En Sıcak Konular

'İlaç çıkarmak için hastalık icat ediliyor!'

13 Ocak 2008 19:52 tsi
'İlaç çıkarmak için hastalık icat ediliyor!' Anadolu'nun en muteber insanlarındandır deliler. Onlara velayet makamı atfedilir kimi zaman; sözlerine kulak verilir, deli olan velilerin her cümlesinde bir hikmet aranır... Psikiyatr Cemal Dindar, deliliğin belleği olarak nitelediği şiirlerden oluşan NA

 Delilik ve edebiyat üzerine daha önce de birçok çalışmaya imza atan Dindar, “Artık delilerin söylediklerine ehemmiyet verilmiyor. Oysa Anadolu’da hâlâ en muteber insanlar delilerdir.” diyor.

Anadolu’nun en muteber insanlarındandır deliler. Onlara velayet makamı atfedilir kimi zaman; sözlerine kulak verilir, deli olan velilerin her cümlesinde bir hikmet aranır… Psikiyatr Cemal Dindar da o sözlere kulak verdi ve akıl hastası insanların yazdığı şiirlerle mektupları ‘NAL’ kitabında topladı. Telos Yayıncılık tarafından yayımlanan kitabı Dindar, ‘Bir Akıl Hastanesinin Hatıra Defteri’ olarak adlandırıyor.

“Hoş geldin akıllı kardaş/ Bizler ise “Deli” kardaş/ Hepimiz birbirimizle arkadaş/ Sizlerle de olalım yoldaş./ Deliliktir içimizdeki maraz/ Fakat değiliz kimseye garaz…” dizeleriyle özetliyor durumunu Bakırköy’ün has şairi R.G.Ö. Sinirli olduğu gerekçesiyle tımarhaneye getirildiğinde tıbbiye talebesiymiş. Öğrencilik yıllarında tüm fakülte onun şiirlerini okurmuş. Daha sonra tanıştığı tımarhaneyle kırk yılı devirmiş R.G.Ö. Çok uzun süre kapatılmak ona ağır gelmiş olacak ki, “Akıllıdır aslında ‘deli’ denilen başlar/ Bakırköy’de mevsimler geçer ve artar yaşlar/ Deli denilen velidir, taburcu edilmelidir/ Bitsin artık bu yetişir bitmeyen tıraşlar.” şiirinde böyle şekva ediyor halinden… 63 yaşına geldiğinde firar etmek için bir fırsat bulan R.G.Ö., 1993 yılının son ayında hastaneden kaçmış. Birkaç gün sonra da Eyüp’te geçirdiği bir trafik kazasında vefat etmiş ‘Has Şair’. Ardından duyduğu teessürü hastane arkadaşı olan Ş.K. şu sözlerle anlatıyor: Daima kazanır/ Şairimiz bir gün gelir/ Belki de alkışlanır…

Cemal Dindar, ‘akıl hastanesinin belleği’ olarak nitelediği ve akıl hastalığından muzdarip insanların metinlerinden oluşan kitaba, kısa bir önsöz yazarken bile rahatsız olmuş. Dindar, “Onların cümlelerinin yanına yakıştıramadım kendiminkileri.” sözleriyle ifade ediyor hissiyatını. ‘Delilik’ ve ‘şiir’ arasında da ilginç bir ilişki kuruyor. Akıl hastalığı çeken kişilerin dili kullanma biçimleri ile yaratıcı zihnin aynı malzemeye temas etme biçiminde bir paralellik olabileceğini söyleyen Dindar, bir delinin şiire olan yaklaşımını da şu sözlerle anlatıyor: “Var ve görünür olandan uzaklaşıp iç dünyana döneceksin ki bir şeyler çıkarabilesin. Canlarını yakmayan bir cümle söyletilemez delilere, söylemek istedikleriyle de gerçek arasında genelde bir mesafe vardır. Örneğin şair kendi içinde acıları yaşayarak bir şeyler çıkarıyor. Ancak deli ise iç zenginliğine saplanıp kalıyor. Kendi zihin denizinde vurgun yiyor diyebiliriz.” Dr. Dindar’a göre şairin ‘gönüllü’ yaptığını deli ‘zorunlu’ yapıyor. Bunu bir anlamda da genelin görme biçimini reddedip, kendi görme biçimini inşa etmek olarak değerlendiriyor.

Delilerin hissine Türkçe en güzel tercüman

‘Türkiye’nin ve Türkiye’deki psikiyatrinin kısa tarihi’ olarak değerlendirilebilecek kitabın bir başka özelliği ise dil. “NAL, Sağlık Bakanlığı’nın gözünden çizilmiş bir resim değil, ‘içerden’ bir sestir. Bu çalışmada ciddi felsefi metinler olsa da kişilerin dilleri var.” diyor Dr. Dindar. O yüzden Cemal Dindar, en aykırı ve şiirlerini ‘deli’liğe yakın bulduğu Ece Ayhan’ın dizelerine yer vermiş kitapta.

