En Sıcak Konular

Bilal Kemikli



Bilal Kemikli
0 0 0000

Tevazu: İnsan toprağını işlemek



Bugünlerde kızlarımı düşünerek, bize ait olan kavramları onlara yeniden tanıtmak ve öğretmek, onlarla dertleşmek, halleşmek ve tecrübelerimi paylaşmak sadedinde mektuplar yazıyorum. Tıpkı oğlumu düşünerek yazdığım gibi... İşte o mektuplardan birini, Ramazanın bize kazandırdığı temel değerlerden biri olan "tevazu" etrafında kaleme aldığım mektubu okuyucularımla paylaşmak isterim.  

Umarım berekete vesile olur. Buyurun...

...

Sevgili kızım,

Unutulmaya terkedilen ve yanlış anlaşılan kavramlardan birisi tevazudur. Bu kavram, bizi "insan" yapan temel değerlerdendir; ancak manasını müdrik olamayanlar, sözlükte ifade edildiği gibi "alçak gönüllülük" tabiriyle bu kavramı anlamaya çalıştılar. Tabirin içindeki "alçak" kelimesi, ihsas ettirdiği farklı anlamlarıyla muhatabın zihninde tevazu kavramının anlamını daralttı; genç kuşakların zihninde "özgüven eksikliği" ve "ezik davranış" olarak kaldı. Oysa kızım tevazu, içinde özgüveni ve vakarı barındıran bir kavramdır.

Ne demek istiyorum? Şunu ifade etmek istiyorum güzel kızım; unutulan bir ahlaki değer ve anlamı daraltılan bir kavram olarak tevazu, etimolojik olarak "bir şeyi yerli yerine koymak" anlamında Arapça veda?a fiilinden türemiş; tefâ?ül bâbında karşılıklı davranış ifade eden bir mahiyet kazanarak, insanın muhatabının seviyesine göre davranmak şeklinde bir mana kazanmıştır. Açıklamam biraz ağır mı geldi? Şöyle söyleyeyim kızım, tevazu muhatabının anlayacağı dilde konuşmak, onun idrakine göre davranmaktır. Herkesin anlayışı, ekonomik ve sosyal statüsü farklıdır... Yaratılıştan gelen, sonradan kazanılan farklılıklar var. Bu farklılıklarla her insan "biricik" ve "özeldir". İşte sevgili kızım, gerçek anlamda tevazu insanların biricikliğinin ve özelliğinin ayrımına varmaktır. Sen biriciksin, çok özelsin; ama o da biricik ve o da çok özel...

Ben bu kavramın "alçak gönüllülük" olarak tercüme edilmesinden kaynaklanan bir anlam daralmasına sahip olduğu kanaatindeyim; alçak kelimesi, evvelce de dediğim gibi özgüven eksikliği ve ezik davranış, dolayısıyla da bazılarının "enayilik" olarak tarif ettikleri bir duruma indirgenmiştir... Hayır, tevazu insanı enayilik derekesine indirmez. Elbette kelimenin ihtiva ettiği manayı idrak edemeyen bazı acizlerin davranışları, eziklik ve enayilik gibi insanı zelil duruma bırakan kavramları ihsas ettirebilir. Kimileri de tevazu sahiplerinin halini idrakten yoksun oldukları için öyle lanse edebilirler... Ne olursa olsun, tevazu, muhatabının seviyesine göre davranma, mütekebbir, bencil ve hodbin olmama, diyalog içinde olduğu kişi veya guruba değer verme, onları anlama ve önemseme gibi anlamlara gelir. Yerli yerince yapılırsa, nice kapılar açan bir iksirdir tevazu... Yerli yerince.

Sevgili kızım, bazıları da öyle aşırıya kaçar ki... Sûreta tevâzu halinde, ama hakikatte her sözünde ve her davranışında kibir, bencillik ve hodbinlik akan insanlar görürsün. Bu durumda olanlar için tevazu, sözlüklerdeki gibi, "alçak"lıktır; alçaldıkça alçalır. Burada asıl mesele nedir bilir misin? Samimi olmaktır; samimi davranmak, samimi konuşmak... Tevazu samimiyetle buluştuğunda çok kıymetli bir cevhere dönüşür, gönüller fethedersin. Fakat gösterişe dayalı mütevazılıklar ise, kelimenin tam anlamıyla kibirdir ve seni alçaltır. Demem o ki kızım, tıpkı yemeğin içine koyduğumuz tuz gibi, sınırı (miktarı) çok iyi ayarlanması gereken bir manevi haldir tevazu; ne çok, ne az... Kıvamında kullanmalı tuzu.

Tevazu sahibine bizim kültürümüzde mütevazı denilmiştir... Mütevazı insan, tevazu sahibi, yerli yerince davranan, kibirlenmeyen, alçalmayan, vakarını koruyan insandır. Şu hadiseyi anlamak için çok uğraştım... Anladım mı? Doğrusu bilemiyorum, ama vakarla tevazünün nasıl iç içe olduğuna işaret eden hadise, ufkumuz olan Hz. Peygamber?den intikal eden bir Hadis-i Şeriftir. Rivayete göre, huzura bir adam gelir... Hz. Peygamber?in huzuruna çıkan bu adamcağız, korkudan titremekte, çekinmektedir. Bu hali görünce Efendimiz, "sakin ol" buyurur; "Sakin ol, ben bir kral değil, Kureyş?ten kuru et yiyen bir kadının oğluyum!"

