediyorum.
Kaldı ki, onlar da hiç az değil; Erdoğan gibi "sembolik" pozisyonlara sığamayacak güçlü liderler için bile...
bugün
Bu yazı 1,444 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
28 Eylül 2012
Susmak için artık çok geç
-
24 Eylül 2012
Darbecilik mahkûm oldu
-
21 Eylül 2012
7 adımda çözüm planı
-
14 Eylül 2012
Libya
-
25 Ağustos 2012
Kürtler'i PKK'dan korumak
-
8 Ağustos 2012
Tehditle canlı kalkan olunur mu?
-
30 Temmuz 2012
Suriye Kürdistanı
-
2 Temmuz 2012
Zana kimi, neyi temsil ediyor?
-
18 Haziran 2012
Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
-
15 Haziran 2012
Olmayacak duaya amin
-
11 Haziran 2012
Oslo süreci yeniden mi?
-
8 Haziran 2012
Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
-
4 Haziran 2012
Ses kayıtları
-
30 Mayıs 2012
Parti kongreleri neden yapılır?
-
21 Mayıs 2012
Sivil bayramlar dönemi
-
11 Mayıs 2012
Yine mi?
-
9 Mayıs 2012
Solun resmi tarihi
-
25 Nisan 2012
Keşke CHP bölünse
-
11 Nisan 2012
Kafası karışık bir Demirtaş
-
9 Nisan 2012
Nizam-ı alem
Yorumlar
+ Yorum Ekle