Türk edebiyatının usta şair ve yazarı Hilmi Yavuzun anıları edebiyat dünyasını karıştıracak.
Şiirim Gibi Yaşadım adlı nehir söyleşi tarzındaki kitap, 1 Eylülde Dünya Kitapları tarafından yayımlanacak. Hilmi Yavuz kitapta; Fazıl Hüsnü Dağlarca, Enis Batur, İsmet Özel, Orhan Pamuk, Ertuğrul Özkök, Ahmet Oktay, Attila İlhan, Ece Ayhan, Tahsin Yücel, Zülfü Livaneli ve İlhan Selçuk gibi şair ve yazarlarla ilgili hatıralarını ve görüşlerini okurlarıyla paylaşıyor. Orhan Pamukun Nobel ödülünü değersizleştirdiğini savunan Yavuz, Türkiyeden biri Nobel alacaksa, bu Dağlarca olmalı. diyor. İsmet Özelin kötü bir şair olduğunu düşünen Yavuz, Özeli Medyatik olma konusunda dehşetli hevesleri olan biri sözleriyle tarif ediyor. Enis Batur için de şunları söylüyor: Sıradan, vasat bir şair ve entelektüeldir. Yazdıklarının hiçbir özgünlüğü yok. Ahmet Oktayı yol açıcı olamadığı için eleştiren, Ece Ayhanı çıkmaz sokak olarak niteleyen, İlhan Selçuka cuntacı diyen Yavuzun eleştirilerinden Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök de nasibini alıyor: İyi yetişmiş bir entelektüeldir; ama kaptan köşküne oturalı entelektüel vasıflarını büyük ölçüde unuttu.
Can Bahadır Yücenin yaptığı nehir söyleşide Yavuz, kendisiyle ilgili de şu iddiada bulunuyor: Türk şiiri içinden Yahya Kemalden hatta daha da ileri gidelim Servet-i Fünundan bugüne gelinceye kadar Türkiyede şiir yazmış olan herkesten çok daha fazla iyi şiirim var.
Dağlarca Nobeli hak ediyor
Bir konuşmasında İlber Ortaylı, Eğer Türkiyede birine Nobel verilecekse, bu, Türk şiirinin ödüllendirilmesi anlamında olmalıdır. diyor. Yaşar Kemale de verilebilir, Adalete de verilebilir, İlhan Berke de verilebilir. Ama Orhan bu ödülü kendisi açısından çok değersizleştirdi. Ama Nobel, Fazıl Hüsnüye verilmelidir. Dağlarca başlı başına bir şey. Mesela, onun Söyle Sevda İçinde Türkümüzü şiirini ben ezbere bilirim. Bugün de hoşuma gidiyor, bundan elli yıl önce de... Çok güzel bir şiir, Fazılın şah şiirlerinden biridir. Çok yazınca hep o düzeyde yazamadı maalesef. Dağlarca, üstattır, ama çok büyük bir yanlışlık yaptı. Sadece bu şiirleriyle kalabilseydi keşke. Kazı yapar gibi, üstteki kötü şiirleri ayıklayıp alttaki güzel şiirlerini çıkartmamız gerekiyor.
İsmet Özel, kötü bir şair
İsmet Özelin kötü bir şair olduğunu düşünüyorum. Bu benim gustom. Onun büyüklenmelerini, kendini dev aynasında görmelerini, kendisini hak etmediği bir yere koyması olarak değerlendirmişimdir. Medyatik olma konusunda dehşetli hevesleri olan, Bütün Müslümanlar Türktür ya da Ben nöbette uyuyanın kurşuna dizildiği bir ülke istiyorum gibi ipe sapa gelmez şeyler söyleyen biri. Yarın öbür gün yine komünist de olur. İsmet, kendisine bir yerde itibar gösterilmemeye başladığını anladığı yerde o cemaatten, o topluluktan kopar. Egosantriktir.