"Kuru et yiyen bir kadının oğlu..." Huzura çıkan kişinin sosyo-kültürel durumuna vakıf değiliz; ama belli ki, Hz. Peygamber?in huzuruna çıkmayı kralların huzuruna çıkmak gibi anlamış, teşrifat beklemiş ve o makamın mehabetiyle titremiş, çekinmiş. Hz. Peygamber, onu varlığın saf haliyle, bir ananın oğlu olma durumuyla kavrıyor, ta başa gidiyor, içinden geldiği aileye ve anneye vurgu yaparak onu rahatlatıyor. Bu demektir ki kızım, tevazu, kim ne olursa olsun, hangi makamda ve mevkide bulunursa bulunsun, hangi ekonomik güce sahip olursa olsun, hangi hünerin ve sanatın mucidi olursa olsun, o ilk hale, "varlığın saf hali" dediğim bir ananın evladı olma durumuna muvafık bir şekilde ona yaklaşmaktır. Korkmayacaksın, ama muhatabının mevki ve makamını da dikkate alarak, makamın mehabetine uygun olarak, onun vakarını da koruyarak bir "ana evladı" olarak onunla iletişime geçeceksin... İşte tevazu budur. Birilerinin anladığı gibi eziklik ve enayilik değil, insan vakarını ve onurunu koruyarak sohbet edebilmektir.

Evet, tevazu ile birlikte kullandığım vakar ve vakûr kavramlarını sorabilirsin... Bu kavramlar etrafında sana ayrı bir mektup yazmayı isterdim; ama işaret edilecek öylesine çok konu var ki... Kısaca izah edeyim. Vakar, ağırbaşlı olmak demektir. Vakûr ise, kişinin sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan sahip olduğu itibarı korumasını bilendir. Kişinin mevki ve makamına göre davranması... Tevazu, mütevazı, vakar ve vakur kavramlarını birlikte düşünmek lazım. Çünkü tevazu, eğer sınırı bilinmez ise, insanı zillet ve meskenete düşürür; herkesin maskarası, önemsiz gördüğü, ezik kişiliğe sebebiyet verir. Tevazuda sınırı koruyan vakardır; yerini, yurdunu bilecek, muhatabını tanıyacak ve ona anladığı dilden konuşacaksın. Bu bakımdan mütekebbire, kendini olduğundan çok yukarıda gören veya göstermeye çalışana karşı tevazu, onun benlik duvarlarını yıkacak şekilde vakarlı davranmaktır. Bilmem anlatabildim mi? Sevgili kızım, tevazu vakarla birleşince, kişiye layıkıyla muamele edersin.

Güzel kızım, bu bahiste söz uzar gider... Sana en azından bu vesileyle bizim ahlaki değerlerimize ait ve erdemli kişiliğimizi inşa eden bazı kavramları hatırlatma imkânım oldu. Ama son olarak bu bahiste benim çokça sevdiğim bir beyti de hediye etmek isterim... Ne demişti şair? Adını bilemediğimiz şair şu beyti söylemişti:

"Mazhar-ı feyz olamaz düşmeyicek hâke nebât

Mütevâzı olanı rahmet-i rahmân büyütür"

Evet, tohum, toprağa düşmeseydi, berekete vesile olamazdı... Gıdamızın, gözümüzün ve gönlümüzün zenginliği olan âlem yeşilliğe, meyveye, sebzeye, buğdaya kavuşamazdık. Tohum tevazünün sembolü olan toprakla buluştu, hayat kaynağımız olan yeryüzü bereketini saçtı. Sen de kızım, tohum olmayı bil; sözünle, sohbetinle, işinle ve gücünle insan toprağını mayala. Velhasıl tevazu, insan toprağını samimi bir şekilde işlemek, onu verimli hale getirmek için çaba sarfetmektir.

Baki selam ve muhabbetlerimle sevgili kızım.

Bu yazı 2,786 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 11 Nisan 2016 Öğrencime Mektup
    • 5 Şubat 2016 Sahici Büyük Kimdir?
    • 24 Ocak 2016 Aşkın Yolcuğu'na Dair
    • 1 Ocak 2016 Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
    • 21 Aralık 2015 Eksik Gören Eksiktir
    • 10 Ağustos 2015 Çeşm-i Cihân'a Ağıt
    • 9 Temmuz 2015 Tevazu: İnsan toprağını işlemek
    • 28 Haziran 2015 Ses vermek?
    • 24 Haziran 2015 Bu kitap neden yazıldı?
    • 4 Haziran 2015 Muhalefeti mi seçeceğiz?
    • 10 Mayıs 2015 Ruhuma Sükünet Veren Şehir
    • 20 Nisan 2015 Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
    • 5 Nisan 2015 Bedhah tuzaklara karşı
    • 9 Mart 2015 Bu iyi bir zamandır
    • 12 Şubat 2015 Oğluma birkaç not
    • 27 Ocak 2015 Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
    • 19 Ocak 2015 Son hadiselere ve tartışmalara dair
    • 29 Ekim 2014 Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
    • 14 Ekim 2014 Camide buluşalım…
    • 9 Eylül 2014 Bir Gönül Köprüsü

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,798 µs