En Sıcak Konular

Altının "ölümsüz" cazibesi

0 0 0000 00:00 tsi
Altının Altın binlerce yıllık bir maziye sahip. Politik, ekonomik, askeri, diplomatik, mitolojik ve dini bileşenleri var. Bu altın varaklı sayfaların hepsi, Altın’ın şaşırtıcı öyküsünün kitabını oluşturuyor. Bu kutsal bir kitap değil! Beşeri’nin dinin

“Non teneas aurum totum quod splendet ut aurum!”… “Parlayan her şey altın değildir!” Venedik Taciri’nde Shakespeare böyle söylüyor. Özlü bir söz ama bizim ilgimiz tek bir kelimeye… “Aurum”… Latince bir kelime “Aurum”, “Parlayan Şafak” anlamına geliyor. Altın’ın periyodik cetvelde “Au” kısaltmasıyla işaretlenmesinin nedeni de bu... Yani, Aurum’un “Au”su!

Kuşkusuz bu ilk tanımlama Altın’ın fiziksel tasviri ile ilgili. Altın’ın insanlığa kattıklarına -yoksa eksilttiklerine mi demek lazım!- gönderme yapmak için seçilmemiş olsa da, doğrusu iyi bir öngörüye de benziyor. İnsanlık tarihinin hırsını petrolle birlikte bu kadar etkileyen başka da bir maden olmasa gerek. Hem de her açıdan… Ekonomik, politik, askeri, tarihi, mitolojik ve hatta dini.

Basitinden başlayalım… Birinci mesele şu. Doğal birçok yapıda altın var. Oldukça şaşırtıcı ama bedenimizde bile. Vücudumuzun milyarda 100’lük bölümü altın! Yani 100 kiloluk bir bedende 10 miligram Altın bulunuyor. Şaka yollu söylemek gerekirse bedenimiz rantı yüksek bir altın madeni değil ama yine de var.

Yerkürede de bu oran çok yüksek değil. Zaten, Altın’ı bu kadar kıymetli yapan da klasik ekonomi öğretilerinin baş düsturu olan “azlık” ilkesi. Arz-talep eğrisinin dengesizliği. Yerküre maden topluluğu 1 tonda yalnız 1,5 gram altınla ödüllendirilmiş.
Yerkabuğunda da bir tonluk kayada 5 mg. altın bulunuyor. Yani az, çok az.

Su’da da var. Okyanus sularında beher litrede 0,002 mg. mevcut. Çok az gibi geliyor ama yekûnu yüksek. 20 milyon ton! Tabii çıkarabilirseniz! Deneyebilirsiniz ama hiçbir işe yaramayacaktır. Mucize gerçekleştirip hepsini çıkarsanız bile harcadığınız para kazandığınızın defalarca üstünde olacaktır. Yani şimdilik bu da hayal.

Altın, Fil’in Bulunduğu Yerdedir!

Büyük altın yatakları, sıcak su kaynakları ya da volkanik bölgelerde daha çok bulunuyor.  Sıcak sıvıda eriyen altın sonra soğuyor, katılaşıyor ve diğer metallerle altın cevheri oluşuyor. Bunlar nehirlerle taşınıyor. 1849'da California'da yaşanan “Altına Hücum”, bir su değirmeni işçisinin, dere yatağında tesadüfen bulduğu altın külçelerinden sonra başladı. Sierra-Nevada'nın kayalarının üzerindeki altın, binlerce yıllık erozyon sonunda serbest kalmış ve nehre taşınmıştı.

Altın sudan ağır olduğu için dibe çöküyor. Bu nedenle şelale tabanlarında, büyük taş ya da kayaların çevresinde veya nehrin çok yavaş aktığı yerlerde birikiyor.
Elek, biriken altını topraktan ayrıştırmak için kullandıkları geleneksel yöntemlerin başında geliyordu. M.Ö. 2500 yılına ait yazılı kaynaklarda, Mısırlıların bu yöntemi kullandıkları anlatılıyor. Hala da popüler sayılabilir. Altın arayıcıların kullandıkları kap, Batı Afrika'da, 1471 yılında Portekizlilerin istilasından önce kullanıldı.

Bazı ilkel yörelerde hala eleme yöntemi kullansa da modern bilim artık daha farklı yolları yeğ tutuyor… Jeoloji, kimya ve fizik bu karlı iş için beraber çalışıyor. Madencilerin sık sık andığı bir söz, bugün de geçerli. “Eğer fil bulmak istiyorsan, filin bulunduğu ülkelere git.” Haliyle bilim adamları, altının oluşabileceği bölgelerde araştırma yapıyorlar.

