Uğur D" /> Uğur D"/>

En Sıcak Konular

“Sanal birader” büyüyor!

0 0 0000 00:00 tsi
“Sanal birader” büyüyor! Sanal alemde çocuk istismarındaki artış yetkilileri harekete geçirdi. Bundan böyle suçlular için meydan boş değil. Ancak işin bir de öteki yüzü var. Uğur Dolgun uyarıyor: “Kurunun yanında yaş da yanabilir!” Uğur D

Zaman gazetesinde çıkan bir habere göre sanal âlemdeki olumsuzlukları takip amacıyla Telekomünikasyon Kurumu bünyesinde İnternet Takip Merkezi kuruluyor. Sistemin uygulamaya sokulmasıyla internetin kötü amaçlı kullanımında, hem servis sağlayıcıya hem de kullanıcıya ağır cezai yaptırımlar uygulanacak. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla, interneti disiplin altına almak amacıyla Ulaştırma Bakanlığı'nın başkanlığında bir ekip kuruldu. Ekipte, Ulaştırma, İçişleri ve Adalet bakanlıkları ile Genelkurmay Başkanlığı, Telekomünikasyon Kurumu, Haberleşme Genel Müdürlüğü, MİT ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden yetkililer bulunuyor. Ekip, olumsuzlukların tespiti ve yok edilmesi için günlük düzenli toplantılar yapıyor. İnternet Takip Merkezi'nin başında bir cumhuriyet savcısının görevlendirilmesi planlanıyor.

Bu aslında sevindirici bir gelişme. En azından gazete manşetlerini süsleyen sapık suçlular, ellerini kollarını sallaya sallaya sanal alemde dolaşamayacak. Ancak bu noktada bir ikilem ortaya çıkıyor: Suçluları takip etmek, ya da vatandaşın özel “sanal” yaşamını kontrol etmek… Suçlular ile ilgili olumlu kısmı bir kenarda saklı tutup, diğerine gelelim. Bu olumlu girişim, özel olsun olmasın görüşmelerini internet üzerinden yapan geniş kitlelerin “özel yaşam” hakkını zedeleyecek mi? Hayy Kitap’tan çıkan İşte Büyük Birader kitabının yazarı Uğur Dolgun iyibilgi için yazdı:


“Büyük birader”in ayak sesleri şimdi çok daha güçlü geliyor!

Günümüzde enformasyon teknolojileri olarak adlandırdığımız sistemlerin gündelik yaşamda kazandıkları önem ve siber dünyanın baskın biçimde hayatımızın içine sızması gibi etkenler sonucunda, toplumsal etkinliklerinde interneti temel materyal olarak kullanan ve sanal dünyanın hızla değişen kültürel yapısına hemen adapte olabilen teknoloji bağımlısı bir insan tipi ortaya çıkmaktadır. Bu durum, elektronik ortamdaki suçların patlama göstermesi ile sonuçlandığından, bir yandan yoğun bir denetimin gündeme gelmesi neredeyse zorunluluğa dönüşürken diğer yandan da mahremiyetlerin ihlali konusunda tedirginlikler yaşanmakta.

Son dönemde, elektronik ortamda yaşanan suçların oranında bir patlama söz konusu. Bu suçlar, önceleri bilgisayar korsanlığı veya internet üzerinden kredi kartı dolandırıcılığı gibi ekonomik yönü ağır basan nitelikte suçlar iken; özellikle son günlerde çocuk pornosu gibi toplumun vicdanını derinden yaralayan ve istismara dönüşen olaylarla çok fazla karşılaşmaya başladık. Bu da otomatik olarak bir denetimi beraberinde getirme zorunluluğu olarak ortaya çıktı. Sanal ortamın denetlenmesi ve söz konusu suçlara karşı cezai yaptırımların uygulamaya sokulması artık toplumun büyük kesiminden tepki görmemekte. Bundan birkaç yıl önce, “özel yaşamın mahremiyetine yönelik tecavüzlerin artması” ve “bireysel mahremiyetler üzerinde devletin sınırsız müdahalesine imkan tanıyan teknolojilerin yaygınlaşması” gibi nedenlerle, mahremiyetlerin ihlali konusundaki tedirginliklerini öne sürerek bu denetime karşı çıkanların sesleri şu an çok daha cılız şekilde işitilmekte.

Ancak burada unutulmaması gereken temel unsur, baskıcı ve diktatöryel rejimlerin toplumsal korkuların üzerine inşa ediliyor olması. Bunun en yetkin örneğini, 11 Eylül sonrasında ABD ve İngiltere’de uygulamaya sokulan yasalarda gördük. 11 Eylül saldırıları, özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik bir takım uygulamaların doğmasına neden olmuş ve güvenlik adına özgürlüklerden yana çeşitli kısıtlamalara gidilmesi gerektiği vurgulanmıştı. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) yayınladığı bildiride, Amerika’nın “big brother” olma yolunda hızla ilerlediğini belirterek, ülkede mahremiyetlere ilişkin beklentilerin çarpıcı bir şekilde azalmakta olduğunu ifade ederken; Yüksek Mahkeme yargıçlarından Sandra Day O’Connor, daha önce görülmemiş ölçüde geniş kısıtlamalara şahit olunacağını belirterek, internetin ve elektronik iletişim sistemlerinin denetimi, telefonların dinlenmesi ve göçmenlikle ilgili yasaların gözden geçirilmesi gibi yaptırımlardan bahsetmiş ve anayasada yapılacak sınırlamaların sinyallerini vermişti.

ABD ve İngiltere başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde, yürütme ve yargı organlarının elektronik gözetim alanındaki yetkileri genişletilmekte; bireylere ait her türlü kayıtlara izinsiz giriş yetkisi yanında, telefon dinleme ve internet üzerindeki iletişimi izleme alanlarında da yürütme organına geniş yetkiler tanınmaktadır. Bunun en karakteristik örneği, ABD’de internet servis sağlayıcılarının istendiğinde istihbarat birimleri ve güvenlik güçlerine vermek üzere e-posta kayıtlarını bir yıl boyunca saklayacak olmalarıdır; ayrıca bireyler hakkında belli bir amaçla tutulan bilgiler de, devlet tüm kuruluşları tarafından koşulsuz olarak paylaşabilecektir.

Anlaşılacağı gibi, toplumsal bir paranoya içine düşerek yarınından endişe duyan bireylerin arttığı bir dünyada, gözetlenmenin kendine has güven duygusu ve heyecanı en çok iktidarların işine yarayacaktır. Mahremiyetler pelerinini kaldırarak her şeyi şeffaf kılan gözetim etkinlikleri artık, toplumun ve bireylerin güvenlik sebebiyle -ve kendi rızalarıyla- izlenmeleri anlamını kazanmaktadır.     

Bu durum Orwell’ın “1984”, Zamyetin’in “Biz” ve Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” gibi eserlerinde, insanlığın özgürlüğünü ve insani vasıflarını yitireceği yönündeki kehanetler olarak tüm çarpıcılığıyla işlenmiştir. Ancak enformasyon teknolojilerinin ve bu teknolojiler üzerindeki denetimin bugün ulaştığı aşama, gelişmekte olan teknolojinin insanlığı nasıl denetim altına alabileceği hususunda büyük bir öngörüyle, söz konusu tehlikeyi karşı-ütopya olarak nitelenen bu tip eserlerin ötesinde hızla gündelik yaşama taşımaktadır. Gerçekten de bugün insanlığı bekleyen en büyük tehlike, toplumsal paranoyalar ve korkular üzerine inşa edilerek, toplumsal kontrol şemsiyesi altında beliren sıkı denetim teknikleridir.

Enformasyon toplumu konusunu ilk kez gündeme getirenlerden olan Daniel Bell, bu teknolojilerin yol açabileceği tehditleri üç başlık altında toplamıştır: Gözetim teknolojilerinin genişlemesi ve toplumsal yapının tüm yüzeyine nüfuz etmesi, kayıt tutma teknolojisinin yoğunlaşması, stratejik bilgilere erişim kontrolünün tekeller veya hükümetler tarafından gizlilik esasına bağlanması. Bugün bunlardan her üçünün de uygulamada olmasıyla beraber, özellikle Bell’in bu üç alandan insanlığa yönelen en büyük tehlike olarak tanımladığı ilkinin yani gözetim teknolojilerinin her geçen gün daha da toplumun üzerine bir karabasan gibi çöktüğünü görmekteyiz.

Sonuç olarak günümüz, toplumsal sistemlerin ve bunların başındaki güçlerin, teknolojinin özgürlükçü veya baskıcı misyonlarından hangisini seçmiş olduklarına göre biçimlenecektir. Ancak özgürlük ve gözetim sorunsalları, öncelikle siyasi bir bakış açısını gerektirir. Enformasyon toplumuyla birlikte baskın bir karakteristikte ortaya çıkan gözetim teknolojilerinin doğaları ve yapılarından dolayı özgürlüğe yönelen tehditlerden bahsetmek, sorunsalı yanlış bir bakış açısı içinde ele almak olacaktır. Böyle bir yönelim, idari yapılanmaya dair organizasyonel ve siyasi gerçeklikler yerine, sadece teknolojik araçlar üzerine yoğunlaşmayı getirir ve sorunsalın özüne yönelik çözümlemeyi asıl odağından uzaklaştırır. Kısacası, enformasyon toplumu ile gözetim toplumu arasındaki ince bir çizgi şeklindeki ayrımlaşma, siyasi yönetim erkinin veya toplumda söz sahibi olan egemen güçlerin niyetleri ile bu bağlamda gerçekleştirilen politika ve uygulamalar noktasında ortaya çıkar. Enformasyon teknolojilerinin alt yapısını oluşturduğu toplumsal yapı, bireyleri ve mahremiyetleri koruma şemsiyesi altına alacak şekilde hukuk zeminine oturtulur ve iktidarların/egemen sınıfların gücü bu paralelde sınırlandırılırsa, mevcut toplumsal yapı ancak o zaman “enformasyon toplumu” olarak adlandırılabilir. Ancak, enformasyon teknolojilerinin sağladığı ‘şeffaflık’ sadece bireyler ve mahremiyetler alanı ile sınırlı iken; iktidarların eylemleri ve uygulamaları bir sır perdesinin altında kalırsa, burada söz konusu olan “gözetim toplumu”dur.



Bu haber 504 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    3,441 µs