En Sıcak Konular

Gülay Göktürk


Gülay Göktürk
0 0 0000

Oslo süreci yeniden mi?



Son zamanlarda "Oslo süreci" denen sürecin yeniden başlayacağına dair birçok alamet belirdi.


Gerek iç, gerekse dış dinamiklerin yoğun bir hareketlenme içinde olduğu görülüyor.
 
BDP'lilerin ABD ziyareti, onun ardından Neçirvan Barzani'nin Türkiye ziyareti, bunu izleyen günlerde Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'la görüşmesi ve Kürt sorunu konusunda işbirliği atağı... Bu arada Kandil'den Avni Özgürel kanalıyla gelen "PKK yönetiminin Oslo sürecine hâlâ bağlı olduğu ve silahı çözüm olarak görmediği" mesajı...
 
ABD'nin yeniden devreye girdiği ve PKK'yla görüşmeleri başlatmaya çalıştığı ortada. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay CNNTürk'ten Hande Fırat'a "Silah bırakmaya kadar giden görüşmeler var. ABD başından beri işin içinde" diyerek bunu zaten açık bir biçimde ifade etti.
 
ABD faktörü, yabancı parmağı alerjisi olanlar için bu girişimi daha baştan karalamaya yetebilir. Benim içinse, parmağın milliyeti değil, neyi amaçladığı önemlidir. Amaçlar örtüşüyorsa ve yabancının parmağı bu amaca ulaşmak için gayrimeşru yollara başvurmuyorsa, ne sakıncası var?
 
Görüşmeleri kim yürütmeli?
 
Benim derdim sürecin kimin inisiyatifiyle başladığı değil; hangi kapsamda ve nasıl yürütüleceği... Bu konuda geçmiş deneyimin iyi bir değerlendirmesinin yapılması gerekiyor ki ben henüz bu konuda bir fikir birliği sağlandığını zannetmiyorum.
 
Birinci Oslo görüşmeleri sonrasında yaşadığımız sorunlara bakınca ben, üzerinde anlaşmamız gereken birinci sorunun, "görüşmeleri kim yürütmeli" sorusu olduğunu düşünüyorum. İkincisi ise, "Neler görüşülmeli, neler görüşülmemeli" sorusudur.
 
Birinciden başlayalım:
 
Hemen söyleyeyim ki, bu konuda şimdiye kadar uygulanan yöntem son derece yapmacık bir yöntem. Devlet ve hükümet, terör örgütüyle sözde görüşmüyor, ama kâh MİT kanalıyla kâh Barzani kanalıyla kâh ABD kanalıyla kâh "akil adamlar" denen birtakım arabulucular kanalıyla, aslında bal gibi de görüşüyor.
 
Dolaylı görüşmelerin yol açtığı komplikasyonları Birinci Oslo sürecinde fazlasıyla yaşadık. Bu garip durum yüzünden, Başbakan bir gün kalkıp "Biz hükümet olarak asla görüşmedik" diyor, ertesi günse "Görüşme talimatını ben verdim" diyor. Görüşmelere katılan PKK, MİT'in kabul etmiş göründüklerinin ertesi gün hükümet tarafından inkâr edildiğini duyunca neye uğradığını şaşırıyor. Ve biz kamuoyu olarak, birtakım görüşme tutanakları basına sızınca, neler görüşüldüğünü duyup afallıyoruz.
 
Peki bu keşmekeş kaçınılmaz mıdır? Eğer terör örgütüyle görüşmek gerekliyse, neden siyasi irade bu görüşmeleri doğrudan yapmaz da araya birtakım aracılar koyar? Örneğin hükümet tayin edeceği tam yetkili bir heyetle neden yürütmez bu görüşmeleri? Ya da görüşmenin ana hatları konusunda anlaşan partiler neden ortak bir heyet kurup bu heyete görüşme yetkisi vermez?
 
Terör örgütüyle görüşmek prensipte doğru olmadığı için mi? İyi de araya birtakım aracılar koyduğunuz zaman bu prensibi çiğnememiş mi oluyorsunuz? Bu, herkesin bildiği bir yalandan; topluca katıldığımız bir riyakârlıktan başka ne ki?
 
Aracıları devreye sokmanın flu ve kontrol edilemez bir alan yarattığını, istenmeyen manipülasyonlara sebep olabildiğini, açıklık ve hesap verilebilirlik ortamını ortadan kaldırdığını, tecrübelerimizden biliyoruz.
 Öyleyse eğer Oslo süreci yeniden başlayacaksa, "Kim görüşmeli" sorusunu da yeniden düşünmenin zamanıdır.
 
Geçmişte kamuoyunun geniş kesimleri, devletin bu görüşmeleri yapmasını anlayışla karşıladığını ortaya koydu. Demek ki, kamuoyu açısından çekinilecek bir durum yok. Yeter ki görüşmeler siyasi iradenin doğrudan sorumluluğunda ve denetlenebilir bir biçimde yürütülsün.
 
İkinci önemli soruya "Neler görüşülür, neler görüşülemez" sorusuna da gelecek yazımızda girelim.

bugün


 

Bu yazı 1,650 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Eylül 2012 Susmak için artık çok geç
    • 24 Eylül 2012 Darbecilik mahkûm oldu
    • 21 Eylül 2012 7 adımda çözüm planı
    • 14 Eylül 2012 Libya
    • 25 Ağustos 2012 Kürtler'i PKK'dan korumak
    • 8 Ağustos 2012 Tehditle canlı kalkan olunur mu?
    • 30 Temmuz 2012 Suriye Kürdistanı
    • 2 Temmuz 2012 Zana kimi, neyi temsil ediyor?
    • 18 Haziran 2012 Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
    • 15 Haziran 2012 Olmayacak duaya amin
    • 11 Haziran 2012 Oslo süreci yeniden mi?
    • 8 Haziran 2012 Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
    • 4 Haziran 2012 Ses kayıtları
    • 30 Mayıs 2012 Parti kongreleri neden yapılır?
    • 21 Mayıs 2012 Sivil bayramlar dönemi
    • 11 Mayıs 2012 Yine mi?
    • 9 Mayıs 2012 Solun resmi tarihi
    • 25 Nisan 2012 Keşke CHP bölünse
    • 11 Nisan 2012 Kafası karışık bir Demirtaş
    • 9 Nisan 2012 Nizam-ı alem

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,541 µs