Öcalan'la mı, Öcalan'sız mı?
20 Eylül 2011 09:13 tsi
Ankara kritik bir karar arifesinde. Yeni süreç Öcalan'la mı Öcalan'sız mı olacak ?
Başbakan Erdoğan, Davos'ta Şimon Peres'e, "one minute" çektiğinde, ekranlara çıkıp, "Türkiye'yi bilmeyiz ama AK Parti bitmiştir" diyenler olmuştu.
AK Parti bitmedi ama bunu diyenler bitti.
MİT-PKK görüşmesi, "Tayyip milletin yüzüne nasıl bakacak" diye servise konuldu.
Kılıçdaroğlu'nun tüm maraza çıkarma çabalarına rağmen millet prim vermedi. Müthiş bir olgunluk gösterdi. "Akan kanın durması için ne gerekiyorsa yapılsın" dedi.
Türkiye çok önemli bir "Olgunlaşma" sürecinden geçiyor.
Amerika'ya dokunulamaz deniliyordu. Çünkü geçmişte Amerika'ya dokunanlar ağır bedeller ödemişti.
Son dönemlerinde Sovyetler Birliği'ne resmi geziye hazırlanan Menderes 27 Mayıs darbesiyle devrilmişti.
27 Mayıs'ın solcu generallerinden Madanoğlu, "27 Mayıs'tan sonra Amerika o kadar içimize girmişti ki, Amerikan subayları bize sicil verecek duruma gelmişti" diyecekti.
12 Mart müdahalesinde İhsan Sabri Çağlayangil, "CIA altımızı oymuş da haberimiz olmamış" diyecekti. Demirel, haşhaş ekiminin yasaklanmasını isteyen ABD'ye U-2 casus uçaklarının Türkiye'den kalkıp Rusya'yı gözetlemesine kırmızı kart gösterince, şapkayı alıp kaçmak zorunda kalmıştı.
12 Eylül ise düpedüz bir Amerikan darbesiydi. Başkan Carter'e darbe, "Bizim çocuklar başardı" diye haber verilmemiş miydi?
1 Mart tezkeresi reddedildiğinde Balyozcu Çetin Paşa'nın, Ayışıkçı, Sarıkızcı Şener Paşa'nın darbe planları yapmaya koyulmalarının nedeni buydu. Hesaplarına göre Amerika, AK Parti'yi defterden silecekti. Bu silgi kendileri olmalıydı.
28 Şubat'ta da öyle olmamış mıydı?
1 Mart tezkeresiyle Amerika'ya dokunduk.
Gördük ki Amerika'ya da dokunulabiliyor ve dokunan da yanmıyor.
Askere dokunulamaz deniliyordu. Dokunmaya kalkışan Başbakanların sonu darağacı olmuş, yan gözle bakan hükümetlerin defteri dürülmüştü.
Ergenekon sürecinde darbeci askere dokunuldu.
Dünyanın sonu olmadı.
İsrail'e, Amerika'ya dokuna dokuna özgüven kazanıyoruz. Dünyada İsrail'e ve Amerika'ya dokunanın yandığı tezini yıkıyoruz.
Bu dokunma sürecinin yeni halkası PKK-MİT görüşmesiydi.
Çok değil 1 yıl önce ortaya çıksa, hükümetin istifası istenirdi.
Zaten bunu servis edenler de onu bekliyorlardı.
Tahrir meydanındaki Recep Tayyip Erdoğan'ı, PKK kartıyla vurmak istiyorlardı.
Ama milletimiz, müthiş bir olgunluk gösterdi.
Yeni şehit cenazelerinin gelmemesi için PKK'yla görüşmeye izin verdi.
"Yeter ki akan kan dursun "dedi.
Böylece görüşmeyi sızdıranların hevesi kursağında kaldı.
"PKK ile görüşme sızarsa millet ne der?" şeklindeki korku dağı aşılmış oldu.
Bu sırada operasyonlarla PKK'nın burnu sürtüldü.
Hava operasyonları bile örgütün demoralize olmasına yetti.
PKK'nın etkinliğini kırma takvimi yürüyor.
Sırada ne var?
ABD, yıl sonuna kadar Irak'tan çekilecek.
Füze Kalkanı Projesi'ni imzalamış bir Türkiye olarak ABD'den taleplerimiz var.
Erbil Havaalanı'na geliş-gidişlerin denetiminde yer almak.
PKK'nın Erbil'deki sağlık kuruluşlarından yararlanmasının engellenmesi
Kandil'e çıkan yollarda denetimin sağlanması.
Kuzey Irak'taki askeri varlığımızın artırılması.
Kandil ile Türkiye arasındaki hattın denetimi için kalıcı büyük bir üssün verilmesi.
Predatör savaş uçaklarının yer istasyonuyla birlikte Türkiye'ye devredilmesi.
Ayrıca kara harekatı bu kez daha farklı olarak, özel birliklerce nokta operasyonları şeklinde planlanıyor.
Yine Kandil'den önce Hakkari-Şırnak hattında KCK-PKK etkinliğinin kırılması öncelikli.
KATO Dağı'na yapılan operasyon, bunun bir göstergesi.
Ve geliyoruz asıl konuya.
Öcalan ne olacak?
Devlette iki görüş vardı. Bir grup, İmralı mahkumu Öcalan'ın kitleler ve örgüt üzerindeki etkinliğini dikkate alarak, onun üzerinden bir diyaloğun yürütülmesini savundu. Emre Taner'in MİT Müsteşarlığı'yla birlikte bu kanat etkili oldu. Hakan Fidan döneminde de bu süreç geliştirilerek sürdürüldü.
"Eldeki bir kuş, daldaki iki kuştan iyidir" mantığı.
Diğer bir grup ise, PKK'nın etkinliği kırılmadan yürütülecek görüşmelerin, sonuçsuz kalmaya mahkum olduğunu savunuyor.
Öcalan ise kendisini sürecin anahtarı konumuna getirmeye çalıştı.
Çözüm süreci başlarsa ben de bundan yararlanırım yerine, ev hapsine çıkmazsam her şey tufan anlayışıyla hareket etti.
Büyük strateji arasında yer almak yerine, terör sopasını eline almaya çalıştı.
Hiçbir devlet, elindeki mahkuma bu imkanı vermez.
Öcalan burada yanıldı.
O nedenle profili düşürüldü.
Bir süredir avukatlarıyla görüştürülmüyor.
Bir mahkum örgütüne talimat verebilmeli mi sorusu, ciddi bir şekilde tartışılıyor.
Görüşmesine izin verilse de avukatları değişebilir, görüşmeleri dava dosyalarıyla sınırlanabilir.
Ankara kritik bir karar arifesinde.
Yeni süreç Öcalan'la mı Öcalan'sız mı olacak ?
Abdülkadir Selvi / Yeni Şafak
Bu haber 534 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle