Öngörülemez güç: Türkiye ve Erdoğan
23 Eylül 2011 09:08 tsi
Batıda sıkça rastladığımız ‘Tayyip Erdoğan öngörülemez lider’ tanımı, farklı niyetlerle yapılmış olsa da bir gerçeğe işaret ediyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son ABD temasları, ortaya çıkan mesajlar ve yakın geleceğe dair beliren işaretler, hayli gergin bir dönemin bizi beklediğini gösteriyor. Rum kesiminden İsrail’e, Suriye’den PKK terörüne kadar pek çok başlık, Türkiye’nin bölge ve dünya sahnesindeki yeni rolüne duyulan tepkinin de yansıması aynı zamanda.
Dün bu köşede olup biteni küçük hesaplaşmaların dışında değerlendirmek gerektiğini, Türkiye’nin tüm bunların ötesinde bir geleceğe yürüdüğünü ifade etmeye çalıştım. Söylediklerimi kapalı ya da anlaşılmaz bulanlar, daha açık ifade etmemi isteyenler yahut önemli bulduğunu iletenler oldu. Hepsine teşekkürler.
Öncelikle şunu belirteyim. Kişisel olarak özel bir isim üzerinde durmayı doğru bulmuyorum. Ama ifade etmeye çalıştığım çerçeveye uyan birden fazla isim varsa ve eğer üzerlerine alınmışlarsa, alınabilirler. Çünkü dünü özetlemek adına tekrar edeyim: Kimsenin mezhep, meşrep, mektep yahut meslek taassubu adına bizi yanlış yönlendirmeye, olmadık yorumlarla gerçeği saptırmaya hakkı yok.
Türkiye’yi sindirmek
Terörün tırmanışıyla Türkiye’nin dış politikada peş peşe attığı adımlar arasında doğrudan ilişki var. Bu dün de böyleydi, bugün de. Ama bugünün önemli bir farkı var. Geçmişte bu tür tehditler ve köşeye sıkıştırma hamleleri üzerinden Türkiye’yi korkutmak, sindirmek yahut ‘ikna’ etmek mümkündü.
Bugün kimilerinin hala alışamadığı bir tarzı var Türkiye’nin. Ne düşünüyorsa, ne yapmak istiyorsa ve kendisine neyin yapılmasından rahatsız oluyorsa bunu açıkça ifade ediyor. Başbakan Erdoğan’ın uluslararası alandaki temaslarını bu gözle izlersek, daha açıklayıcı olacağını düşünüyorum.
Erdoğan’ın son derece dengeli bir konsept içinde söylediği ‘İsrail’le gerekirse savaş olabilir’ sözü, muhtemelen birileri tarafından çok farklı yerlere çekilerek yorumlanacak.
Oysa şu coğrafyaya başımızı kaldırıp bir baksak, kendisine yapılan bunca hamleye, ayak oyununa, hileye ve hatta katliama rağmen, duruşunu koruyan kaç ülke gösterebiliriz? Kaç ülke zor olanı seçip sabırla ve sağduyuyla, elbette imparatorluk genlerinden gelen bir vakarla tüm bunları göğüslemeyi başarmıştır?
Türkiye, tarih sahnesine yeniden çıkarken, bütün hesapları alt üst eden bir duruş sergiliyor. Batıda sıkça rastladığımız ‘Tayyip Erdoğan öngörülemez lider’ tanımı, farklı niyetlerle yapılmış olsa da bir gerçeğe işaret ediyor. Dünün kalıplarını, taşlaşmış anlayışlarını yerle bir eden bir liderlik ve duruşla yönetiliyor Türkiye.
Eksikleri, zaafları, beklenmedik hataları beni korkutuyor mu, evet. Ama yeryüzünü kan gölüne çeviren, adı konulmamış bir üçüncü dünya savaşını adeta bir iç kanama halinde insanlığa yaşatan zihniyetin önünde durabilecek tek güç Türkiye.
Erdoğan herkesin başbakanı
Şunları da yazayım, içimde kalmasın. Türkiye’nin yaşadığı süreci, küçük hesapların penceresinden görenlerin, hatırlaması gereken birinci nokta, Tayyip Erdoğan’ın sadece bir kesimin, topluluğun ya da anlayışın değil, 73 milyonluk bir ülkenin başbakanı olduğu gerçeğidir. ‘Başbakan bizim dediklerimizi yapmaz ya da yerine getirmezse bundan sonrası tufan’ anlayışını bir kenara bırakmayanlar, bahsettikleri tufanda kendi başlarına gelecekleri de iyi hesaba katmalı.
İkincisi, hem siyasetin dışında kaldığını söyleyip, hem de siyaseti yönlendirmeye çalışmak, bir yere kadar lobi faaliyeti olarak hoş görülebilir. Lakin konumunu, durumunu, gücünü, misyonunu abartıp, kendisini kadiri mutlak ve de olup bitenin mimarı gibi görmek, hakkaniyete, kardeşliğe ve kader birliğine sığmaz.
Dost acı söyler vesselam.
Nasuhi Güngör / Star
Bu haber 1,263 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle