En Sıcak Konular

Laikçiler kabileci mi?

10 Ocak 2008 13:11 tsi
Laikçiler kabileci mi? Laiklik bir yaşam tarzı mı? Seçkin elitler iktidarlarını korumak için laikliğe mi sığınıyorlar? Elitler niye darbe istiyorlar? Cumhuriyet dindarlara baskı mı yapıyor? Tüm bu sorulara Mümtaz'er Türköne bugünkü yazısında cevap veriyor.

Mümtaz'er Türköne/Zaman

Elit klan üyeliğinden eşit vatandaşlığa

"Klan", "Kabile", "Aşiret" dışa kapalı, kan bağı ile birbirine bağlı insanların farklı gelişmişlik düzeyi ve çapta içinde yer aldıkları sosyal birimlerin değişik isimleridir.

Ortak bir hukuk etrafında eşit vatandaşlık bilincinin gelişmesi ile bu bağlar zayıflar. Milliyetçiliğin en ilkel biçimi de, kan bağına dayanan ve dışarıya düşmanca kapalı olan "Tribalizm" yani kabileciliktir. "Elitler" yani seçkinler ise toplumun ayrıcalıklı üst tabakasıdır. Bu kaymak tabaka içinde iktidarı elinde tutanlara "yönetici elitler" adı verilir. Seçkin olmak, sayıca az olmak ve seçkin olmayan çoğunluğu yönetmek demektir. Bu yüzden seçkinler de kendi ayrıcalıklarını sürdürebilmek için tıpkı kabileler gibi kendi içlerine kapanır ve kendi aralarında bir dayanışma içine girerler. Bu kabilenin ortak paydası seçkin olmaktır. Askerî dikta dönemleri, kapalı devre klan hiyerarşisini kuvvetlendirdiği için, Türkiye'nin geleneksel elitleri her zaman dikta heveslisi olagelmiştir.

Türkiye'de din ve vicdan özgürlüğü alanındaki ilerlemeler, aynı zamanda bu geleneksel elitlerin tükeniş hikayesidir. Çünkü elitler ayrıcalıklı konumlarını "laik hayat tarzı" ile çerçeveleyip duvara asmışlar; iktidarın uzağında tutulması gereken çoğunluğu da dindar ve mürteci kalabalıklar olarak yaftalamışlardır. Bu yüzden Türkiye'deki laiklik gerginliği aslında "Elit Klan"ın ayrıcalıklarını sürdürme gayretinden çıkmaktadır. Başörtüsü, laiklik, dindarlık, din ve vicdan özgürlüğü gibi tartışmaların neredeyse tamamı elitlerle halk arasındaki iktidar mücadelesinin veya paylaşımının sembolik tezahürleridir.

Nur Vergin'e sözlerinden dolayı engizisyon işkencesine girişenlerin başlattığı tartışma, tam da bu hikayenin berrak bir tezahürü olarak sürüyor. Vergin, dindarlara yapılan baskıdan ve Türkiye'nin elitlerine duyulan öfkeden bahsetmişti. Kendisi de "Elit Klan"ın doğal üyesi olması gereken namuslu bir sosyoloğun sözleriydi bunlar. Taha Akyol'un tabiriyle "linç girişimi" başarısız olunca, bu sefer mevzunun kendisi konuşuluyor. Ertuğrul Özkök'ün Cumhuriyet döneminde "dindarlara baskı yapıldığı" tezinin "iftira" olduğunu ispatlama teşebbüsü gibi.

Özkök, karşı tezini başbakanların görev sürelerini alt alta yazıp toplayarak ispatlıyor. Yanlış bir muhakeme. Çok eskilere gitmeyelim: 27 Nisan "e-muhtıra"sı dindarlara baskı değil miydi? Daha sonra yargı önünde hiçbiri kanıtlanamayan "dindarlık veya irtica tezahürleri" madde madde bu bildirinin gerekçesini oluşturmadı mı? Bu bildiri yayımlandığı zaman bir gün sonra "dindarlara baskı yapan" köşe yazarlarından biri de, bilin bakalım kimdi? "Durumdan vazife çıkartıp" bildirideki endişelere katıldığını açıklayan gazeteciyi kastediyorum.

Türkiye'nin "dindarlara baskı" ve "laiklere baskı" diye içinden çıkılmaz bir denklemi yok. Çünkü "laik olmak" "dindar olmak"la karşılaştırılabilir bir durum değil. Özkök'ün "laikliği yeniden tanımlayalım" diyenlere, "ben de dini tanımlayalım derim" karşıtlığı üretmesi anlamsız. Laiklik "kutsal" bir inanç değil. "Kutsal" sadece dinlerin alanı. Bu yüzden laiklik bir din veya dinlerin yerine ikame edilecek bir şey değil. Tersine laiklik dinleri ve din karşıtı düşünceleri hukukun ve devlet iktidarının uzağında eşit mesafede tutmak için geliştirilmiş bir prensip. "Laik hayat tarzı" diye de bir şey olamaz. Her şeyden önce laiklikten bir hayat tarzı çıkmaz. Laiklik bir hayat tarzı değil, farklı hayat tarzlarını bir arada ve barış içinde yaşatmak için vazedilmiş bir prensip. Laikliğin bir hayat tarzı olduğunu ileri sürenler, bu hayat tarzının içinde yer alan unsurlara dair tek bir örnek veremezler. Verdikleri takdirde söyledikleri şeyin "laik hayat tarzı" olmadığı, "başka bir şey olduğu" ortaya çıkar.

Sonuç değişmiyor ama önermenin doğrusu şu: Cumhuriyet döneminde halka, dinî inançları bahane edilerek baskı yapılmıştır. Amaç halkı, iktidarın uzağında tutmaktır. Dinî baskıların zirveye çıktığı dönemler çoğunluğun iktidarın uzağında tutulduğu dönemler; özellikle askerî darbe dönemidir. Evren'in 12 Eylül döneminde yaptığı gibi çoğunluk için inanacağı dini tanımlamaya kalkmak da -şayet bir gücü arkanıza alıp yapıyorsanız- dinî baskının dik âlâsıdır.

Türkiye "elit klan"ın faşizan dünyasından eşit vatandaşlık temelinde demokratik bir topluma doğru evriliyor. Hikâyenin özeti bundan ibaret.



Bu haber 371 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,541 µs