En Sıcak Konular

Bilal Kemikli



Bilal Kemikli
0 0 0000

Serebrenitsa’da zamanı dondurmak mı?



Bugün 11 Temmuz… Sabahın erken saatlerinde Saraybosna’dan yola çıktık. Serebrenitsa’ya gidiyoruz.  Sırp bölgesinden geçiyoruz, yol boyu sıkı tedbirler alınmış; her köşe başında bir polis.

Otobüste genç ilim adamları, bir kongre için burada bulunan birkaç akademisyen ve bazı öğrenciler var. Herkeste bir sükûnet… Seher vakti. İnsan sustukça zaman konuşuyor.

Arabamız bir yerlerden geçerken, orada, yol üstünde bir işaret gözüme çarpıyor: 1995’i unutma!

Zaman donuyor… 1995’i unutma.

***

Serebrenitsa’ya doğru gidiyoruz. Sükûtun diliyle konuşup halleşiyoruz. O işaret, anı alıp, o elim hadiselerin yaşandığı 1995’e götürüyor; orada kalıyoruz.

Orada kalıyoruz… Haberleri, okuduğumuz gazeteleri ve dünyanın tanık olduğu fotoğrafları hatırlıyorum. Gözüm, öylesine orada burada, geçtiğimiz yol üzerindeki köy ve kasabaların sokaklarında dolaşıyor; ama aklım hala o fotoğraflarda, o haberlerde.

Feryat etmeyeceğim… İnsanlık nerede demeyeceğim. Herkes her şeyin farkında.

Arabamız Serebrenitsa’ya ulaştığında, zaman gerçekten donmuştu. Kemikleri toplanıp, dna’sı tespit edilen yüzlerce şehidin tabutları işte oraya sıralanmış, sanki yeni ölmüşler gibi, mezarları hazırlanmıştı. Tabutların başında analar, yaşlı babalar, belki çocuklar… Ağlaşan, mahzun ve belki de yıllarca sonra şehidine kavuşmanın buruk sevincini yaşayan yüzlerce insan.

Buna can mı dayanır?

Hele orada elinde küçük bir çocuğun resmini taşıyan hanım… Sanki yaşlanmış gibi. Belli ki, o elim hadisede eşini ve ilk çocuğunu yitirmiş. Genç, ama yaşlanmış. Buna ömür mü dayanır?

Güzel olan şu ki, bunca acıya rağmen yaşayabilmek imanın eseridir… İnanmak, insana böyle bir huzur bahşediyor. İşte oradaki yaşlı amcanın her şeye rağmen mütebessim çehresinden bunu görüyorum. Konuşmasak da, hal diliyle anlaşıyoruz. Başımla selam veriyorum, mukabele ediyor. Elini açıp dua ediyor.

Zaman donuyor… Unutma 1995’i diyor, oradaki bir afiş.

***

Unutma… Zira barış unutularak kurulmaz. Unutma, ama hep de orada yaşama; o amca gibi, yeniden başla, sabırla ve tevekkülle. Unutmadan, dünü anlamaya çalış, ânı anlamlandır ve yarını kur.

Belli ki o amca ne acılar yaşadı… Çocuklarını kaybettiği belli. Önünde durduğu tabutu merak ediyorum, ismi okumaya çalışıyorum; diğer bir kaçını daha gösteriyor.

Orada bir yaşlı kadın var, ağlıyor. Bakıyorum, yanımdaki arkadaşım da ağlıyor. Ağlamak, öfke bulutlarını dağıtıyor.

Öfkeyle, kinle an anlamlandırılamaz… Yarın da kurulmaz.

Unutup, hiç bu hadiseler yaşanmamış gibi davranmak da aymazlıktır; insanı kendinden koparır, basit taleplerin esiri eder.

Unutmadan, ama anlayarak ve anlamlandırarak yarını kurmak gerek. Belki affederek, belki erteleyerek… Zira tarih hafızadır. Hafızası sağlam olanlar, günü anlamlandıracaklar ve yarına eser bırakacaklardır. Çünkü onlar, her zaman ve mekânda, her türlü hadiseye hazır olacaklardır.

Zaman donarsa, hep orada yaşarsan… Nasıl hazırlanacaksın? Kalk, çalış, çabala ve barış için, huzur için hazır ol.

***

Giremiyorum ölüm odalarına… İçim burkuluyor. Gözüm kararıyor. Sonra arkadaşımın çektiği fotoğraflardan okuyorum duvarlara nakşedilen yazıları. Mesela ölümü bekleyen bir mahkûm şunu yazmış: “BM nerede diyor?”

Sahi, neredeydi sözde barış güçleri? Nerdeydi dünya? Saddam’ın tepesine bomba yağdıran ABD güçleri, neredeydi? Sadece barış nutukları attılar… Bizimkilerin o dönemdeki gayretleri, içine kapalı, kendine güvenmeyen politikalarla nereye kadar tesiri edecekti ki. Ankara’dan öteye sesimiz yetişiyor muydu ki.

Her ne ise… İşte bir başka fotoğraf: “Biliyorum yarın yok, öleceğim.”

Yarınını yitirmiş bir mahkûm… Kim bilir hangi şiddet bu yazıya sebep oldu.

Ve en önemlisi duvarlardaki kan izleri… İnsanın kanı donuyor. Bir insan, hangi saikle bunca vahşeti yapar? Nasıl körleşir insan? Doğrusu şaşırıyorum.

Fakat bütün bunları unutmamak için saklamalı… Burası müze olmalı; ama orada, o elim hadisenin yaşandığı zamanda kalınmamalı.

Mesela filimler yapılmalı… İnsanın insanlıktan çıkışının sebeplerini  irdeleyen filimler. Ve o mazlumların halini, bir daha yaşamamak için resmeden filimler.

***

Tören başlıyor… Kur’an-ı Kerim okunuyor. Milli marş dinleniyor…

Sonra iş nutuklara geliyor. İnsanlar konuşuyor, barıştan ve sevgiden söz açılıyor, şehitler rahmetle anılıyor. Ben kendimi sokağa atıyorum. Uzağa daha uzağa gitmek istiyorum.

Oracıkta önündeki tabutu adeta bir sevgili gibi okşayıp öpen orta yaşlı bir hanımı ve yanındaki genç kızı fark ediyorum. Yeniden sükûta gömülüyorum.

Söz, manayı tüketiyor, tarihi ve yaşanan onca hadiseyi sıradanlaştırıyor… Yeter be kardeşim diyorum, içimden kendi kendime, orada nutuk çeken bir dinin önderine.  Siz, o elim hadise yaşanırken nerdeydiniz? Bari susun yahut kalkın o kadıncağızın omzuna şöyle bir dokunun, gözyaşını silin. Bu yeter…

***

Hayır, Serebsenitsa’da zamanı o an için dondur… Unutma, her yıl 11 Temmuz’da bunu yaşa. Çık, o kadın ve çocuk mahkûmların izinde dağlara doğru yürü. Igman Dağı’nda bekle.

Fakat aziz kardeşim, zamanı dondurma; kalk hareket et, çalış, üret.

Barış ve huzur için, her an her şeye hazır ol.

İnan ve ümidini yitirme: Yarın daha güzel olacak!



Bu yazı 2,528 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 11 Nisan 2016 Öğrencime Mektup
    • 5 Şubat 2016 Sahici Büyük Kimdir?
    • 24 Ocak 2016 Aşkın Yolcuğu'na Dair
    • 1 Ocak 2016 Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
    • 21 Aralık 2015 Eksik Gören Eksiktir
    • 10 Ağustos 2015 Çeşm-i Cihân'a Ağıt
    • 9 Temmuz 2015 Tevazu: İnsan toprağını işlemek
    • 28 Haziran 2015 Ses vermek?
    • 24 Haziran 2015 Bu kitap neden yazıldı?
    • 4 Haziran 2015 Muhalefeti mi seçeceğiz?
    • 10 Mayıs 2015 Ruhuma Sükünet Veren Şehir
    • 20 Nisan 2015 Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
    • 5 Nisan 2015 Bedhah tuzaklara karşı
    • 9 Mart 2015 Bu iyi bir zamandır
    • 12 Şubat 2015 Oğluma birkaç not
    • 27 Ocak 2015 Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
    • 19 Ocak 2015 Son hadiselere ve tartışmalara dair
    • 29 Ekim 2014 Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
    • 14 Ekim 2014 Camide buluşalım…
    • 9 Eylül 2014 Bir Gönül Köprüsü

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,618 µs