Deniz Ülke Arıboğan
0 0 0000
Suriye'de son tango!
Bir ülkede merkezi otorite çöktüğü zaman ortaya çıkan anarşik ortamdan en çok sivilller zarar görür. Şimdilerde de Suriye'de bir yandan Esad yanlıları, diğer yandan Esad muhalifleri olarak tanımlanan yüzlerce insan hayatını kaybetmeye devam ediyor. Sadece bir hafta içinde önce 108 kişinin hayatını kaybettiği Hula katliamı, sonrasında Suriye ordusuna mensup 80 askerin öldürüldüğü haberi geliyor. Bombalar patlıyor, işkencelere ve karşılıklı katliamlara dair bilgiler, Suriye'deki durumun vahametini gözler önüne serercesine haber ajanslarından akıyor. Birçok ülke Suriyeli diplomatların sınır dışı ederken, Suriye de misilleme olarak kendi ülkesindeki bazı yabancı diplomatik misyonları ülkeden çıkarıyor.
At izi, it izine karıştığından da neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamak da mümkün değil tabii. Örneğin Hula'daki katliamın kimin tarafından yapıldığı konusunda hayli çelişkili bilgiler var. Muhalifler Esad rejiminin askerlerini ve Şebbihaları, Esad ve rejim yanlıları ise silahlandırılmış muhalifleri ve dış güçleri sorumlu tutuyor. Nihayetinde de olan masum sivillere oluyor. Peki bu kadar insanın hayatını kaybetmesinin siyaseten bir anlamı var mı? Bu katliamlar neden oluyor? Kısaca analiz edelim.
1-Suriye'de olanlar uluslararası bir siyasal yapılanmanın ilk adımları. Bir düzen çökerken yerine yeni bir yapı inşa edilecek. Buradaki yeni düzen, Arap Baharı ile tetiklenen bir yeniden yapılanmanın ilk basamakları olarak şekillenecek gibi. İran, Irak, Lübnan ve Suriye hattındaki ittifak ilişkilerini etkileyecek olan bu yeni yapının özellikle İran'ın bölgedeki etkinliğini kırmak hedefli olacağına şüphe yok. Nitekim giderek alevlenen mezhep savaşlarının mantığı da bu. Konu teolojik ya da insani falan değil, basbayağı siyasi. Bu nedenle dünyanın bütün büyük devletleri, örgütleri, sivil toplum kuruluşları sahnede. Suriye'de insanlar ölürken, maalesef kurulan siyaset masasında başka pazarlıklar yapılıyor. Bu, kurtlar sofrası olarak tanımlanan küresel siyaset alanının gerçeği. Bugüne kadar hep öyleydi ve öyle olmaya devam edecek.
2-Kaotik ortamlarda 'gerçek'ten, üretilen gerçeklikler üzerinden hüküm vermenin daha kolay olabilmesi, fırsatçılar açısından çok elverişli bir zemin sağlar. Zira bütün veriler ulaşılmak istenen sonuca göre çarpıtılabilir, yeniden üretilebilir, manipüle edilebilir. Bu nedenle örneğin herkesin gözünün önünde cereyan eden bir katliamın bile gerçek sahibini bulmak mümkün olamayabilir. Esad'ı devirmek isteyenler rejimin askerlerini, diğerleri ise muhalif grupları suçlar ve hatta ilginç bir biçimde delillendirebilirler de. Dışarıdan izleyenler, yani uluslararası kamuoyu açısından ise temel mesele ikna edilebilmektir. Bu noktada oyun kurucular bakımından kamu diplomasisi ve iletişim stratejileri devreye girer. Elde bir katliam vardır ve uygulanmakta olan politikalarla uyumlu ve sonuca ulaşmaya elverişli failler üretilmelidir. Artık gerçek yoktur. Tarafların ürettiği gerçeklikler vardır ve piyasada hangisi satın alınıyorsa, katliamı yapan da o olacaktır. Bugün gelinen noktada çeşitli itirazlara rağmen sorumluluk Esad rejimine yüklenilmiştir. Rejim, gerçek ya da değil, dünya kamuoyunun gözünde (çoğunlukla) kendi halkını cezalandırmakta, bunu bizzat yapmadıysa bile onları katliamdan koruyamamakta ve bu yüzden de önümüzdeki dönemde oluşabilecek nice sivil kayıpların sorumluluğunu şimdiden üstlenmektedir. Bu bakış açısıyla fail saptanmıştır ve kanımca artık yargılama safhasından infaz sürecine geçilmektedir.
3- BM temsilcisi Annan'ın 'Suriye'de topyekun savaş yaklaşıyor' uyarısı dikkatle takip edilmelidir. Zira Annan planı, rejimin son bir gayretle istikrarı yeniden sağlayabilmesi ve bu yolla Suriye'ye uluslararası bir askeri müdahalenin engellenmesi için son alternatif olarak hayata geçmişti. Dün Putin ve Hu Jintao'nun ortaklaşa bir deklarasyonla uluslararası toplumu BM görevlilerinin başarılı olabilmesi için desteğe çağırmasının mantığı da bu. Annan planı başarılı olamazsa Rusya ve Çin'in desteklediği strateji çöker. Nitekim BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon'un '300 gözlemcimizle Suriye'deki şiddeti durdurmamız mümkün değil' açıklaması bu anlamda bir çaresizliğin ifadesi. Gelinen noktada Annan planının yetersiz kaldığı görülüyor. Başka alternatif bir plan hazırda yoksa, askeri müdahalenin yaklaştığını söyleyebiliriz.
akşam
Bu yazı 1,511 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
21 Eylül 2012
Düşünce ve ifade özgürlüğünden nefret söylemine
-
17 Eylül 2012
Ciddi bir temizlik harekatı yapılıyor
-
31 Ağustos 2012
Terörle mücadele meselesi!
-
29 Ağustos 2012
Neymiş bu sıfır sorun?
-
27 Ağustos 2012
Suriyeli mülteciler ve tampon bölge
-
17 Ağustos 2012
Hüseyin Aygün'ün kaçırılması konusu
-
13 Ağustos 2012
Türkiye'de iç siyasetin dönüşümü
-
3 Ağustos 2012
Dünya nereye gidiyor?
-
4 Temmuz 2012
Kürt sorunu mu?
-
8 Haziran 2012
Kılıçdaroğlu-Erdoğan görüşmesi
-
6 Haziran 2012
Suriye'de son tango!
-
2 Mayıs 2012
Yeni Ortadoğu'nun İsrail'i
-
20 Nisan 2012
Dış politikada ilkeler
-
28 Mart 2012
Nükleer Güvenlik Zirvesi ve Suriye
-
23 Mart 2012
Ekonomik kriz milliyetçiliği besleyecek mi?
-
21 Mart 2012
Afganistan ne için?
-
7 Mart 2012
Putin'in üçüncü dönemi
-
22 Şubat 2012
Xi Jinping Türkiye'de!
-
10 Şubat 2012
Devlet devletin kurdu mu?
-
8 Şubat 2012
Suriye sadece iç meselemiz mi?
Yorumlar
+ Yorum Ekle