Ruh sağlığını bozan, bir akıl "hastalığı"dır bilmek; insanın ilk hastalığı; ilk günah.
O günden beri bozulan bütünlüğümüzü arıyoruz.
Bilmek parça parça etti bizi.
O günden beri "mana"yı aklımızla değil, kalbimizle avuçlamaya çalışıyoruz.
Bazılarımız anladı, bilmek değil önemli olan, "bildirilmek". Önemli olan kitap kitap aklı doldurmak değil, defter defter kalbi tertemiz yazılmaya açık tutmak.
Çünkü insan zaten bilir, bilmektedir. Yapması gereken "hatırlamaktır", bilmeye çalışmak değil.
Ne var ki bildikçe akıllandık, akıllandıkça kibirlendik, kibirlendikçe bilgi, "iktidar" talebi oldu, iktidar talebi, bilmek hırsı" oldu. Bilmek hırsı "bildirmenin beklenme" sabrını ve saflığını yok etti.
Gidişat bu olunca, bilgi, "Mutlak Bilen" in bildirmesi olmaktan çıkıp duyusal, deneysel bir "yaz boz" uğraşıyla sınırlandı
Bilgi, asıl "var edici"siyle arasındaki bağ olan "ilham ipi"ni kemiren bir laboratuar faresine dönüştü.
Oysa "Oku" buyruğu okuyana ilham üzerinden akacak olan sınırsız bilgiyi işaret ediyordu. Sınırsız açgözlülüğümüz, paradoksal biçimde, sınırlı ve geçici bilgiye mahkum etti bizi.
Ümmülüğün dünyevilikle kayıtlanmamış, "katışıksız" oku'ma ve bil'me yetisini yitirdik. Oku'manın kalbini yitirdik.
Ümmülükten çıktık, ama cahil olduk. Önüne de Dr'ler, Prof'lar koyup bu "bilme cahilliğini" bir güzel kutsadık.
"Bilmek" için çarpan kalbimiz, hiç olmadığı kadar mahzun ve yalnız kaldı. Dünyevi bir bilme ve bilginin kibriyle, içindeki "cennet bilgisi" çepeçevre kuşatıldı.
Bildikçe kibirlenmeye, kibirlendikçe bilmeye devam ettik.
Oysa secdeden geçiyordu bilmek, aczde çoğalıyordu bilgi.
Ama işte, unuttuk kendimizi, dünyayı bilir olduk. Masiva bilgisiyle ve sevgisiyle dolup taşar oldu zavallı gönlümüz. Yeni putlarımızın elektronik gözleri oldu.
Küçücük aletlere kütüphaneler sığdırdık.
Artık bu hengamede kimse tınmaz oldu o kadim hakikati. Ne diyordu o kadim hakikat: Kendini bil.
Ne yazık, en az şimdi biliyoruz kendimizi.
En çok şeyi bildiğimizi iddia ettiğimiz zamanda en az kendimizi bilir olduk.
Bilgiyle başka bir renge sıvadık hakikatimizi.
Dünyanın "talancısı", nefsimizin "kölesi", gönlümüzün "körebesi" etti bu biliş ve unutuş bizi.
Onun içindir ki, en çok şimdi, "oku" mak elzem oldu.
Onun içindir ki, en çok şimdi "yazmak" elzem oldu.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle