Türk sineması ağzını bozdu! | " /> Türk sineması ağzını bozdu! | "/>

En Sıcak Konular

Türk sineması ağzını bozdu!

6 Ocak 2008 12:41 tsi
Türk sineması ağzını bozdu!
Gösterime giren Türk filmi sayısı her yıl artıyor. Gişede kızışan yarış ne yazık ki kaliteye yansımıyor. Birkaç eli yüzü düzgün filmin yanında, küfrün ve argonun hakim olduğu yapımlar da beyazperdede arz-ı endam ediyor. Peki yapımcı ve oyuncular bu konuda

Gösterime giren Türk filmi sayısı her yıl artıyor. Gişede kızışan yarış ne yazık ki kaliteye yansımıyor. Birkaç eli yüzü düzgün filmin yanında, küfrün ve argonun hakim olduğu yapımlar da beyazperdede arz-ı endam ediyor. Kimi izleyici ansızın çıkan küfürlü sahneler karşısında şaşkına uğrarken, kimileri de çareyi salonu terk etmekte buluyor. Bazı yapımcı ve oyuncular, ‘Kimseyi tüfek zoruyla sinemaya götürmüyorlar’ görüşünü savunurken, bazıları da küfürden duyduğu rahatsızlığı anlatıyor. Bir de ortada duranlar var ki, onlara göre; “Abartılmadığı müddetçe küfür olmalı. Çünkü küfür hayatın içinde var.” Eleştirmenler ise çok farklı bir noktaya dikkat çekerek; önce sokaklardaki küfrün bitirilmesi gerektiğini düşünüyor. Ancak bu tartışma bu şartlar altında ne ilk ne de son olacağa benziyor. Olan, ailesiyle salona gidip film izlemek isteyen seyirciye oluyor. Belki silah zoruyla götürülmüyorlar sinemaya; ama aniden çıkan bir küfürlü sahnenin hesabını da çocuklarına vermekte zorlanıyorlar. Şimdi ‘Olmalı mı, olmamalı mı ya da ne kadar olmalı?’ sorularının cevaplarını bu işin ustalarına yani oyuncularına yönetmenlere ve yapımcılara sorduk. Ancak ortaya pek çok farklı görüş çıktı. Kim mi haklı? Kimin haklı kimin haksız olduğuna artık siz karar verin....

“Kızım ille de ‘İyi Seneler Londra’ filmini görelim diye ısrar ettiğinde doğrusu neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Biri bitip diğeri başlayan küfür ve belden aşağı diyalogları duyunca son yıllarda şaha kalkan Türk sineması adına ümitsizliğe kapıldım...” diyordu Ümraniye’de oturan bir işletme sahibi. Evet son yıllarda sayıları hızla artan kaliteli Türk filmlerinin yanında içinde bol küfür geçen yapımlar da bir bir perdeye taşınıyor bugünlerde. Neredeyse her sahnesine serpiştirilen küfür, çoluk çocuğunu sinemaya götüren anne-babaları salonlardan soğutuyor adeta. Filmin içinde küfür olması için ‘İyi Seneler Londra’ gibi Türkiye-Londra ortak yapımı olması da gerekmiyor ayrıca. Tamamı yerli olan yapımlarda bile, seyirci çekmek için bol bol küfür kullanmaktan çekinmiyor bazı yapımcı ve yönetmenler... Ve ardından eleştiriler ve ‘bir daha sinemaya gitmem’ler dillendiriliyor halk arasında. Tabii ki her işte olduğu gibi sinema sektöründen de farklı sesler yükseliyor. Olmasın diyenlerle, olsun diyenlerin cümleleri birbirine karışıyor. Geçerli bir mazeretleri oluyor elbette ‘küfür olsun’ diyenlerin.

‘Seyirci silah zoruyla salona götürülmüyor’, ‘Sinema televizyona benzemez’ ve ‘Küfür hayatın içinde var’ diyenlerin yanında; Devlet eliyle sansüre karşı olduğunu söyleyen; ama seyircinin gereken cezayı vermesinin elzem olduğunu düşünenlerin sayısı da bir hayli fazla. Ekmeğini sinemadan kazanan oyuncular abartılmadan kullanılmalı derken, eleştirmenlerin görüşü oldukça farklı: “Önce sokaktaki küfürü bitirelim.”