Ahmet Oktay yol açıcı olamadı
Şiirim yol açıcıdır; herkes söylüyor ve yanlış değil. Hadi ad verelim, niye mesela Ahmet Oktay, niye Kemal Özer yol açıcı olamadı? Onlar da benimle aynı tarihlerde şiire başlamış arkadaşlar. İnsanlar biraz da böyle şeylerin üzerinde düşünsünler.
İlhan Selçuk cuntacı
Cumhuriyet daha çok ve ağırlıklı olarak Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçukun fikrî ağırlığını -ne kertede fikirse- üstlendikleri bir cuntanın etkisindeydi. Kısmen daha sonra Madanoğlu Cuntası diye bilinen, İlhan Selçuk ve arkadaşları. Cemal Madanoğlu, 27 Mayısın kudretli paşasıydı. Fakat anladığım kadarıyla çok safdil bir paşaydı ve bu arkadaşlarımız onu ordu içinde gerçekleştirmeyi düşündükleri devrim için araç olarak kullandılar. 12 Marttan sonra açılan davalar Madanoğlu Cuntası Davası olarak bilinir.
Zülfü Livaneli, yalancı şöhret
Bir yalancı şöhretler listesi var. Türkiyede, hak etmedikleri yerde olan bazı insanlar var, bunlardan biri de Zülfü Livanelidir. Akıl almaz bir cehalet numunesidir. Hangi alana el attıysa, ki her alana atmıştır, hepsinde de kabiliyetsizliğini ispat etmiştir. Evin İlyasoğlu, onun yazdığı sözümona senfoninin çalıntı olduğunu mahkeme kararıyla kanıtladı, daha ne olsun! Nota bilmiyor. Kendini Sartre ile karşılaştırıyor!
TDK, ödülümü vermedi
Bedreddin Üzerine Şiirlerle Türk Dil Kurumunun ödülüne katıldım, bana vermediler ödülü. Kemal Özere verdiler. Gerekçe de şu: Şiirlerde Osmanlıca sözcükler geçiyor. Emin Özdemir demiş ki, burada geçen sözcükler terim. Mesela, mirî; toprak rejiminin adı bu! Ya da sipahi geçiyor. Bunları başka türlü söylemek mümkün değil. 1978de Doğu Şiirleriyle katıldım, yine vermediler. Bu defa da Kürtçü diye.
Ödül jürisinde oyum Orhan Pamukaydı
Milliyet Gazetesi bir roman yarışması açtı. Orhan Pamuk da sonradan Cevdet Bey ve Oğulları diye adını değiştirdiği romanıyla katıldı yarışmaya. Jüri olarak Pamukun ve Mehmet Eroğlunun romanlarından hangisine ödülü vereceğimiz konusunda tereddüde düşünce ödülü paylaştırmaya karar verdik. Benim oyum Pamukaydı. Pamukun özellikle Beyaz Kale ve Kara Kitaplarıyla ilgili hafif dokundurarak birkaç İrfan Külyutmaz yazısı yazdım. Sonra Orhanla karşılaştık. Benim kulağıma eğildi ve dedi ki: Dikkat et! İrfan Külyutmazın şöhreti, Hilmi Yavuzun şöhretini gölgede bırakacak. Ondan sonra Pamuk Prens ve Oryantalizm falan diye 10-15 yazı yazdım. Bir gün The Marmarada yanıma geldi. Kulağıma eğilerek, Eğer böyle yazmaya devam edersen senin kulağını çekeceğim. dedi. Ben de kulağına eğilerek, Sen bana hiçbir şey yapamazsın. Çünkü ben eski kulağı kesiklerdenim. dedim.
Ece Ayhan bir çıkmaz sokaktır
Doğrusunu söylemek gerekirse, ben Ecenin de şiirini onaylamamışımdır. Bunu yazdığım için bana çok sert eleştiriler geldi. Ecenin şiirini hiçbir bağlama oturtmak mümkün değildir. Ece Ayhan bir çıkmaz sokaktır. Başka şairler var, onları izleyin dedik; ama onlar sürekli Ece Ayhan şiirinin maalesef kötü kopyalarını yazdılar.
