İsrailin hedefi
0 0 0000 00:00 tsi
Genelde duygusallıkla bakıldığı için, birçok insan Filistin'in ne kadar kozmopolit bir toplum yapısına sahip olduğunu fark edemez. Halbuki Filistin siyasetini anlamak için öncelikle Filistin toplumunun birçok renkleri içinde barındırdığını bilmek gerekir.
Arafat'ın ardından yapılan devlet başkanlığı seçimini izlerken, bunu daha yakından görme imkanım oldu. İşgal altındaki Filistin topraklarının başkenti konumundaki Ramallah sokaklarında konuştuğum insanların her konuda farklı görüşleri vardı. Filistin sorununun çözümüne yaklaşımları, İsrail ile ilişkilere, Arafat'a ve intifadaya bakışları birbirinden farklıydı.
Dışarıdan bakınca hepsi Filistinli idi; ama mesela bir El Fetih üyesiyle Hamas sempatizanı arasında dağlar kadar fark vardı. El Fetih üyesi, Hamas'ın bazı yaklaşımlarını eleştirirken, bir Avrupalı veya bir Amerikalı kadar acımasız olabiliyordu. Aynı sert tutumu Hamas sempatizanları arasında da bulmak mümkündü. Mesela intifada konusunda herkes aynı şeyleri düşünmüyordu. Bazıları İsrail'in intifada sayesinde Gazze'den çekildiğini söylerken, bazıları şiddet içeren yöntemler yüzünden Filistin davasına dünyada sempatinin gerilediğini savunuyordu.
Ancak bu düşünce farklarına rağmen Filistin toplumunun olgunluğunu gösteren bir nokta, değişik grupların birbirlerine saygılı olmasıydı. Hamas'ın zaferiyle sonuçlanan seçim öncesinde Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve El Fetih yönetimine Batı'dan büyük baskı uygulandı. Seçimlerin yapılmaması ve Hamas'ın yarışa sokulmaması dahil birçok anti-demokratik öneri gündeme getirildi. Ancak Filistinli liderler, kaybedecekleri belli olan seçimin demokratik kurallar içinde sonuçlanması için ellerinden geleni yaptı. Sonunda da halkın tercihini kabul ettiler.
Ancak Batı'nın ve özellikle de İsrail'in seçim sürecinden bu yana izlediği çelişkili politikalar, bir yandan şiddetin kontrol altına alınması çabalarını dinamitlerken, diğer yandan Filistin'deki doğal demokratik ortama olumsuz etki yapıyor.
Bu yönde yapılan en büyük yanlış, bilinen yapısıyla Hamas'ın seçime katılmasına izin verdikten sonra, bu kararın doğal sonuçlarını kabul etmemekti. Üstelik uluslararası kuruluşların, yapılan seçimin demokratik standartlara uygunluğunu onaylamasından sonra, izlenen bu olumsuz tutum sadece Filistin'de değil, bütün Ortadoğu'da büyük bir çifte standart olarak algılandı. Bush yönetiminin, Ortadoğu'daki demokratikleşme inisiyatifiyle ilgili soru işaretlerini biraz daha artırdı.
Bu yanlışı, yabancı yardımlarla ayakta durabilen Filistin'e uygulanan ekonomik ambargo izledi. Yanlışı daha da büyüten etken, bir parti olarak Hamas'ı hedef almakla yetinmeyip, hastanesinden eğitim kurumuna bütün Filistin halkını cezalandırmaktı. Bu, demokratik bir seçimde sunulan alternatiflerden birini tercih ettikleri gerekçesiyle masum insanları cezalandırmaktan başka bir şey değildi.
Bir haftadır bütün dünyayla birlikte, bu hatalar zincirinin son halkasını izliyoruz. 25 Haziran'da 3 Filistinli grubun kaçırdığı asker Gilad Şalit'i kurtarmak için İsrail, bütün Filistin'i cezalandırıyor. İsrail, aralarında 8 bakanın bulunduğu 100 milletvekilini tutuklayarak Filistin yönetimini fiilen durma noktasına getiriyor. Gazze'ye geniş çaplı bir saldırı başlatılarak yollar ve köprüler uçuruluyor. Şehrin enerjisini sağlayan santral vuruluyor. BM, insanî kriz uyarısında bulunuyor.
İsrailli askeri kaçıran gruplardan birinin Hamas'la ilişkili olduğu ve bu eylemin tasvip edilemeyeceği doğru. Ancak bu durum, İsrail'e bütün Filistin'i cezalandırma hakkı verir mi? Terörle mücadelede dikkat edilecekler listesinin başında, 'suçlu ile masum halkı ayırmak' gelirken, terörle mücadelede deneyimli İsrail neden bunun tam tersini yapıyor? Bu soruya mantıklı bir cevap bulamayınca, akla şu ihtimal geliyor: Galiba İsrail hükümeti, tüm halkı Hamas çizgisine iterek, dünya kamuoyunda Filistin meselesini teröre indirgemeyi hedefliyor.
Not: Türk diplomatların, İran nükleer krizine dair gözlemlerini yazma sözümü unutmadım. Yarım kalan yazının devamını mutlaka yazacağım.
Bu haber 247 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle