En Sıcak Konular

Uyuşturucu ticaretiyle terörün artışı paralel!

6 Ocak 2008 18:12 tsi
Uyuşturucu ticaretiyle terörün artışı paralel! Afganistan'da başlayarak, Avrupa'ya uzanan uyuşturucu trafiğinin kavşağı Türkiye... Peki afyon ve türevi uyuşturucular, Türkiye'ye nereden giriyor, nereden çıkıyor? Türkiye'de bunu iş edinenler nerelerde, nasıl örgütleniyor? İstanbul Narkotik Suçlarla

Nuriye Akman/ Zaman

Her yılın sonunda İstanbul Emniyeti yakalanan uyuşturucu maddelerle ilgili kamuoyuna bilgi verir. Türkiye'nin Afganistan'dan başlayan ve Avrupa'ya uzanan uyuşturucu trafiğinin kavşak noktasında olduğunu biliyoruz. Ben şunu merak ediyorum. Türkiye'nin bu sorunla mücadele biçimi ile bu hattın geçtiği komşularımızdaki mücadele sistemi arasında farklar var mı?

Afganistan-Balkanlar-Batı Avrupa güzergâhında İran önemli bir örneklem. İran'daki uyuşturucu mücadele teşkilatı ile Türkiye'deki mücadele teşkilatı arasında konumsal benzerlikler olduğu gibi ülkedeki bağımlı sayısı ile ilgili de ciddi farklar var. İran'da daha fazla bağımlı var. Ve bu durum onları Afganistan sınırında daha özel önlemler almaya itiyor. Onların yakalamaları Afganistan sınırında yoğunlaşırken, bizde batı illeri öne çıkıyor. İran'da uyuşturucu ile mücadelenin 50 bin kişiyle yürütüldüğünü duyuyoruz. Türkiye'nin bu işe ayırdığı rakam 7 binden az. İstanbul Narkotik Şube, transit uyuşturucu kaçakçılığını 70 kişiyle takip ediyor. Ama sokakta mücadele edenler 150 kişi.

İran'da bağımlı sayısının Türkiye'den fazla olmasını neye bağlıyorsunuz?

Afganistan'da üretilen afyon ve bundan elde edilen eroin zannedildiği gibi çoğunlukla Batı Avrupa ülkelerini hedef almıyor. Yani Batı Avrupa ülkelerindeki bağımlı sayısı ile Afganistan, Pakistan, İran ve Rusya'daki bağımlı sayısı arasında çok büyük farklar var. BM rakamlarına göre 16- 17 milyon eroin bağımlısı olduğu söyleniyor. Bölgedeki eroin bağımlısı sayısı bunun üçte ikisinden fazla. Türkiye'yi bundan ayrı tutuyoruz.

Kaçakçıların asıl hedefi Avrupa mı?

Kaçakçılar para kazanmak için uyuşturucuyu Hollanda'ya, İngiltere'ye götürmek istiyorlar. Ama oralardaki pazar öyle zannedildiği kadar büyük değil. Yani Afganistan'da üretilen madde aslında daha çok o bölgeye hitap ediyor. Afgan eroininin yeni pazarı Çin olacak gibi duruyor. Çiftçiler ibadetini yapıyor, ondan sonra afyon tarlasında çalışmaya devam ediyor. Bu bir yaşam şekline dönüşmüş.

Üreten mutlaka kullanıyor diye bir şey var mı?

Yok. Böyle bir genelleme doğru olmaz. Ama o bölgede ciddi bir kullanım olduğu da bir gerçek. Mesela Anadolu'da yüzyıllardır afyon üretimi var. Hatta Osmanlı, Düyun-ı Umumiye borçlarını öderken afyonsakızı da ödeme araçlarından. İngilizler maddeyi çiftçiden direkt alıyor. Daha sonra Çin'e götürüyorlar. Bu kadar afyon üretimi geçmişine rağmen, bu topraklarda hiçbir zaman boyutlu bir afyon bağımlılığı, eroin bağımlılığı problemi yaşanmamış.

Ne zamana kadar?

Halen öyle. Türkiye'de afyonun türevlerine karşı ciddi bir toplumsal direnç var. Mesela Türkiye'de binlerle ifade edebiliriz eroin kullananların sayısını. Düşünün ki milyonlarla ifade edilen ülkeler var. Türkiye'de yıllık aşırı dozdan ölüm sayısı 60 civarında. Bu Avrupa'da 7 bin, Rusya'da 70 bin.

Bu güzergâhta bir değişiklik oldu mu son zamanlarda?

Sovyetler'in dağılmasından sonra zaten bir Karadeniz rotası açılmıştı. Fakat son yıllarda Türkiye güvenlik birimlerinin yürütmüş oldukları ciddi mücadele bunu biraz daha kuzey Karadeniz rotasına itti diye görüyoruz. Hatta Türkiye'deki kaçakçıların dahi bu rotaya yöneldiğini gözlemliyoruz. Yani İran'dan, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna üzerinden veya Afganistan, Tacikistan, Rusya üzerinden Romanya, Macaristan veya Polonya'ya uzanan bir güzergâh. Eskiye göre Balkan rotasının daha az işlediğini söylüyoruz.

Eskiye oranla Türkiye'ye girişi daha az ve fakat yakalamalar daha çok öyle mi?

Evet. Çünkü güvenli yol ilkesi gereğince daha az riskli olan tercih ediliyor. Düşünün ki uyuşturucunun geçtiği kuzey Karadeniz rotasındaki ülkelerde yaptıklarını ele verebilecek, çalışma olanağı sağlayacak hiçbir irtibatları yok. Ancak x-ray gibi bir cihazla veya biraz da risk analizi yapılarak yakalanabiliyorlar. Biz bir kaçakçılığı nasıl ortaya çıkartabiliriz? Şehrimizde, ülkemizde irtibatı vardır. Onları takip etmek suretiyle bulabiliriz.

Uyuşturucu kaçakçılığını yapan insanlar nasıl örgütleniyor?

Mafya gruplarına göre daha gevşek hiyerarşiye sahip, kazan-kazan amaçlı bir örgütlenmeleri var. Uyuşturucuyu Türkiye'ye sokan örgütle Van bölgesinde depolayan çoğunlukla bir değildir. İstanbul'a nakliyesini yapan grubun Avrupa'ya götüren örgütten hiçbir bilgisi yoktur. Uyuşturucu ülke değiştirirken sınır geçişlerinde yerel kimlikler öne çıkar. Doğu sınırından uyuşturucuyu Türkiye'ye sokan kişi muhatabıyla anlaşma problemi yaşamaz. Sınırın ötesinde akrabaları vardır. Bu anlamda ikili ilişkilerde, karşılıklı güvende zorlanmaz. Aynı şekilde Bulgaristan'a, Yunanistan'a, Makedonya'ya, Kosova'ya bu uyuşturucuyu çıkaran kişi de Slav dillerini konuşuyordur. Bu, nakliyeyi kolaylaştıran sebeplerin başlıcası.

Kaç grup var bu işi yapan?

Kırk. Elli diyemeyiz. Şimdi eroin Afganistan'dan İran'a giriyor. Türkiye sınırına yakın bir yerlerde depolanıyor. Kapalı ya da açık arazide. Artık bu, o grubun zekâsına, olanaklarına kalmış bir durum. Toprağa gömüyorlar. Mağaralara bırakıyorlar. Kendi evlerinde tutabiliyorlar. Daha sonra bu Türkiye'ye naklediliyor. Bölgeyi çok iyi bilen insanlar var. Katırlarla veya sırtlarında geçiriyorlar. Bu yöntem, bir araç kullanarak sınırı aşmanın çok çok ilerisinde. Çoğunlukla Afganistan'da veya İran'ın Türkiye sınırına yakın yerlerinde eroine dönüşen madde, Van ve Hakkâri bölgesinde tekrar depolanır. Ondan sonra İstanbul'a nakledilir. Bunların hepsini ayrı organizasyonlar yapar.

Birbirlerini tanımazlar mı yani?