Maden yatağı bulunduğunda örnek alınıyor ve kalitesi belirleniyor. Yani yatırım için kârlı olup olmadığına bakılıyor. Altının değerini belirlemek de kolay değil. Bunun için örneğin dikkatli seçilmesi gerek. Altının bulunduğu yerden çıkarılması için birçok yöntem mevcut. Fakat en etkili olan altının siyanür yardımıyla kolayca ayrıştırılması. Günümüzün tercih edilen metodu bu. 

Mesele “Altın” olduğundan elde etmek için düşünülmüş gerçekten garip yollar da var.
İnsanoğlunun hırsı konu para olduğunda yaratıcılığını parlatıyor.

Sülfürlü minerallerin içinde Altın bulunabiliyor. O kadar küçük miktarda ki buna “görünmez altın” diyorlar”. Elde etmek içinse şöyle bir yol bulunmuş: Mineralle beslenen bakterileri kullanarak bu altın ortada bırakabiliyorlar. Yine, altın elde etme konusunda ilginç bir yardımcı da “hardal bitkisi”. Çin hardal bitkisi, altının ayrışmasında kullanılabiliyor.

Altın “İnancı”…

Altın’ın bu kadar değerli, bu kadar ulaşılmaz, bu kadar az ve gösterişli yapısı onun
mistik özeliklerine ilişkin inançların ortaya çıkmasına da yoğun biçimde neden olmuş.
Özellikle geçmiş uygarlıklar bu konuda bir derya.

Eski Mısırlılar altının gücüne hayrandı. Dayanıklılığı onları etkiliyordu. Bunun için ölülerini, altın kaplama sarkofajlarla koruma altına alıyorlardı. İnkalar altının "Güneş'in teri" olduğunu düşünüyorlardı ve altından yaptıkları objeleri güneş tanrısına sunuyorlardı.

Dokunduğu her nesneyi altına çeviren Midas'tan, altın yumurtlayan tavuğa sayısız “pedagojik” öykü çocukluğumuzun Altın’ın gücüne ve önemine gönderme yapan yerleşik öyküleri. Kuşkusuz çoğu efsane... Ama içlerinde bir nebze de olsa gerçeklik taşıyanlar da yok değil.  Yunan mitolojisine göre tanrı Dionysos, Frigya kralı Midas'a dokunduğu her şeyi altına dönüştürme gücü vermişti.

Bugün bilim efsaneyi açıklayabiliyor. Midas'ın krallığının hayat kaynağı, bölgedeki Sardes Nehri'ydi. Bu su yatağının Antikçağ'da altın madeniyle dolu zengin alüvyonlar içerdiği artık biliniyor. Kuşkusuz, Kral Midas bu nehirde dolaşırken ayaklarının dibindeki altın tortuları etrafı aydınlatıyordu.

1923’te arkeolog Howard Carter, M.Ö. 1343'te ölen Tutankhamon'un mezarını ortaya çıkardığında, buradaki altın miktarı hayal tacirlerini yeniden hareketlendirdi. Bir efsaneye göre, tanrı Osiris, tanrı Anubis'in yardımıyla yeryüzündeki bütün altını ele geçirdi ve bunu Birinci Hanedan'ın firavunlarına verdi. Ama bugün Eski Mısır'ın altın zenginliğinin, özellikle Nubye bölgesindeki madenlerden geldiğini biliyoruz. Çünkü "Nub", Mısır hiyeroglifinde altın anlamına geliyor.

Eski Ahid’in Altın Diyarı…

Eski Ahid'de adı geçen "Ofir" de üzerinde çok konuşulmuş bir altın diyarı… Yahudi kralı Süleyman bu altınlarla, Kudüs'teki ünlü Süleyman Tapınağı'nı inşa ettirmişti.
Üzerinde çok didinildiyse de şu ana kadar Ofir’in neresi olduğunu öğrenemedik!
O dönemde altının Arabistan'dan taşındığı iddiasından başka akla yakın bir bilgimiz bulunmuyor.

19. yüzyılın sonlarına doğru Alman arkeolog Heinrich Schliemann, Miken ve Troya altınlarını gün ışığına çıkarınca, eski bir Yunan efsanesi yeniden popüler oldu. Acaba uzun deniz seferlerine çıkan Argonotlar, ünlü "Altın Vadi"'yi bulmuşlar mıydı? Bu altınların Balkanlar'da ve Kırım bölgesinde yaşayan barbar halkların yağmalanmasından geldiği kanıtlanmış durumda. 6 bin yıllık bazı Yunan metinleri, Yunanlıların komşu kavimlerin altınından haberdar olduklarını yazıyor.
 
1800'lerde, Silezya bölgesinde bir başka efsane vardı. Şeytan, bölgede bir yeraltı krallığı kurmuştu ve buraya giren insanlar ölüyordu. Aslında olay Grizu gazı etkisinden başka bir şey değildi.

Altın’a yönelik en şaşalı Ortaçağ efsanesi, “Fafter” adlı ejderhanın korumasındaki Ren Nehri altınları. Tarihi saptamalar öykünün gerçeğini anlatıyor… Altın, Alp Dağları'ndaki madenlerden çıkarılıyordu. Onu ilk keşfeden filozof ve teolog Albert Mago idi. 14. yüzyıl başlarında Salzburg başpiskoposu, madenlerin işletilmesini ve çıkan altının küçük teknelerle Ren Nehri boyunca taşınmasını emretmişti. Daha sonra, Latin Amerika'dan getirilen altın daha ucuza geldiği için bu yol terk edilmişti.

İndiana Jones: İnka Hazinesi…

İspanyol denizciler Latin Amerika keşiflerine başladıklarında çok küçük bir birlikle bu topraklara ayak basmışlardı. Ama ateşli silahlar ve savaş tecrübesi İnkaların 250 bin kişiden fazla ordusunun yenilgisini hazırladı.

İnka tapınaklarında altından yapılmış sayısız zenginlik bulunuyordu. Öyle ki, Cuzco'daki ana tapınağın içinde som altından gemiler vardı. İspanyonllar ülkelerine dönüp gördüklerini anlatınca, Avrupa da soluğu Latin Amerika'da aldı. Herkes altın diyarı “Eldorado”yu arıyordu. Efsaneye göre "Eldorado" kavramını çıkaran Amazon ormanlarında yaşayan yerlilerdi. Beyaz adamın açgözlülüğü ve acımasızlığı karşısında ürken yerliler, Amazon bölgesinin güneyindeki içi altınla dolu bir göl hikâyesini uydurmuşlardı. Plan beyaz adamı o yöne sürmekti.

Fakat beyazlar bu tuzağı fark ettiler, Brezilya'da karaya çıkarak, Amazon Ormanı'na yöneldiler ve Minas Gerais madenlerine ulaştılar. O günden bugüne "Eldorado" kavramı, kısa yoldan zengin olmayı hedefleyen insanların düşlerini simgeliyor.

Altına Hücum…

“Altına Hücum” 1849 yılında California'da Sierra Nevada'nın dağlarında yaşandı. Dünyanın dört bir yanından gelen altın avcıları, kaderlerini değiştirecekleri inancıyla bölgeye akın etti. Ancak büyük çoğunluğu için Altın hırsı hüsranla bitti.

19. yüzyıl sonunda 800 nüfuslu küçük bir kasaba olan San Francisco 5 yıl içinde 50 bin kişilik bir kente dönüştü. Üstelik madenlerde çalışmak için binlerce kişi buraya akın ediyordu. Ellerindeki altınları ihtiyaçlara harcıyorlardı.

Bu hücum ancak altından başka uyanıklar bulan tüccarların gerçek efsaneler yaratmasıyla sonuçlandı. Madencilerin sağlam pantolonlara duyduğu ihtiyaç, bugün global markaya dönüşmüş olan Levi Strauss’un zenginleşmesine yol açarken, San Franciscolu bir tüccar bölgedeki bütün kazma, kürek ve elekleri satın almıştı. Neredeyse bir kaç günde ülkenin en zengin adamlarından biri oldu. Pek çok altın avcısı ise evine dönmeyi başaramadı.

California altına hücumu en yoğun şekilde yaşayan ilk yerdi. Ancak bunu izleyen başkaları da oldu. 1850'li yıllarda Avustralya'da bir yaşam şekline dönen Altın avcılığı ülke tarihinde modern sanayinin ilk adımları sayılıyor. En büyük altın külçeleri, Victoria eyaletinde çıkarıldı.
 
Afrika'nın altın yönünden en zengin bölgesi, 1886 yılında George Walker adındaki çiftçi tarafından bulundu. Witwatersrand bölgesi, Güney Afrika'da üretilen toplam altının yüzde 98'ini karşıladı. Ek olarak yeraltı madenciliği ve altın yönünden zengin kayalara ulaşabilmek üzere teknolojik ekipmanlar gelişti. Rand bölgesi halen dünyanın en önemli altın hacmine sahip ve yılda ortalama 500 ton altın üretiliyor.

İnsanoğlu’nun Ne Kadar Altını Var?

