En Sıcak Konular

Can Dündar kendisini dinleyen istihbaratçılarla buluştu

5 Aralık 2014 11:52 tsi
Gazeteci Can Dündar, telefonunu dinleyen o dönemin istihbaratçı polisleriyle buluştu, diylogları köşesine taşıdı.

"Paralel yapı"nın dinlediği isimler arasında yer alan Cumhuriyet gazetesi yazarı Can Dündar, gündeme oturacak bir yazı kaleme aldı.

Türkiye’nin ünlü işadamları, gazetecileri, rektörleri ve eski komutanların da aralarında bulunduğu 160 kişinin telefonlarının IMEI numaraları üzerinden, ‘terör ve organize suç örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle’ dinlendiği ortaya çıkmıştı.

160 kişilik “dinlenen VIP’ler” listesinde adı geçen Dündar, dinlemeyi yapan istihbaratçılara haber gönderip buluştu.

Sorduğu sorulara aldığı cevapları köşesinde aktaran yazar, dinleme skandallarının yıllar sonra ortaya çıkmasını hükümet ile cemaatin ortaklığının bozulmasına bağlıyor.

Sözü daha fazla uzatmıyor ve son dönemin ilginç yazılarından biriyle sizleri başbaşa bırakıyoruz:

TELEFONUN UCUNDAKİLER
"Doğrusu bir film sahnesi gibiydi.
Bizzat kulaklık takıp telefon konuşmalarımı onlar dinlememişti gerçi, ama soruşturmayı onlar yönetmişti.
Benim konuşmalarımın ses kayıtları onların önüne gitmişti.
Kimlerle, ne zaman, ne konuştuğuma, nasıl konuştuğuma kulak vermişlerdi.
Muhtemelen de sonunda “örgütsel ilişki ağı” içinde olmayıp sadece gazetecilik yaptığımı fark etmişlerdi.
Benden farkı olmayan bazı meslektaşlarımdan daha şanslıydım ki, tehlikeli sularda yüzdüğüm halde içeri alınmamıştım.

EVET DİNLEMİŞSİNİZ
İlk sorum:
“Haber doğru mu? Dinlediniz mi gerçekten” oldu.
Cevap:
“Evet doğru… Dinlenmişsiniz.”
Güzel…
Hiç değilse samimi bir diyalog bu…
Evi basılmış bir şüpheli merakıyla sordum:
“Mahkeme kararı var mı?”
“Var. Her şey yasal çerçevede yapılmış.”
“Peki neden?”
“Ergenekon soruşturması nedeniyle…”

ERGENEKON DALGALARI
Dönemi hatırlatmakta yarar var:
2008-2009 yılları…
Ergenekon dalgalarının ülkeyi salladığı, ilk duruşmanın yapıldığı dönem…
2008 Şubat’ında, o zamanlar “imparator” tahtında oturan savcı Zekeriya Öz’e tanık sıfatıyla ifade vermiştim.
Bana daha 1997’de yazdığım “Ergenekon” kitabıyla ilgili sorular sormuştu. Tutuklulardan birkaçıyla konuştuğuma dair de bir şeyler ima etmişti.
Sonra düzeltmiş, “Pardon, o başkasının kitabıydı” demişti.
Şimdi anlıyorum ki, kiminle ne konuştuğumun dökümü elindeydi. Belki de tapeler karışmıştı.

NEYİN PEŞİNDEZİNİZ?
İnsan karşısında bütün gündelik konuşmalarını, mesleki çabalarını, özel hayatının detaylarını bilen biriyle konuşurken başta yadırgıyor, sonra yıllardır tanışıyormuş gibi bir rehavete kapılıyor.
İkinci aşamaya çabuk geçtim.
“Neyin peşindeydiniz” diye sordum.
“Sizinki bir ‘önleme dinlemesi’ydi” dediler.
“Neyin önlemesi” diye sorunca da bir dizi teknik açıklama yaptılar.

