En Sıcak Konular

ABD’den geriye “NE” kalacak?

0 0 0000 00:00 tsi
ABD’den geriye “NE” kalacak? Irak Çalışma Grubu’nun yayınladığı raporun içeriğini önceden haber alan Beyaz Saray, Ortadoğu’da Sünni bir ittifak oluşturmak için diplomatik atağa başladı. Suudi Arabistan’ın ‘İran’a müdahale ederiz’ söyleminin ardında

Suudi Arabistanlı “bir yetkili”, Amerika’nın Irak’tan çekilmesi durumunda, Iraklı Sünnilerin öldürülmesini engellemek için Irak’a müdahalede bulunabileceklerini açıkladığında tarih 28 Kasım’ı gösteriyordu ve iyibilgi 29 Kasım’da “Mülayim Sert Konuştu” başlığıyla, bu çıkışın biraz garip olduğunu alaycı bir başlıkla duyurmuştu.

Bu açıklamayı yapan kişi, yani Suudi hükümetinin güvenlik danışmanı Navaf Ubeyd, aynı konuşmasında-ki bu aslında şifai bir deklarasyon değil, ünlü Washington Post Gazetesi’nin yer verdiği bir köşe yazısıydı-“çekilmenin Irak’ta şiddeti hızla artıracağını” söylüyor,  dahası, Iraklı Sünnilerin kendilerine başvurarak-ki bu da çok ilgi çekici bir noktadır. “Davet” uluslararası hukuk dilidir ve bu şartlarda asker gönderdiğinizde minareye kılıf hazırlamış olursunuz. Bakınız, Rusya işgaline uğrayan Çekoslovakya ve Afganistan örnekleri!-ülkedeki mezhep kavgalarını durdurmak üzere müdahalelerini istediğini de belirtiyor.

Ancak Suudi hükümeti şu ana kadar bu talepleri görmezden gelmiş. Ubeyd, Suudi liderliğinden onay aldığı çok belli yazısında, böyle bir halde Arabistan’ın Iranlı Sünnilere para e silah yardımıyla birlikte lojistik destek verebileceğini de peşinen açıklıyor. Bu açılımın içine Suudi petrolünün gücüne de katarak!

Suudi Arabistan’ın ABD’nin bölgeden çekilmesi halinde kendini aktif aktörlerden biri olarak ısındırmaya başladığı anlaşılıyor. Yani Suudiler Irak politikalarını ABD’nin çekilmesinin ardından uygulamak üzere gözden geçiriyorlar.

Bu perspektif baştan sona açılması gerektiren bir bakış gerektiriyor. Birinci sorun şu..Suudiler ABD’nin bile kontrol edemediği bir alanı askeri olarak kontrol edebilirler mi? Bu güce sahipler mi? Bunun kısa cevabı hayır. Petrolden kazandığı paralara modern silah araç gereci alan Riyad ordusunu oldukça geliştirmiş durumda. Son model savaş uçakları ve muharebe tankları bulunuyor.

Fakat bunun hiçbir anlamı olmadığı artık biliyor. Bu silahlara ABD üstelik misliyle sahipti. Asıl ihtiyaç duyulan, yüksek asker sayısıydı. Peki, Arabistan böyle bir asker sayısına sahip mi? Bunun yanıtı da hayır! 200 bin aktif askeri var ve bunu en az iki-üç katına çıkarmadan-ki nasıl belalı bir iş olduğunu ordu mensupları bilirler-Irak’a bir şekilde müdahalesi mümkün değil.

Zaten Arabistanlı yetkililer de bunun farkında. Müdahalenin “büyük riskler taşıdığını” açıkça söylüyorlar ama “hareketsiz kalmanın çok daha büyük riskler taşıdığını”da ekliyorlar.

Peki, Suudi Arabistan’ın bu “yüksek oktanlı” çıkışın ardındaki neden ve güç ne? Onlara sorarsanız, Irakta Sünnilerin katledilmesine göz yummak, Krallığı üzerinde durduğu ilkeleri yok saymak demek, ülkenin Sünni dünyadaki itibarının sarsılması ve İran’ın militarist hareketlerine seyirci kalmak demek.

İzahları bu. Bu açıklamalar içinde akla en yakın geleni, daha doğrusu,”doğru” olanı İran’ın ve Şiilerin durdurulması. Yoksa Suudi Arabistan bölgedeki herhangi bir girişimini Suudi “ilkeleri” yüzünden yapmış değil. 