140 ülkenin rezervlerini takip eden Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) verilerine göre bu miktar 30 bin tonu aşıyor. Amerikan Federal Bankası'nın mahzenlerinde bulunan ise yaklaşık 8 bin ton. Ancak konu tüm altınlar olduğunda bu istatistikler yanıltıcı sayılabilir. Çünkü bu rakam dolaşım halindeki toplam miktarın sadece üçte biri. Geri kalan özel şahısların kasalarında ya da kuyumculuk sektöründe.

Altın, iktisatçılar arasında da uzun süredir tartışılıyor. Kimisi için ekonominin gidişatı konusunda ciddi bir referans. Kimisi içinse bu maden artık bir ülkenin ekonomik ve mali gücünü belirlemiyor.

Altın çok uzun yüzyıllar boyunca para olarak iş gördü. Ancak bugün rezerv değeri. Ülkelerin parasının değeri altın rezervlerine endekslenmiş durumda. Çünkü para, spekülasyonlara karşı duyarlı. Yani bir ülkenin parasının değerine bakarak veya ne kadar parası bulunduğuna bakarak zenginliğini anlamak mümkün değil. Oysa altın sabit bir kıyas değeri. İşte bu nedenle uluslar altın rezervlerini genişletmeyi hedef aldılar hep.
 
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası topluluk yeni ve sağlıklı bir sistem kurdu.   Temeli şuydu: Her ulusal para bir başka değerle değiştirilebilir, aynı zamanda altına da çevrilebilirdi. Bu referans Amerikan dolarıydı. Ve “parite” şöyle kurulmuştu. Bir ons, yani 29 gram altın 35 dolara eşitti. Bu sistem 1970’lerin başında geçersiz hale geldi.

Günümüzde altının değeri, belli başlı mali merkezlerde an an belirleniyor. Bu merkezlerden en önemlisi Londra Altın Piyasası. Bu rakamın belirlenmesinde, dünyanın en güçlü 5 pazarının temsilcileri (Johnson Matthey, Mocatha and Goldsmith, Samuel Montagu, Rothshild ve Sharps Pixley) belirleyici rol oynuyor. Fiyatı, tüm dünyadaki altın alış ve satışları etkiliyor.

Dünya altın üretimi 11 ülkenin hâkimiyeti altında; bunlardan sadece ikisi Avrupa ülkesi. Günümüzde, Avrupa'nın tamamında yıllık 25 ton altın üretiliyor. Günümüzde yılda yaklaşık 2.500 ton altın üretilmektedir. En büyük altın üreticisi, yılda ortalama 475 ton ile Güney Afrika Cumhuriyeti. Onu sırasıyla ABD, Latin Amerika, Avustralya, Kanada, Çin, Endonezya ve Rusya izliyor.

“Saf” Altın…

Peki ama insanoğlu neden Altın’ı başat maden olarak diğerleri arasından çekip çıkardı ve onu madenlerin tahtına oturttu? En önemli neden, bu madenin asırlar boyunca çok çeşitli halklar tarafından "sağlam ve güvenilir" olarak görülmesi. Rahatlıkla işlenebilen bir malzeme olması da artı değer. Birkaç miligram altın ile metrelerce uzunluğunda ince tel üretilebiliyor. Oksijen ile tepkimeye girmeyen, yani paslanmayan altın, çıkarımı zorsa da yaygın olarak bulunan bir materyal.

Altın nadiren "saf" haliyle kullanılıyor. Çoğunlukla karıştırılıyor. Bir karışım içindeki saf altının oranı, binde olarak belirtiliyor. En yaygın tanımlama 750 ve 900. Bankaların rezervlerindeki altın külçelerinin üzerinde ise 999 yazıyor. Yani en saf altın bu bankalardaki külçe altınlar.

18 mi 24 mü?
Altının saflığı "kırat"la (ayar) ifade ediliyor. Bu sözcük, Arapça "kirat"tan geliyor. Arabistan'da değerli madenlerin keçiboynuzu ağacının taneleriyle tartılması, bu sözcüğün Arapça'dan gelmesinin nedeni. Bir yüzüğün 18 kırat olması, 18'lik bölümünün saf altından, geri kalan kısmının ise başka metallerden oluştuğu anlamına geliyor. 19. yüzyılda, altının değerini ifade etmek için "binler" sistemi getirildi. Buna göre 18 kırat altının ayar damgası 750 olarak tanımlanıyordu. Yani 750'lik bölümü saf altın 250'lık bölümü diğer metaller. Her ülke, ayar damgasıyla ilgili olarak kendi kanunlarını uygulasa da altının evrensel değeri kıratla belirleniyor.



Bu haber 5,624 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,685 µs