Birbirlerini tanıma noktaları vardır. Fakat kimse birbirinin örgütünü bilmez. Hücreler şeklinde örgütlenirler. Her bir örgütün lideri vardır. Zaten bağlantı noktası orasıdır. Alttakileri kimse bilmez. Türkiye'de ikinci depolama yeri İstanbul ve civarıdır. Eroin İstanbul'dan başka bir nakliye grubu ile bazen Bulgaristan, Romanya gibi yakın bir ülkeye, çoğunlukla doğrudan Hollanda, Almanya'ya ulaştırılır. Oradan da yirmi, otuz kiloluk partiler halinde İngiltere'ye. Çok azı ABD'ye gider. Bunların her birini ayrı organizasyonlar yapar. Ve her seferinde yer ve el değiştirirken üzerine artı değer koyar.

Yani standart bir fiyatı yok mudur?

Her işin fiyatı bellidir. Sokakta arz ve talebe göre dönemsel değişiklikler oluşabilir.

Sonuçta küçük adamlarla uğraşıyorsunuz.

Küçük veya büyük, bu işi yapan herkes hedefimiz.

Yani en tepedeki asıl uyuşturucu baronlarına ulaşmayı bırakın onları bilebiliyor musunuz?

Türkiye'de bu şekilde çok organizasyon yok. Türkiye'de biraz daha böyle küçük ve orta ölçekli organizasyonlar var. Çok büyük aileler, yani bütün her şeyi elinin altında tutan, her safhayı planlayan nakliyeden tutun da depolama, proses imalat gibi her yönüne nezaret eden, sonra Avrupa'ya götürüp orada dağıtımını yapan organizasyon yok.

Neden?

Bir kere alınan risk bu şekilde çok büyüyor. Her aşamada bu riski almak telafi edilemeyecek bir durum. Kaçakçının uyuşturucunun birkaç kez yakalanması problem değil gibi düşünülür. Gerçekte öyle değil. Çok ciddi problemler yaşıyorlar. Güven kaybediyor, borçları birikiyor. Ödeyememeye başlıyor. Bunu en fazla bir kere, iki kere tolere edebiliyorlar. Tekrar yakalanırsa çok büyük bir yıkım oluyor onun için.

Her şeye hâkim olmaya çalışan büyük aileler yok mu gerçekten?

Böyle bir grup vardı. Bütün zincire hakim olmaya çalıştı. Hammadde getirdiler Türkiye'ye. Türkiye'de bunu işlemeye kalktılar. Biz Rize'de imalatlarını deşifre ettik önce. Sonra Esenyurt'ta bir depoda 4 buçuk ton baz morfinlerini yakaladık. Benim hesabıma göre bu gruptan sadece 2003-2005 arasındaki operasyonlarda yakaladığımız 6 buçuk ton uyuşturucudur. Çünkü çok büyük bir risk alıyor. Sınırları aşmak, Türkiye'de imalat, sonra bunun Avrupa'ya nakli risklerinin hepsini kendisi alınca çok fazla operasyona muhatap oldu. Çok ağır cezalar aldılar. Şu an halen bu işin içinde midir? Bizim öyle bir tespitimiz yok.

Kaçakçılar bazı devlet görevlilerinden de yardım alıyorlardır mutlaka.

Türkiye'de geçen sene 4 buçuk tonu İstanbul'da olmak üzere 12 tonun üzerinde eroin ele geçti. Her geçen sene Türkiye yakalamalarını geliştirirken Avrupa'daki yakalamalar düşüyor. 2007'de Avrupa'daki yakalama belki Türkiye'nin yarısı kadar bile olmayacak. Güvenlik güçlerinin çok ciddi bir çabası var. Eğer devlet içinde bunları destekleyen organizasyonlar olsa bu yakalamalar olmaz. Ferdi olarak suça karışanlar yok mudur? Oluyor. Bunlar her meslek grubundan çıkabiliyor. Ama bunları da yine güvenlik güçleri yakalıyorlar. Bu anlamda devlet içerisinde örgütlü bir destekleri söz konusu değil kesinlikle.