Sinemada ‘küfür’ tartışması yeni değil aslında. Uzun yıllar üzerinde kafa yorulmuş; ama herkes kendi tarafından baktığı için bir türlü orta yol bulunamamış. Şimdilerde ‘İyi Seneler Londra’ ile gündeme gelse de Şafak Sezer’in oynadığı ‘Kutsal Damacana’da ve gişede rekor kıran ‘Kabadayı’da da duymak mümkün. Tabii ki işi sadece bu filmlere indirgemek de haksızlık olur. Yıllar öncesine yani Yeşilçam’a geri gidersek; Kemal Sunal filmlerindeki; ‘Hayvan’, ‘Eşşek’, ‘Has.........tir’ gibi pek çok masum (!) kelimelerle hayatımıza girdi aslında. Günümüz sinemasında her ne kadar Cem Yılmaz’ın ‘G.O.R.A’sında (2004) sıkça görülse de Serdar Akar’ın ‘Gemide-1999’ filmi bu konuda bir hayli eleştiri almıştı o yıllarda. Filmin iç karartan karanlık atmosferinin yanında, kullanılan sokak ağzı ve küfürler eleştirilmişti. Kudret Sabancı’nın ‘Laleli’de Bir Azize’si de çıkmaz sokakların alabildiğine aşırı dilinden nasibini alıyor, seyirciyi kıpkırmızı kesilmeye zorluyordu. Zeki Demirkubuz’un ‘Kader’i de bol küfürlü diye eleştiri almış; ancak yönetmen ‘Hayat böyle.’ diye cevap vermişti bir konuşmasında. Yine Serdar Akar, ‘Barda-2006’ adlı filmi içinde geçen sahneler yüzünden bolca tepki çekmiş ve hatta Ankara Keçiören’de 6 kadına tecavüz eden bir sapık, ‘Barda filminde gördüğüm sahnelerden etkilendim.’ diyerek sinemadaki şiddet ve küfür tartışmalarına farklı bir boyut kazandırmıştı. Durul ve Yağmur Taylan’ın ‘Okul’ filmi de aynı gerekçeyle tepki alan bir başka yapım olmuştu. O dönemde Taylan biraderler, küfürlü sahneleri savunmuş ve ‘filmde de, gerçek hayatta edildiği kadar küfür var’ diyerek projeye sahip çıkmışlardı. Mustafa Altıoklar’ın Banyo’su ve Yılmaz Erdoğan’ın ‘Organize İşler’i de küfür yüzünden eleştirilen filmler olmuştu. Komedi olarak çekilen ve 4 Ocak’ta gösterime giren ‘Çılgın Dersane Kampta’nın ilki olan, Faruk Aksoy’un ‘Çılgın Dersane’sinde de küfürlü sahneler yer almıştı...

‘Sanat, küfür olmadan küfrü anlatmaktır’

Küfür, sadece Türk sinemasında değil, Hollywood ve Avrupa’da da baş ağrıtıyor. Ancak Avrupalı ve ABD’li yönetmenler; hangi kitleye film çekeceklerini ya da çekecekleri filmin hangi kesime hitap ettiğini önceden belirledikleri için sorun salonlara çıkmadan çözülüyor. Özellikle işaret uygulaması aksamıyor. Bizde ise işaretler fazla önemsenmediği için, seyirciler olmadık sürprizlerle karşılaşabiliyor sinemada. Sinemadaki küfrün filmlere gerçekçilik kattığı yolundaki savunmaları kabul etmeyen sinema eleştirmeni ve yazar Nedim Hazar, “Sanatın durduğu bir yer olmalı. Bir şeyin kötü olduğunu anlatacaksın; ama bunu küfre bulaşmadan yapmak önemli. Sanat; küfür olmadan küfrü, şiddet olmadan şiddeti, cinsellik olmadan cinselliği anlatmaktır. Hayatı bire bir yansıttığın zaman belgesel olur.” diyor. Yapımcı ve yönetmen Mustafa Altıoklar ‘sanata sansür olmaz’ derken, yönetmen İsmail Güneş sansürden çok çektiğini belirtiyor ve bu işin sansür olmadan çözülmesinden yana...

 

--------------------------------------------------------------------------------

Mustafa Altıoklar (Yapımcı-Yönetmen):

‘Kimse küfürlü bir filme tüfek zoruyla götürülmüyor’

Tamamen serbest olmalı. Bir sanat eserinde, asla hiçbir kısıtlama olmamak zorunda. Alıcılar alıp almamayı kendileri seçmelidir. Hiç kimse küfürlü bir filme, sinemaya tüfek zoruyla sokulmuyor. İnsanlar özgür iradesiyle seçim yapar. Sanatçıyı da özgür bırakmak gerekir. Üretilen eserlerin değerleri nasıl olsa zaman içinde anlaşılacaktır. Kötü ise sanatın çöp tenekesine nasıl olsa gidecektir...

Mahsun Kırmızıgül (Oyuncu-yönetmen):

‘Yerine göre küfür kullanılmalı’

“Hayatın içinde küfür de var. Her ne kadar bizler çocuklarımızdan bazı şeyleri saklasak da artık ekranda günlük hayatta insanlar kullanıyor. Keşke hiç olmasa ama var... Bazı yerlerde olmadığı zaman abes kaçıyor. Herkes düzgün konuşmuyor hayatta. Onları yazmazsanız bir eksiklik oluyor senaryoda. O zaman sinema yapmanız anlamsız olur bence. Bazı filmlerde gerçekten abartılı kullanılıyor, doğru. Hiç gerek yokken kullanılıyor. Küfürü duymak itici geliyor; ama bazı yerlere de uygun geliyor. Kulağı tırmalamıyor. Yerine göre ve zamana göre karakterin kişiliğine göre yazılmalı diyorum.”

Alin Taşçıyan (Sinema eleştirmeni):

‘İzleyicileri samimi bulmuyorum’

“Ben bu konuda izleyicileri samimi bulmuyorum. İnsanlar sokaktaki hayatın içindeki küfüre bu kadar tepki gösterselerdi sinema da olmazdı zaten... Sinemacı küfürü kendi üretmiyor, onlar sadece gerçekçi bir film yapmaya çalışıyor. Filmlerine koydukları karakterin ne kadar küfür kullanması gerekiyorsa, onu hesaplayıp o kadar kullanıyorlar. Yani sinemanın içinde küfürü azaltmak, hayatın içindeki küfürü azaltmak anlamına gelmez. Saklamak olur bu. Hayatta küfrün var olduğunu bildiğim sürece, sinemacının saklamasını doğru bulmuyorum. Sosyolojik bir konu bu, önce sokaklar arındırılmalı....”

Mesut Uçakan (Yönetmen):

‘Küfürlü film, çekenin ruh halini yansıtıyor’

Filmlere bu kadar küfür konması sinemanın, Türk toplumunun ya da burjuva kesimin geldiği noktanın resmidir aslında. Bunu espri olsun, insanlar gülsün, belki seyirci çekmeye vesile olur mu diye yapmaktan çok, kendi doğal hallerini yansıtıyorlar aslında. Bu şekilde düşünmeseler bunun yanlış olduğunu düşünseler, bu kadar fütursuzca hareket edemezler. Bütün bu konulara el attığınız zaman bir de aksi fiiller yapan, toplum hassasiyetlerini göz önünde bulunduranların ne hallere düştüğünü görmek lazım. Nitekim biz Anka Kuşu’nu yaptık ve borcun içindeyiz. Buna da toplumun hiç tepkisi yok. Durum aslında içler acısı. Bundan şikâyet edebilmek için doğru ile yanlışı ayırmak lazım. Doğruyu desteklemek lazım.

Hasan Karacadağ (Yönetmen):

‘Doğallık adına küfür olmamalı’

‘Edebiyat’ta ya da ‘Sinema’da doğal hayat bire bir yansıtılmak zorunda değil. Bunu kullananlar kendilerini ‘doğal hayatı yansıtıyoruz’ diye savunuyor. Ama doğalı bire bir yansıtan şeye belgesel deniyor. Sinemada olaylar daha dramatize edilip 1,5 saat içinde izleyicinin en rahat alabileceği şekilde aktarılır. Belki hiç küfür kullanmayalım demek doğru değildir. Ama son dönemde sırf doğallık olsun diye abartılıyor. Buna katılıyorum. Bunu eleştirdiğiniz zaman da sinemaya sansür mü geliyor? gibi saçma sapan bir savunma geliyor. Tasvip etmiyorum ve doğalcılık adına yapıldığını kabul etmiyorum...

İsmail Güneş (Yönetmen):

‘Bu işi seyirci çözsün’

Ben bu işlerin seyirci tarafından ayıklanmasından yanayım. Seyirci karar verir, filmi terk eder, isyanını ve tepkisini gösterir. Bizim sosyal hayatımızda küfür çok yaygınlaşmış olmalı ki, yaşadığımız hayat küfür üzerine kurulduğu için filmlere yansıması da kendi oranınca oluyor. Ben filmlerimden birinde küfrü sadece işkence unsuru olarak kullandım. Toplumdaki bozulma ile birlikte filmlere yansıyor. Ama tersini yapmak gerekir. Filmlerden küfürü arındırmak lazım ki en azından çocuklar, gençler özenmesin. Sanat toplumun önünde olması gereken bir yer, orası temiz olmalı diye düşünüyorum. Birkaç filmde olabilir; ama moda gibi yayılması doğru değil. Sansürle çözmek doğru değil. Başka şeylerin de sansürü gelir. Sansürden korkuyorum. Resmî bir kurumla yapılmaz ticari olarak yıpratılabilir.

Tolga Çevik (Oyuncu):

‘Küfür olmalı ama yerine göre’

Sinema ile televizyonu karıştırıyor insanlar. Kimse sinemaya silah zoruyla götürülmüyor. Sinemada her şey gerçekçi olmalı. Zaten uyarı işaretleri oluyor film başlamadan önce. Kendini ona göre ayarlamalısın. İlk bu Cem Yılmaz’ın G.O.R.A.’daki küfürü ile başladı. Ben de küfür ederim. Ama yerine oturuyorsa sanat oluyor. Yok saçma sapan her yere küfür sokmuşsan sırıtıyor. Küfür, anlatamayacağın ya da yapamayacağın şeylerin yerine geçmeli. Küfürü çıkar bozuluyor mu, bozuluyorsa kalsın. Yok bozulmuyorsa gerek yok, çıkar gitsin. Bozulmuyorsa seni seviyorumu da atacaksın. 

Yusuf Bülbül / Zaman Pazar

 



Bu haber 1,175 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,493 µs