Bu açılımın zamanlaması da önemli. “Ne zaman”dan ziyade “neden sonra” demek belki daha doğru olacak. Çünkü bu yaklaşıma sahip bir analiz ABD’nin kendi durumunu nasıl gördüğüne ilişkin ipuçları içeriyor. Bunu çözmek içinse farklı bir kronolojinin takip edilmesi gerekli.

Arabistan’ın çıkışı kullanılması çok sevilen örnekte olduğu gibi, “Iceberg”in ancak ucu. Amerika bundan yaklaşık 17 gün kadar önce, “Ortadoğu’nun belli bölgelerine” yönelik ciddi bir diplomatik atak başlattı. Amaç, İran’ın bölgede yayılan etkisine karşı-ki bu eki hakikaten elle tutulur hale gelmeye başladı-müttefikleri toparlamayı amaçlayan bir girişimdi.

Başkan Yardımcısı Dick Cheney 24 Kasım’da önce Suudi Arabistan’a gitti ve İran meselesini  masaya yatırdı. Aynı ayın 30-31’inde bizzat Başkan’ın, Irak Başbakanı Nuri El Maliki ve ülkedeki iyice şiddetlenen olaylar yüzünden yara alan bazı grupların liderleriyle yapacağı toplantıya kadar da bölgedeki tüm “Sünni ülkelere” diplomatik tam saha press başlatıldı.

Bu baskının en yalın ifadesi, Şii İran’ın köktenci yayılımına karşı Sünni bir blok oluşturmak. Bu fasıldan olmak üzere Türkiye ve Ürdün Amman’da bir araya geldi ve Başbakan Erdoğan bu görüşmenin ardından “yapılacak Bush-Maliki görüşmesinin bölgenin kaderi için hayati önem taşıdığını” söyledi.

Sünni bir bölgesel bloğun oluşturduğu çember ve elbette hedeflenen coğrafi alan; Körfez’in en doğusundan Umman’dan başlıyor, Suudi Arabistan ve Yemen üzerinden, Ürdün’e, oradan Mısır ve Türkiye’ye ulaşıyor. Harita üzerinde etki alanlarıyla birlikte işaretlendiğinde ise ortaya tam bir “Sünni Hilal” çıkıyor.

Kuşkusuz bu hilaldeki hükümetlerin nispeten aktif davranmalarının başka nedenleri de var. Bu ülkelerin bir kısmı hallice Şii nüfus barındırıyor ve İran’dan cesaret bulabileceklerinden korkuluyor. Bu korkular çok yersiz de sayılmaz. Örneğin 26 Kasım’da açıklanan Bahreyn seçim sonuçları basit ama ilk örnek olarak akla gelebilir. Bahreyn’de Şiiler seçim yapılan 17 sandalyenin 16’sını kazandı. Bahreyn gerçekten kritik bir örnek. Zira yüzde 60’ı Şii bu ülke Sünni bir monarşi ile yönetiliyor. Kısaca söyleyebiliriz ki, patladı patlayacak!

İran açısından da durum daha çok ABD’nin bölgeden çekilmesine odaklı. Bu noktadan sonra bölgedeki itibarının çok artacağını hesaplıyor. Bunu çekilmeden sonra iyice bileyecek bir başka hesabı daha var. Irak’taki şiddet olaylarının bıçak gibi diyemesek de büyük oranda durması. İran bunu başarabilirse-ki ABD’nin bugüne kadar ki iddiası Irak’taki şiddet olaylarının ardında İran’ın bulunduğuydu-bölgeyi ciddi şekilde kontrol ettiğini de ispatlayacak.

ABD’nin pozisyonuna gelince. Bölgesel kompozisyona hiç girmeyeceğiz. Ama zamanlama önemli denmesinin bir gerekçesi bulunuyor. O da Irak Çalışma Grubu’nun açıkladığı raporla ilgili. Tüm dünyanın ilgisini çeken çalışma raporu bu gelişmelerin hepsinden sonra yayınlandı. Ama hepsinin tam da bittiği, daha doğrusu raporun açıklanma zamanı hesaplanarak yapılan girişimlerin sonunda.

Beyaz Saray’ın, Irak Çalışma Grubu’nun raporunun içeriğinden daha önce haberdar olduğu ve getirilecek önerilerin artık geri çevrilemeyecek durumda olmasından dolayı, “ön almak” üzere, “biz zaten bunları yapıyoruz, görmediniz mi” diyerek, itibar kurtarmaya çalışan bu operasyonu başlattığı anlaşılıyor. Kuşkusuz bu hamlelerin ABD’nin bölgeden çekilmesinin ardından yerine “ne” bırakacağı ile ilgisi de çok bulunuyor.



Bu haber 340 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,861 µs