PEKİ O KAYITLAR NE OLUYOR SONRA?
İstihbaratçıların anlattığına göre 3 tür dinleme var:
Birincisi illegal…
Hiçbir yasal dayanağı olmayan, usulsüz dinlemeler…
İkincisi istihbarat toplama aşamasındaki “önleme dinlemesi… ”
Bu MİT, polis ve jandarma tarafından ve mahkeme kararıyla yapılıyor. Henüz devrede savcılık yok. İstihbarat, ele geçirdiği ipuçlarını mahkemeye sunup yeni dinlemeler için izin istiyor. Mahkemeler de genellikle cömert davranıyor. Her dinlemeden elde edilen istihbarat, bir havuzda toplanıyor. Datalar analiz ediliyor, “anlamlandırılıyor.” Yeni ipuçları, yeni dinlemeleri mecbur kılıyor. Havuz genişledikçe genişliyor.
Üçüncüsü ise “Adli dinleme…”
Dinlemeler sonucu suç şüphesi görülürse bu, adli birime raporlanıyor. Suç içeren görüşmeler yazıya dökülüyor; bir klasörde toplanıyor, ses dosyası da CD olarak ekleniyor. Mühürlenip savcıya teslim ediliyor ve adli takip süreci başlıyor. Bundan sonrasını TCK’ye göre savcılık yürütüyor. Bütün dinleme dökümleri de Yargıtay aşamasına kadar saklanıyor.

İPLER TİB'DE
Anlaşılan o ki, gazeteye yansıyan 160 ismin (-ki daha yüz binlercesi var) çoğu için suç ilişkisi olmadığı anlaşılmış, savcılık süreci başlamamış; dava dosyası oluşturulmamış.
O zaman kritik soru şu:
“Bu kayıtlar sonra ne oluyor?”
İşte inanması zor cevap burada:
“Davaya dönüşmediyse, önleme dinlemelerinin kayıtları otomatikman imha oluyor” diyor istihbaratçılar:
“Bütün dinleme işlemleri, halen hükümetin kontrolündeki Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) sistemi üzerinden yapılıyor. Datalar, TİB’in server’ında toplanıyor. İstihbarat, o server’a bağlanıp dinliyor ve dosya sonlandırılırken TİB’deki program, o kayıtları otomatikman imha ediyor.”

ŞANTAJ İHTİMALİ
Bu izahatı dinlerken yüzüme yayılan gülümsemeyi anlayışla karşıladılar tabii…
İhtimalleri sıraladım:
Hükümet kontrolündeki bir kuruluşun hafızasındaki o kayıtların özel ellere sızdırılması?..
Diyelim hükümete muhalif bir yayın kuruluşunun ticari sırlarının deşifre edilmesi?..
Dinlemelerden elde edilen bilgilerle, hükümete ters bakan bir holdinge baskı yapılması?..
Dinlenen kişilerin özel hayatına dair istihbaratın şantaj amacıyla kullanılması?..
Olmadık şeyler mi?
“Hiç örneği var mı” diye sordu istihbaratçılar…
Bildiklerimi sıraladım.
“Araştıralım” dediler.
Ama tahminim o ki, devlete güvensizliğimizin nedenini, şimdi onlar da iyi anladılar.
Dün dinleyenlerin bugün dinlenmeye alındığı, yargılayanların yargılandığı bu despotik çark, demokratik bir devlete evrilmez ise hepimizin esir düşeceğini artık onlar da görüyorlar.
Belki dinleyenle dinlenenin tarihi buluşmasının en somut sonucu bu…

ERDOĞAN DİNLEMELERDEN HABERDARDI
Neden bu listeler bunca yıl sonra, şimdi ortaya çıkıyor?
Tek cevabı var:
Öküz öldü, ortaklık bozuldu da ondan…
Derin kulak, Erdoğan’ın odasına, telefonuna kadar uzanmasaydı, bütün bu dinleme faaliyeti muhtemelen devlet sırrı olarak kalacaktı.
17 Aralık skandalı gibi, bu devasa dinleme şebekesini de biz, hükümetle cemaat arasındaki savaşa borçluyuz.
Hükümet, cemaati kıstırınca, bütün bunlar kendisinden habersiz yapılmış gibi “üste çıktı”, müfettişler görevlendirdi; mahkeme kayıtlarına bakıldı ve dinlenenlerin listelerine ulaşıldı.
Hürriyet’in haberi, “VIP kulak”ın arkasındaki isim olarak dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’i işaret ediyordu.
Yılmazer halen içerde…
Ama içeri girmeden önce katıldığı televizyon programında, Ergenekon soruşturması sürecindeki operasyonları ve elde ettikleri istihbaratı, dönemin Başbakanı Erdoğan’la paylaştığını, ondan destek aldığını açıklamıştı.
Yani bugün yandaş medyanın “Bakın neler yapmışlar” diye ortaya attığı suçlamaların ardında Erdoğan’ın iradesi, izni, oluru, teşviki var.
Bunu göz ardı eden her yaklaşım, hükümetin suç ortaklığının gizlenmesine yarar.
Ortada bir suç varsa -ki bence var-, her iki ortağı da bağlar.
Bu gözlükle habere bakınca şunu düşündüm:
Ya hapisteki yanlış yerde, ya Saray’daki…"

Bu haber 442 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,912 µs