NE? | " /> NE? | "/>

En Sıcak Konular

Haydi gel bizimle: NE?

9 Mart 2009 16:46 tsi
Haydi gel bizimle: NE? Reklamın iyisi kötüsü olmaz denir. Bunlarınki genellikle “kötüsü” oluyor, nedense. Tabii ki durup dururken değil. “Haydi gel bizimle ol”un kadınları ne yapmaya çalışıyor? İşte İyibilgi’nin aynasına yansıyanlar…

NTV’nin geçen yıl büyük bir iddiayla yayına koyduğu “Haydi gel bizimle ol” isimli program, adı geçen TV kanalına ne kattı, ne kadar reyting kazandırdı bilemeyiz, ama yol açtığı skandallarla hafızalarda iz bıraktığı kesin.

“Haydi gel bizimle ol”un kadınlarından Çiğdem Anad, uzun süre TV kanallarında habercilik yapmış bir isim. Sıkıldığından mıdır bilinmez, haberciliği bıraktı ve “talk show” olarak adlandırılan formattaki bu programla yeniden karşımıza çıktı. Gazetecilik heveslerini şimdi bu programda tatmin ediyor.

Müjde Ar, Yeşilçam sinemasının ünlü simalarından. Uzun süredir yeni bir filmde rol almadı. Uzun süre CHP bünyesinde siyaset yapan, sonra CHP’den ayrılan, sonradan yeniden CHP’ye iltihak eden Ercan Karakaş’la olan beraberliği vesilesiyle adını duyduk. Bu programla yüzünü ve varlığını hatırlatma imkanı buldu.

Aysun Kayacı, malum, manken. Programın “sarışın güzeli”. “Memleket meselelerine” dair fazla bir fikri yok. Programın magazinel yüzü olsun diye orada. Memleket meselelerine dair bir kez konuştu ve o zaman da “dağdaki çobanla kendi oyunun nasıl eşit olduğunu” anlayamadığını söyledi.

Programın “ağır ablası” ise, tabii ki, Pınar Kür. Kendisini “edebiyatçı” kimliğiyle tanırdık. Ama ne zamanki “tehlikenin farkında mısınız?” türü kampanyalar düzenlenmeye başladı, “gün bu gündür” deyip kendini ekranlara attı. Programda yaşı ve “birikimi” nedeniyle genellikle bir “öğretmen” edasıyla arz-ı endam ediyor. Edebiyatçı, yazar, entelektüel filan ama memleket meselelerine getirdiği yorumlar itibarıyla Aysun Kayacı’dan çok da ileride bir yerde değil. Kayacı’dan farkı, söylediklerini “pat” diye söylemeyip daha süslü ve dolambaçlı cümleler aracılığıyla dile getiriyor oluşu. Ne de olsa edebiyatçı ve de entelektüel. Programdaki “entelektüel” çıkışlarından birinde, Yaşar Kemal’i Çankaya’ya çıkıp konuştuğu için, Çetin Altan’ı ise Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü Başbakan Erdoğan’ın elinden aldığı için çizmiş ve “yazıklar olsun” türünden üzüntü ve hayıflanmalarını ifade etmişti.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, bu seçkin hanımefendilerin programına da konuk oldu. Rutin bir uygulamadır; dışişleri bakanları, ziyaret ettikleri ülkelerde resmi temasların yanı sıra bu tip TV programlarına çıkarak o ülkenin kamuoyuna doğrudan mesajlar vermek isterler. Clinton’un yaptığı da buydu. Amerikan aleyhtarlığının dikkat çekici artışı da göz önüne alındığında, Clinton’un bu çabası gayet anlaşılır bir çaba.

Nitekim bayan Clinton, katıldığı diğer TV programlarında olduğu gibi, “Haydi gel bizimle ol” isimli programda da Türkiye kamuoyuna sıcak mesajlar vermeye, Obama’nın ziyareti öncesinde kamuoyunda sempatik bir izlenim doğmasına gayret etti.

Bayan Clinton’un ne yapmaya çalıştığını anlayabiliyoruz, ama “bizimkilerin” ne yapmaya çalıştığını anlayabildiniz mi peki?

Programın “gazeteci”si Çiğdem Anad’ın şu sorusuna bakın:

“Son 7 yılda özellikle AKP iktidarıyla Türkiye nasıl değişti. Gözleminiz ne? Özellikle bazı Amerikalı siyasetçilerin düşündüğü gibi Ilımlı İslam Cumhuriyeti kurulması yolunda mı ilerliyor Türkiye yoksa başka yolda mı?”

Pınar Kür geride kalacak değildi elbet. Onun “sorusu” da şuydu:
“Bundan 50 yıl kadar önce oradaki kadınların seçecekleri meslekler sınırlıydı. Sekreter, hemşire, manken, hostes gibi. Ama son 50 yılda büyük ilerleme oldu. Şimdi artık Amerika’da kadınlar çok ön plandalar, çok iyi işler yapıyorlardı. Az daha başkan olacaktı. Türkiye’de ise maalesef tam tersi oldu. Son yıllarda kadınların toplum içindeki yerleri çok geriledi. Gittikçe geri plana itiliyoruz. Ve şey diyoruz ‘sesimizin kesilmesi isteniyor’ Bu tersine dönmüş olayı siz kendi tecrübelerinizden yola çıkarak biraz bize önerilerde bulunabilir misiniz?”

Bu sorular “Türkiye’yi şikayet ettiler” türü yorumlara neden oldu. Bazı yorumcular ise, “Clinton daha Türkiyeli gibi konuştu” şeklindeydi.

Bizce esas mesele şu:

Karşılarında oturan ABD Dışişleri Bakanı olunca, Clinton’u kendi kafalarındaki gibi yönlendirmek ve onun ağzından ima yoluyla bile olsa “eleştirel” bir cümle almak istediler. Bunu başarmaları halinde, o sözler ertesi günün gazetelerinin manşeti olacak, haber bültenlerinin “flaş” haberi olacaktı. Mesela şöyle denilecekti: “Clinton Türkiye ılımlı İslam yolunda ilerliyor dedi"… Veya, “Clinton, Türkiye’nin durumu için endişeli”… vb.

Sonra da kaygı ve endişelerinin ABD tarafından da paylaşıldığını görmüş olmaktan dolayı son derece mutlu hissedeceklerdi kendilerini.

Bunlar “ulusalcı”, “bağımsızlıkçı” idiler değil mi?

İsmet İnönü’nün lafıdır: Hadi canım sen de!

www.iyibilgi.com



Bu haber 1,122 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,212 µs