başlangıcı | " /> başlangıcı | "/>

En Sıcak Konular

Sonun başlangıcı

2 Şubat 2009 10:09 tsi
Sonun başlangıcı Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Davos'taki yürekli çıkışı, sadece sessizlerin çığlığı değildir; aynı zamanda birçok Batılı yönetimin de İsrail'e ilişkin dilinin bağını çözecektir. Bu sistem-içi direniş, belki de İsrail için sonun başlangıcıdır

Berdal Aral - Doç. Dr. Fatih Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü / Yeni Şafak

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

29 Ocak 2009... Bu tarih benim ve inanıyorum ki dünyanın her yanındaki milyonlarca insanın kişisel biyografisinde çok özel bir yer tutacak. O gün, Davos'ta, dünya sistemi içindeki ekonomi-politik ve siyasi güç odaklarının bir araya geldiği Dünya Ekonomik Forumu'nda, kelimenin tam anlamıyla bir DEPREM yaşandı. Hem de ne deprem!.. Bu güne dek bu tür forumlara Türkiye başbakanlarının "buyur edilmesini" bu ülke ve onun başbakanı için övünç vesilesi sayan "Batıcı" ve "ılımlı" Türkiye'nin yerlilikten nasipsiz "créme de la créme"inin şaşkın bakışları altında oldu her şey... Başbakan Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin dâhil olduğu oturumda bu memleketin makûs talihini "gayruk yeteeer!" dercesine sırtından atan birkaç dakikacık bir hamle yaparak, hem halkımızı hem de Filistin'in mazlum halkını töhmet altında bırakacak bir senaryoyu paramparça etmeyi başardı.

SESSİZ DÜNYANIN ÇIĞLIĞI

Tayyip Erdoğan'ın bu müthiş çıkışı, Davos'ta oynanan oyunu gerçekten de bozmuştur. Şayet Tayyip Erdoğan canhıraş bir gayretkeşlik, kararlılık ve cesaret gösterip söz almasaydı, Davos'taki bu oturum, İsrail'in ve uluslararası Siyonist çevrelerin kurgusuna uygun olarak "Batılı, demokratik ve modern" İsrail'i bir kez daha "aklayacaktı". Öyle ya, diğer konuşmacılara en fazla 12 dakika verilirken, Şimon Perez'e 23 dakika verilmiş ve üstelik son konuşmacı olma "imtiyazı" kendisine altın tepside sunulmuştu. O da tecrübesini (!) konuşturmuş ve kendisine Nobel Barış ödülü de getirmiş olan sözüm ona "barış adamlığını" bir tarafa bırakarak, Gazze saldırısını ve yaşanan onca vahşeti, "Hamas terörü"nden dem vurarak tüm dünyanın gözlerinin içine baka baka savunmuştu. Üstelik de Perez, salona itinayla istiflenmiş yalakalardan da epeyi alkış almıştı. Yani İsrail zaferi kesin gibiydi... İşte Tayyip Erdoğan'ın müthiş hamlesi, bu mükemmel kurguyu, bu kusursuz mizanseni, tezgâhlanan bu uluslararası oyunu kelimenin tam anlamıyla "paçavraya çevirdi".

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın zalim zorbaların ve onların yardakçılarının suratında bir tokat gibi şaklayan sesi, asla unutulmayacak...

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bu tarihi Davos çıkışı, hem Türkiye toplumunun öfke ve kızgınlığına, hem de İsrail savaş makinesinin karşısında dünya tarafından yapayalnız bırakılan Filistin halkının hissiyatına tercüman olmuştur. Aynı Erdoğan, aynı zamanda, kendi halkıyla irtibatını artık iyiden iyiye kesmiş, tek derdi kendi iktidarını "korumak ve kollamak olan" yönetimlerce sesi kısılmaya çalışılan Arap halklarının de gür sedası olmuştur. Daha bitmedi... Tayyip Erdoğan'ın onurlu ve yiğit sesi, geleceği üzerinde emperyalist Batılı güçlerin süfli planlar yaptığı ve bölünmüşlüğünün devamı için her türlü şer ittifaklar oluşturduğu İslam dünyasının da sesi olmuştur. Ama bu ses, aynı zamanda Avrupa'dan Latin Amerika'ya, Afrika'dan Uzak Asya'ya kadar dalga dalga yayılan bir yiğitlik türküsü olmuştur. "İnsan" olarak kalabilen herkesin yüreğinde hissedilen ve bundan böyle de hissedilecek olan bir soylu türkü...