Tabii bu işin bütün dünyada siyasi bir boyutu da var. Dünyayı perde arkasından yönetenler kimlerse, bu işi sahipsiz bırakmazlar. Geçmişte Asala'ya karşı mücadelede kullanılan bazı devlet destekli insanların nasıl uyuşturucu ticaretine karıştıklarını biliyoruz. Hatta daha sonra da devam etti. Terörle mücadele için devlete para gerekiyordu. Bir şekilde devlet de bu işe bulaştı diye bir resim var hepimizin zihninde.

Bazı ilginç resimlere denk geldiğimiz oldu. Sözgelimi Soğuk Savaş döneminde Varşova Paktı ülkeleri arasında geliştirilen öğrenci değişim programı çerçevesinde Bulgaristan'da eğitim görmüş Kuzey Koreli, Suriyeli gençlerin Arap ülkelerine Balkan ülkeleri kaynaklı captagon tabletlerinin taşınmasında rol almalarını tesadüf olarak nitelemek safdillik olabilir. Bugün için ise captagon üretiminin Balkanlardan Ermenistan'a sıçraması hiç anlamsız olmasa gerek.

Ya Türkiye?

Türkiye için de bazı şeyler yazıp çizenler oldu tabii. Ben kendi dönemimle ilgili konuşabilirim. Bu bölgedeki terör örgütlerinin hepsinin uyuşturucudan gelir elde ettikleri kesin. 2006 Temmuz'unda Fransız polisi, iki PKK'lıyı 300 bin Euro uyuşturucu parasıyla yakaladıktan sonra Fransız makamlarının kafalarının ne kadar karıştığını tahmin etmek zor değil. Düşünün siyasi mültecilik hakkı tanıdığı insanlar, Fransa'nın sokaklarında ellerinde uyuşturucu parasıyla dolaşıyor. Yani bir lütufla bulundukları ülkelerdeki gençlere sattıkları uyuşturucudan kazandıkları parayla bir mücadele yürütüyorlar. Ne kadar samimiyetsiz! Fransa işte tam bu duygularla olsa gerek 2007 Şubat'ında uyuşturucu parasını ele geçirdikleri iki zanlının irtibatlarına o güne kadarki en görkemli PKK operasyonunu düzenledi. Aynı tarihlerde biz de İstanbul'da Baykuş operasyonunu icra ediyorduk. Talihe bakın ki Fransa'da yakalanan uyuşturucu parasının sahibi olarak tutanaklara geçen Hikmet Serdar, 47 kilo eroinin sahibi olmaktan yakalanıp tutuklanıyordu.

Fransız basını olayı görüyor mu peki?

Le Figaro gazetesinde 15 Ekim 2007'de Jean Chichizola tarafından kaleme alınan bir makaleye göre PKK'ya atfedilen bu olaydaki karapara suçu sadece 300 bin Euro'yla sınırlı değil. Ayrıca 2007 Kasım'ında operasyonların hâlâ sürüyor olması suların henüz durulmadığını gösteriyor. Öte yandan 8 Aralık 2007 tarihli AFP (Agence France Press) haberine göre terör örgütünün kontrolündeki Kürt derneklerinin de hiç masum olmadığı ve karaparanın kontrol edildiği mekânlar olduğu anlaşılıyor. Biz Baykuş operasyonuyla yıllardır uluslararası muhataplarımız tarafından Türk makamlarından talep edilen; fakat bir türlü gösterilemeyen belge eksiğini kapatmış olduk. Bununla ilgili önümüzdeki süreçte daha iyi belge ve deliller ortaya çıkacağını göreceğiz.

Peki bir ara PKK terörü bayağı azalmıştı. Bunun uyuşturucu trafiğiyle ilgisi var mı?

Uyuşturucu üretiminin azaldığı 2001 yılında terör ve suç örgütü PKK'nın aktivitesinin minimum seviyeye düşmüş olması, 2007'de üretimin zirve seviyesi sayılan rakamlara ulaşmasıyla terör aktivitelerinin adeta patlamasının tesadüf olmadığını söylemeliyiz. Nitekim Kolombiya'da suç ve terör odağı olan FARC örgütünün eylemsellik düzeyinin uyuşturucu üretimiyle atbaşı gitmesi bunun başka bir örneğini teşkil etmektedir.



Bu haber 412 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,138 µs