Gülay Göktürk
0 0 0000
Suriye Kürdistanı
Tepkiler, Irak'ta Kürt Özerk Yönetimi'nin kurulması sırasındaki tepkilere ne kadar da çok benziyor... Korkular, refleksler ne kadar benzer...
Dört parçalı Kürt bölgesinin Irak'tan sonra, ikinci parçasında da özerk ya da bağımsız bir yapı kurulması ihtimalinin ortaya çıkması, devletin ve siyaset sınıfının (tabii babalarının korktuğunu gören çocuklar ondan da fazla korkacağı için) ve halkın iliklerine işlemiş olan o mahut korkuyu; "Ya bizimkiler de ayrılırsa" korkusunu nasıl da hortlatıverdi.
Oysa, pekala görmüştük Kuzey Irak Kürt Yönetimi'nin hiç de öyle sandığımız gibi domino etkisi yaratmadığını; Türkiyeli Kürtler arasında ayrılma yönünde bir hareket doğurmadığını...
Ama işte yine de korkuyoruz. Devletiyle, milletiyle hep beraber bölünme fobisinin kıskacında kıvranıyoruz.
"Suriye'nin toprak bütünlüğü"
Görünüşte endişeye sebep olan durum PYD'nin bölgeyi PKK üssüne çevirmesi ve Türkiye'nin güvenliği için ciddi risk oluşturması olarak ifade ediliyor
Eğer mesele sadece bu olsaydı, Türkiye'nin oluşturulacak bu "terör üssü"ne karşı sınırlarını korumak için alacağı önlemler, o bölgeden gelecek saldırılara karşı doğacak meşru haklarımız konusunda fikir birliği sağlamamız zor olmazdı.
Ama endişenin sadece bu olmadığını biliyoruz.
Yalçın Akdoğan Star'daki yazısında asıl endişenin ne olduğunu gayet net ifade ediyor.
Önce "PKK'nın uzantısı olan PYD'nin Türkiye sınırında uzanan bölgede etkinlik kazanması panikle karşılanmamalı, ama ciddi bir durum olarak ele alınmalı" dedikten sonra şöyle devam ediyor:
"Bizim sorun olarak algılamamız gereken durum, Suriye'de hakları gasp edilen veya büyük zulümlere maruz kalan insanların belli haklara sahip olması değildir. O zaman sorun olarak görmemiz gereken nedir? Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve birliğinin bozulması, iç karışıklık ve çatışmanın yaşanması."
Görüldüğü gibi burada vurgu, "Suriye'nin toprak bütünlüğü" üzerine yapılıyor ve "Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz" derken "Suriye Kürdistanı'na izin vermeyiz" denmek isteniyor.
Ve böylece had aşılmış oluyor...
Zira, Türkiye'nin Suriye'de bağımsız bir Kürdistan kurulmasına izin verme ya da vermeme hakkı olamaz. Elbette bu konuda endişe, temenni, tercih belirtebilir, yumuşak gücünü kullanarak aleyhinde gördüğü bir gelişmeyi engellemek için diplomatik alanda çeşitli çalışmalar yapabilir. Ama herhangi bir şey dikte edemez ve bunu bir müdahale sebebi olarak ortaya koyamaz. Ancak, sözü edilen "terör üssü" oluşur ve PKK bu bölgeden sızar ve saldırılarda bulunursa, buna karşı meşru haklar kullanılır. Ama "testi kırılmadan" mantığıyla, o bölgedeki Kürt siyasi oluşumunu baştan engellemek üzere herhangi tür bir şiddete başvuramaz.
İlelebet bu fobiyle mi yaşayacağız?
Aslında bizim dün Irak'ta, bugün Suriye'de ortaya çıkan durumla ilgili ne yapacağımızdan çok, meseleyi kökten ele alıp iliklerimize işleyen bu "bölünme fobisi"nde kurtulmamız gerekiyor.
Karşımızda dört parçaya bölünmüş dört ayrı devletin sınırları içinde yaşayan bir Kürt milleti olgusu var. Ve bu dört parçada yaşayan Kürt nüfus içinde değişen oranlarda "ayrılma" fikri, özlemi ya da hayali yaşıyor. Bu hayal ülkelerdeki siyasi konjonktüre göre bazı zamanlarda "yaklaşan" bazı zamanlarda ise "uzaklaşıp silikleşen" bir hayale dönüşüyor. Kimi ülkelerde çok küçük bir azınlık tarafından paylaşılıyor; kimi ülkelerde daha geniş bir kitle zemini buluyor.
Peki durum böyle diye, biz ilelebet korku içinde mi yaşayacağız? Bugün Suriye'yi atlattık diyelim, yarın İran'da benzer bir konjonktür ortaya çıktığında aynı kalp çarpıntılarına mı gark olacağız?
Yoksa, yapmamız gereken tek şeyi; kendi Kürtlerimizle gönüllü birliğimizi pekiştirmek için atmamız gereken adımları mı atacağız?
Besbelli ki, "Öbür parçalarda ne oluyor" diye korkup durmaktansa, Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtlerin daha özgür, daha mutlu ve daha müreffeh yaşamasına odaklanmaktan başka yapacak bir şeyimiz yok.
Biz bu konuda epeyce yol almış durumdayız. Eksikliklerimizi acil olarak tamamlamalı ve ondan sonra da, halkların ağırlıklı çoğunluğunun her zaman rasyonel davranacağına, çıkarını doğru tespit edeceğine güvenmeliyiz.
Korku hata yaptırır ve malum, korkunun ecele faydası yoktur.
bugün
Bu yazı 1,519 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
28 Eylül 2012
Susmak için artık çok geç
-
24 Eylül 2012
Darbecilik mahkûm oldu
-
21 Eylül 2012
7 adımda çözüm planı
-
14 Eylül 2012
Libya
-
25 Ağustos 2012
Kürtler'i PKK'dan korumak
-
8 Ağustos 2012
Tehditle canlı kalkan olunur mu?
-
30 Temmuz 2012
Suriye Kürdistanı
-
2 Temmuz 2012
Zana kimi, neyi temsil ediyor?
-
18 Haziran 2012
Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
-
15 Haziran 2012
Olmayacak duaya amin
-
11 Haziran 2012
Oslo süreci yeniden mi?
-
8 Haziran 2012
Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
-
4 Haziran 2012
Ses kayıtları
-
30 Mayıs 2012
Parti kongreleri neden yapılır?
-
21 Mayıs 2012
Sivil bayramlar dönemi
-
11 Mayıs 2012
Yine mi?
-
9 Mayıs 2012
Solun resmi tarihi
-
25 Nisan 2012
Keşke CHP bölünse
-
11 Nisan 2012
Kafası karışık bir Demirtaş
-
9 Nisan 2012
Nizam-ı alem
Yorumlar
+ Yorum Ekle