Başbakan Tayyip Erdoğan, görmek istemeyenlerin gözlerine sokarcasına, örneğin halkından kopuk pek çok Arap rejimine şu mesajı da verdi: "Batılı hakim güçlerin kurgulamış olduğu diplomasi oyununun içinde yer alsanız bile, dünya sisteminin lortlarını eleştirmekten korkmayın. Hele hele onların Ortadoğu'da jandarması olan İsrail'i... Siz halkınızın yanındaysanız, halkınız da sizin yanınızda olur. O zaman güçlü olursunuz. Korkmaz da, hakkı ve hakikati zalimlerin suratına haykırırsanız, kazananlar sadece haklılar ve mazlum olur." Bu çığlık, hem Türkiye'nin hiç olmazsa resmi düzeyde Batılı devletler ailesinin bir üyesi olması, hem de Tayyip Erdoğan'ın panelde kullandığı "dil"in Batılı kavramsal çerçeve içinde ifade edilmesi nedeniyle, göz ardı edilemeyecek kadar güçlü bir çığlıktır.

SİSTEM-İÇİ DİRENİŞ

Daha açık bir deyişle, Tayyip Erdoğan, İran ya da Venezuela gibi anti-emperyalist ve o yüzden de anti-sistemik bir uluslararası pozisyon içinde hareket eden bir devletin başbakanı değildir. Üstelik Batılı çevreler, İsrail'le olan yakın ilişkileri, "ılımlılığı", İslami bir dil kullanmaktan kaçınması ve hemen her meselede Batı'yla eşgüdüm halinde davranması nedeniyle Türkiye'yi İslam dünyası için aklına estikçe bir "model" olarak sunmaktaydı. O nedenle Tayyip Erdoğan'ın Davos'taki çıkışı, Batılı başkentlerde adeta bir "aile faciası" etkisi doğurmuştur. Çünkü o ses "içerden" gelen bir sestir... Çünkü o ses, laik demokrasinin "erdemlerini keşfetmiş", piyasa ekonomisini benimsemiş, Avrupa Birliği'yle üyelik müzakereleri yapan ve de dünya sisteminin mütehakkim güçlerince ihdas edilmiş uluslararası kurumları elinin tersiyle itmeyen bir ülkenin, Türkiye'nin başbakanının dilidir.

Davos'taki büyük depreme prim vermek bir yana, adeta İsrail'i haklı çıkarmaya çalışan Türkiye'deki statüko-yanlısı güçler, bu ibretlik tutumlarıyla onulmaz bir yara daha almışlardır. Bunlar, İsrail siyasetinde "güvercin" olarak bilinen ve "felsefi ve ufki derinliği" Türkiye'deki hayranlarınca her fırsatta dile getirilen İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in, Gazze'deki lanetli saldırıyı ve katliamları sonuna kadar savunma fütursuzluğu karşısında, suspus olmuşlardır. Oysa görmek isteyen gözler için, açıktır ki, İsrail'de siyasi yelpazenin sağında, solunda ya da ortasında olmanın İsrail'in dış politikasına ya da dış dünyaya dönük algısına etkisi hemen hemen hiç yoktur.

İSRAİL İÇİN SONUN BAŞLANGICI

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Davos'taki yürekli çıkışı, birçok Batılı yönetim çevrelerinin de İsrail'e ilişkin dilinin bağını bundan böyle çözecektir. İsrail için belki de sonun bir başlangıcıdır bu... Türkiye'nin artık "eski Türkiye" olmadığını herkes görüyor ve görecek... Aslında bu ülkeyi/devleti "sünepelikten" çıkarma ameliyesi Turgut Özal döneminde (1983-1993) başlamıştı. Ne var ki, dış politikamız, o dönemde bile "zalimlere karşı mazlumların sesi olma" misyonunu bünyesinde barındırmaktan pek uzaktı. Refahyol hükümeti dönemindeki D-8 deneyimi bir yana bırakılırsa, Türkiye, belki de ilk kez Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti döneminde hem bu denli ölçek büyütmüş, hem de fırsatlar elverdiğince "kimsesizlerin kimsesi" olmaya çabalamıştır. Bu çabalar, giderek tarihi hafızasını kazanmaya başlayan halkımızın kahir ekseriyeti tarafından da alkışlanmıştır.

Artık şişedeki cin dışarı çıkmış bulunuyor. 29 Ocak 2009 tarihi, bundan böyle, milletimizin, uzun tarihi yürüyüşünde yeniden "izzet ve adalet" bayrağını taşımaya karar verdiği gün olarak zihinlere ve yüreklere kazınacaktır.



Bu haber 520 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,142 µs