Tahsin Yücele ayıp ettik
Attilâ İlhanın belli bir grup üstünde etkisi vardı; ama öteki arkadaşlarımız da yerleşik edebiyata karşı bir tavır içindelerdi. 1955te Sait Faik Hikâye Armağanı kondu, ikinci yıl, Tahsin Yücele verdiler. O sırada Varlık dergisinde Yaşar Nabinin yardımcısı olarak çalışıyor. Biz, Sait Faik Ödülünün Tahsine verilmesine müthiş içerledik. Şundan ötürü: Tahsini sanki yerleşik edebiyat -ki onu Yaşar Nabi ve Varlık temsil ediyordu- satın almış gibi düşünmüştük. 22 yaşında Türkiyenin en önemli ödüllerinden Sait Faik Ödülünü alıyor! Ve biz bir kampanya başlattık a dergisinde. Bugün, açık söylemek gerekirse, Tahsine ayıp ettiğimizi düşünüyorum.
Enis Batur, vasat bir şair
Benim Enis Baturla hiçbir alıp veremediğim yok. Kendisiyle tanışmam bile. Şu var: Ben Enis Baturun bir kâzib şöhret olduğunu, Türkiyede insanlara atfedilen değerlerle o insanların bizatihi taşıdığı değerler arasında büyük bir nispetsizlik olduğunu düşünmüşümdür. Yani Enis Batur sıradan, vasat bir şairdir. Sıradan bir entelektüeldir. Yazdıklarının hiçbir özgünlüğü yok, hiçbir şey söylemiyor. Batılı kaynaklardan ustalıklı bir şekilde aktardığı birtakım şeyler. Adam tasavvuf üzerine yazı yazıyor, daha vahdet-i vücudun anlamını bilmiyor. Varlık anlamındaki vücudu gövde zannediyor. Osmanlıca bilse, oradan çıkaracak vücut, mevcut falan
Ertuğrul Özkök, entelektüel vasıflarını unuttu
Ertuğrul Özkök, itiraf etmeli ki iyi yetişmiş bir entelektüeldir. Ama o kaptan köşküne oturalı, entelektüel vasıflarını büyük ölçüde unuttu ya da artık kullanıma sokmuyor. 90ların sonunda Bülent Erkmen bir gün telefon etti. Bir kitap yaptıklarını söyledi, 32 tane entelektüel seçtim, bunların arasında sen de varsın. Sizi gövde olarak, yani belden yukarı çıplak fotoğraflayacağız. Kabul ettim. Kitabın yayımlandığı gün Ayşe Arman bana telefon etti: Ertuğrul Bey bunu manşetten veriyor, haberin olsun. Entelektüeller soyundu gibi bir başlıkla verilecekmiş. Ertesi gün, Hürriyeti aldım. Benim ve Naz Eraydanın fotoğraflarını basmışlar. Mimar Sinan Üniversitesine gidiyorum, çocuklar benimle dalga geçiyorlar. O fotoğrafları Hürriyetten kesip kantine yapıştırıyorlar.
Cenazem Fatihten kalksın
Bir Müslüman olarak, Kuranda ne söylendiyse onun olacağını düşünüyorum. Benden sonra birtakım yanlışlıkların yapılmasını istemiyorum. Benimle ilgili bir anma düzenleyecekseniz, sevdiğim şarkıları çalın, yas tutmayın. Ama ipe sapa gelmez bir anma töreni yapılacak, kimler konuşacak mesela? Vasiyetimdir: Aleyhimde yazmış bir tek insanın konuşmasını istemem. Bunlar daha sonra gelip, Ne büyük adamdı! falan derler. Böyle birtakım pislikleri istemem. Cenaze namazım Fatih Camiinde kılınsın. Şişli, Teşvikiye camilerindeki bazı cenazeler bana bir tür kokteyl gibi geliyor. Ondan pek hoşlanmıyorum. O yüzden Fatih Camiini tercih ediyorum, hâlâ ruhaniyetli camilerden biridir.
Zaman
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle