Biz de Selanik'i geri alalım böyle
0 0 0000 00:00 tsi
Suriye, Hatay'ı istiyor... Bunu biliyoruz... Hatay'ı da içine alan Suriye haritaları yapıp dağıtacak, okullarında okutacak kadar...
Aslında, Suriye 'daha önce kendisinin olan' Hatay'ı istiyor. Lausanne Antlaşması'na göre Hatay bizim değildi! Orayı ancak on altı yıl sonra ele geçirdik. Bugün Avrupa'ya 'çiğnemek istiyor' gerekçesiyle uyuz olduğumuz antlaşmayı önce kendimiz çiğnedik.
Fakat 'kendisinin' sözünün de pek bir anlamı yok, çünkü Suriye'nin kendisi daha önce pek kendinde değildi. Bir Fransız sömürgesiydi. 'Manda' olarak geçer ama bal gibi sömürgedir işte. (Bu manda, Fransızca 'mandat' teriminin Türkçe okunuşu olup inekle camızla ilgisi yoktur.)
Lausanne Antlaşması'nı ondan üç yıl önce de çiğnemiştik (kusura bakmayın, 'Lozan' diye yazamıyorum, eski Türk basını kadar cahil değilim)...
Bu anlı şanlı antlaşmaya göre İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nın bilmemkaç kilometre içlerine kadar asker bulundurmaya hakkımız olmadığını duymuş muydunuz?
Yaa... Misak-ı Milli sınırları içinde bulunan Musul ve Kerkük'ten vazgeçen anlı şanlı İsmet Paşa'mız bu tavizi de vermişti...
İsviçre'nin Lausanne şehrinde, Chateau d'Ouchy görüşmelerinde... Yahu ben bunu, kasaba irisi o şehrin yakınlarında bulunan gerçek bir şato sanırdım, gittim gördüm, göl kıyısında kara suratlı, sevimsiz bir otelmiş meğer... Bildiğiniz otel canım, yalnızca adı şato... Uşi Şato Oteli!
1936 yılında Montreux Antlaşması'yla (aynı gölün öbür ucunda) boğazlar işini çözdük. Kusura bakmayın, bunu da 'Montrö' şeklinde yazamayacağım.
Eh, Suriye Hatay'ı istiyor, 'acaba Türkiye'yi bölerse bir parça da bana düşer mi' diye Abdullah Öcalan'ı yıllarca besleyip saklıyor ama, bizim paşa 'Halep'ten girer bir gün içinde Şam'dan çıkarım' deyince de yelkenleri suya indiriveriyor...
Bu arada bizde de yeni bir 'paranoya' başladı. Acaba bu Suriyeliler, silah zoruyla elde edemediklerini 'hile ve desiseyle' mi gerçekleştirmeye çalışıyorlar? Ufak ufak, adım adım, çaktırmadan Hatay il sınırı içinde toprak satın alıyorlar da, ileride, günü geldiğinde 'aha nüfus çoğunluğu da tapu da bizdedir' diyerekten hak mı iddia edecekler?
Rahşan Ecevit'e sorarsanız, öyle.
Bu arada 'ulusalcı' birileri de alarm zillerini çaldırdılar: Hatay ilimizde yabancıların sahip oldukları gayrımenkul oranı yasal sınırı aşmış! En fazla binde beş satın alabilirlermiş yabancılar... Kimse ilgilenmedi ama bunların arasında 'eser miktarda' Alman, Amerikalı, İngiliz, Yunan, hatta Brezilyalı bile var. Türkiye'de tam 58 ülkenin vatandaşı ev ya da arazi sahibi. Fakat onlar önemli değiller, Suriyeli tapu sahibi büyük orandaymış. (Suriyeli Brezilya'ya yerleşip o ülkenin uyruğuna geçince buradaki evi de 'Brezilyalı'nın' oluveriyor tabii.)
Büyük oran dedikleri de, toplam 2 bin 400 taşınmaz ha! Bizim evden çıkıp caddeye gidene kadar daha fazla hane var. Üstelik bunların yönetimine de 1966 yılında bizim maliye el koymuş!
Fakat bizim çılgınlara sorarsanız, hani o apandisi, miğdesi, bir ciğeri, kolu bacağı kesilen hükümlünün hapisaneden 'taksit taksit kaçması' gibi, Hatay da ufak ufak elden gidiyormuş!
Sonra iş anlaşıldı: Altmış yedi yıldır Suriye uyruklu hiçkimseye bir tek karış toprak satılmamış Hatay'da! Bu tapular, 1939 öncesinden, yani Hatay'ın Suriye sınırları içinde olduğu dönemden kalma tapularmış! Yirmi yıldır da başka hiçbir yabancıya satılmıyormuş zaten... Binde beş sınırlaması sonradan, daha bu yılın başında getirilince bu Suriyeli tapuları birdenbire limitin üstünde kalmışlar, bir anlamda ofsayta düşmüşler!
Hani bizim de Mısır'da birçok gayrımenkulumuz kalmıştı ya adamlar imparatorluktan kopunca... İşte onun gibi.
Eee, demek ki Suriye bu yöntemle Hatay'ı ele geçirmiyormuş. 'Çılgın Türklük edecek' bir durum yokmuş.
Ama istiyor mu? İstiyor.
Ona bakarsanız İstanbul'u da, İzmir'i de isteyen Yunanlı yok mu?
Siz bana Viyana'yı istemeyen bir Türk göstersenize!
Bu haber 245 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle