o belge | " /> o belge | "/>

En Sıcak Konular

Medyanın gündemi o belge

27 Ekim 2009 10:30 tsi
Medyanın gündemi o belge Belli başlı gazetelerin belli başlı yazarlarının işlediği konu, gündeme ‘bomba’ gibi düşen ihbar mektubu vesilesiyle herkesin dönüp yeniden baktığı ‘o belge’. Her biri konuyu ilginç boyutlarıyla ele almış. Yazıların ortak bir özell

Hürriyet gazetesinin başyazarı Oktay Ekşi’nin bugünkü köşe yazısı “Cam duvar” başlığını taşıyor.

Ekşi, gündeme medya tabiriyle “bomba” gibi düşen “ihbar mektubu” vesilesiyle herkesin dönüp bir kez daha bakmak zorunda kaldığı, tartışmalara yol açan “belge” için “ikna olmuş görünüyor. Zira söz konusu ihbar mektubunun “zihinlerdeki kuşkuyu neredeyse tamamen silecek kadar inandırıcı görünen bilgiler” içerdiğini belirtiyor.

Ekşi mektubun içeriğine “yargıyı etkilememek” adına girmeyi doğru bulmuyor. Ama bir görüşü var: “Ortaya çıkan gerçeklerin yasal ve ahlaki sonuçları ne ise herkes, onun gereğini yapmalıdır.”

***
Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök ise meselenin bir başka boyutuna dikkat çekiyor: “Bu devlette hiçbir belge kaybolmaz.”

Bu sözün sahibi Süleyman Demirel. Zaten Özkök de yazısının başlığını “Demirel ne kadar haklıymış” şeklinde koymuş.

Bu sözün bir de gerekçesi var: “Çünkü, herkes kendi geleceğini garanti altına almak için, kendiyle ilgili her belgenin kopyasını alır.”

Özkök yazısında “kendilerinin de kullanıldığı” ve bazı gazetecilerin işlerinden olmasına yol açan “andıç” örneğini hatırlıyor ve “Alenen suç sayılacak bir şey, nasıl olur da kağıda geçirilir. Altına da övüne övüne imza atılır? Ben bu cüretin kaynağını merak ediyorum” diyor.

Özkök cevabını merak ettiği bu soruyla ilgili kendi kanaatini bir başka soruyla ifade ediyor: “Acaba bütün bunlar ‘Nasılsa kimse bize bir şey yapamaz’ duygusunun verdiği pervasızlık ve cüretle mi gerçekleştiriliyor?”

Özkök, Demirel’in “hiçbir belge kaybolmaz” sözünün, herkesin alması gereken bir “ders” ve “Baba nasihati” olduğunu söyleyerek yazısını noktalamış.

***

Habertürk’ten Fatih Altaylı’nın yazısının başlığı, yazının içeriğini de birebir ortaya koyuyor: İç Hizmet Kanunu Madde 35’i değiştirsenize

Altaylı’ya göre, Hilmi Özkök hariç “son dönemlerin bütün genel kurmay başkanları hedefte. Hepsi cuntacı, hepsi darbe heveslisi, hepsi demokrasi karşıtı gibi bir hava estirilmek isteniyor. Bilmiyoruz. Belki de öyleler.”

Altaylı “böyle olduğunu sanmadığını” belirttikten sonra, TSK’nın yaşadığı “zorluğun”, İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi olduğunu söylüyor.

Bilindiği gibi söz konusu madde TSK’ya “koruma kollama vazifesi” veren bir madde.

Altaylı “askerin sıkıştığı yer işte burası” dedikten sonra devam ediyor: “Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ve komutanlarım ‘darbe heveslisi’ yaftasından kurtarmanın yolu, İç Hizmet Kanunu-'nun 35. maddesini ve ona bağlı yönetmelikleri değiştirmekten geçiyor.
Bu yapılırsa, işte o zaman şimdi ortaya çıkan raporlar ve benzerleri ‘yasal dayanaktan’ mahrum kalır, görev tanımının dışına çıkar.”

Bu nedenle de, “Eğer gerçek ‘demokrat’ bir hükümet varsa, İç Hizmet Kanunu madde 35'i değiştirir” diyor.

***

Sabah gazetesi başyazarı Mehmet Barlas ise “Kim neyi ne kadar gizleyebilir ki bu zamanda” diye soruyor.

“Olup bitenleri sadece iktidardaki ya da iktidar olmaya hevesli bir avuç görevlinin bildiği günler geride kaldı” diyen Barlas, “geçmişe dönmek imkansız” diyor.

Barlas sözünü ettiği “geçmişten” Celal Bayar’la ilgili bir örneği naklediyor yazısında. Barlas’ın Celal Bayar’a atfen anlattığı örnekte Atatürk’ün gizlenen hastalığını yazan bir gazetenin (Tan) kapatılması anlatılıyor. Barlas, Atatürk’ün hastalığının gizlenmesinin arkasında “sonrasında kimin cumhurbaşkanı olacağı” sorusunun yattığını belirtiyor ve konuyu “iktidar arayışlarına” getiriyor.

Çünkü Barlas’a göre, “Ayışığı’, ‘Sarıkız’, ‘E-Muhtıra’ ve son olarak gerçek olduğu anlaşılan ‘İrtica ile mücadele eylem planı’ da, bu tür yönetimi ele geçirme arayışının şifreleridir.
Dün ile bugün arasındaki fark da, ‘Artık hiçbir şey gizli kalamıyor’ cümlesi ile açıklanabilir.”

Radikal’den İsmet Berkan da yazısında bir “derin devlet” öyküsü anlatıyor.
“Bundan birkaç yıl önce, Ak Parti hükümeti döneminde ama Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görevi devam ederken, Milli Güvenlik Kurulu’nda, Türkiye için aynı anda hem iç hem de dış güvenlik meselesi olan bir önemli konuda farklı bir karar alınır.
Bu karar sonrası, her toplantısında MGK’ya da katılan ve kurul üyelerine bilgi sunan kurumlardan birinin yöneticisine, alınan kararı uygulama görevi verilir.
Yönetici, kendisine devletin en üst düzeyi tarafından verilen bu görevi yerine
getirmek için çalışmaya başlar, çeşitli temaslarda bulunur, yaptığı temasların ve elde ettiği sonuçların her aşamasında da MGK üyelerini bilgilendirir, gelinen noktadan herkesi düzenli olarak haberdar eder.
Ancak bir gün, bu üst düzey yöneticinin eline Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı tarafından yazılmış bir belge geçer. Söz konusu belgede MGK’da kararlaştırılan, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının da onayından geçmiş olan yeni politikadan zımnen ‘vatana ihanet’ olarak söz ediliyor, gerek hükümet ve gerekse bu anlattığım yönetici ile kurumunun ‘ihanet içinde olduğu’ epey ağır bir dille anlatılıyordu.
Yönetici, gerçekliğinden emin olduğu bu belgeyi alır ve dönemin Genelkurmay Başkanı’nın karşısına çıkar, ‘Bu nedir’ diye sorar.
Dönemin Genelkurmay Başkanı belgeyi görünce şaşırır, ‘Nasıl olur’ der ve yöneticiye söz verir, bir daha böyle şeyler olmayacaktır.
Gerçekten de kısa zamanda Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nda bu belgeye eli değen herkes oradan uzaklaştırılır, ciddi bir temizlik yapılır.

Yönetici, MGK tarafından kendisine verilen görev uyarınca çalışmaya devam eder. Aradan aylar geçer ve bir gün aynı yöneticinin eline Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı tarafından hazırlanmış yeni bir belge daha geçer. Bir kez daha yapılanlar ‘vatana ihanet’ olarak yorumlanmakta ve gerek hükümet ve gerekse yönetici çok ağır kelimelerle suçlanmaktadır.
Yönetici bir kez daha Genelkurmay Başkanı’nın yanına çıkar, ‘Hani’ der, ‘Bir daha olmayacaktı?”

Berkan “üstünü çok kapattığım öyküyü umarım isimler ve konu vererek de yazmak zorunda kalmam” diyor ve yazısını şu soruyla noktalıyor: “Kendi halkına karşı psikolojik harekât düzenleyen başka bir ordu var mıdır dünyada? Varsa hangi ülkenin ordusudur o?”

***

“Cuntayı açıklama vakti” başlıklı yazısında bir soru da Taraf’tan Ahmet Altan’dan geliyor:

“Ne zaman ordunun içinde hukuksuz işler döndüğünü ortaya koyan bir belge yayınlansa, televizyonlarda ve gazetelerde aynı laflara rastlıyoruz. ‘Bu belge niçin şimdi ortaya çıktı?’ En çok belgelerin ortaya çıkmasının ‘zamanlamasıyla’ ilgililer. Doğrusu ya çok merak ediyorum, ordu içindeki cuntaların ve darbe hazırlıklarının ortaya çıkmasının ‘en uygun’, ‘en doğru’ zamanı ne zamandır?”

www.iyibilgi.com zoom



Bu haber 1,219 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,123 µs