“Dıştan görünsek de (Divane!...) gibi bizler!.../ Vardır nice (Alim!...) ve (Ozan!...) lar… içimizde!.../ Bakmaktasınız bizlere (Çatlak!...) diye sizler!..../Bir (Kurt!...) gibidir heyhat o (zan!...) lar… içimizde…” dizelerinin şairi R.G.Ö. Cemal Dindar, bu şiiri, Has Şair’in aktardığı gibi, noktasına virgülüne dokunmadan kitaba almış. İmladaki aksamaları nazara vererek, “Çok az dil vardır kendinden bu kadar taviz veren. Noktalama işaretlerinden vazgeçen, kelimelerin parçalanmasına rıza gösteren, bu kadar eğilip bükülen…” diyor ve soruyor: “Buna rağmen akıl hastası olmayanların da okuduğundan bir şeyler anlamasını sağlayacak kaç dil vardır ki?” Cemal Dindar’a göre kendiyle yalnız kalan ve elektroşoklarla yaşamak zorunda kalan hastalarla birlikte Türkçe de adeta inim inim inliyor. Kapatılmışlığın ıstırabıyla, acılarla yoğrulan bu insanların kalbiyle birlikte atıyor Türkçenin kalbi.

 


12 Eylül’le dozlar üç kat arttı

“Yıldırım Aktuna, 12 Eylül’ün atadığı süper başhekimdir. Astığı astık kestiği kestik bir dönemdir Bakırköy’de. Aktuna, “işler görmüştür”. Hani hasbelkader bir yere atanırsınız, daha sonra bilimsel ölçütlerle işinizi sürdürürsünüz. Onda böyle olmamıştır. 12 Eylül’le beraber Türkiye’de her şey üç kat, dozlar üç kat artmıştır. Akıl hastalarının önemli bir kısmı sokağa atılmıştır o dönem. Yıldırım Aktuna’dan önce var olan sosyal psikiyatri çalışmaları, ruh sağlığı dispanserleri, gündüz hastaneleri bertaraf edilmiştir. Sosyal psikiyatri çalışmaları dondurulmuştur, yok sayılmış ve bu anlamda bellek silinmiştir. Ancak dünya ölçeğinde bir hareketin Türkiye ayağı böyle oluşturulmuş, ilacın ön plana çıkarılmasıyla deyim yerindeyse insanlar akıl hastanelerine kapatılmak yerine, kendi içine hapsedilmiştir adeta. Ama buradan da ilaçların bir işe yaramadığı anlamı çıkmamalı. Düzgün kullanıldığında iyi sonuçların ortaya çıktığını da gördük. Örneği çok. Fakat insana, beyni bozulmuş makine gibi muamele edilmesine karşıyım.”

İlaç çıkarmak için hastalık icat ediliyor

“Hastaneye gelen biri ilaçsız gönderilmiyor. Oysa o insan çok insani bir süreç yaşıyor. İşinden ayrılmış ve bunu hazmetmeye çalışıyor. Uykusuzluk çekene hemen uyku ilacı, keyifsiz olana da hemen bir anti-depresan yazılıyor. Psikiyatri alanında neoliberal akımın yerleşmesinde ilaç şirketlerinin etkisi çok büyük. Bizler ilaç şirketlerinin ileri karakollarıyız. İlaç sektörünün en çok nemalandığı alan beyinle ilgili olan hastalıklar oluyor. Merkezi sinir sistemi hastalıklarında kullanılan ilaçlar, sektördeki en güçlü alan. Ayrıca ülkelerin ilaç şirketlerine ödediği miktar çok fazla. 20- 30 yıldır en azından psikiyatride bir gelişme varsa ilaç sektörüyle bir bağı mutlaka vardır. Adım kadar eminim. Pazar oluşturma konusunda, araştırmayı destekleme adına vardır. Giderek bir pazar oluşturma adına vardır. İlaç çıkacak, hastalık icat ediliyor.”

Hasta suçlu da sistemin hatası yok mu?

“İlaçlarla hastalığın halledileceği iddiası şu: Yahu kardeşim sen şanssızsın, hasta bir beyinle doğdun. Bu hastalığı da ancak ilaçlar geçirebilir. Yoksa toplumun, hayatın ve sistemin bir suçu yok. Irak’a Amerika saldırmadan önce Avrupa’dan giden canlı kalkanlar, bölgeye bol miktarda anti-depresan götürüp bıraktılar. Burada savaş olacak ve sizin keyfiniz kaçacak düşüncesiyle. Yani anlam bu kadar kaymış durumda. İnsan merkezi bu kadar ıskalanıyor.

 


Delilerin vatanı birdir

Bakırköy şairlerinden birinin söylediği ‘Delilerin vatanı birdir’ sözü ilham olmuş Dindar’a. Kitapta topladığı metinlere denk düşen eserleri, ‘Başka kimler bu vatanda bir sayılan?’ diye soruyoruz, o da, Nilgün Marmara, Sylvia Plath, Tezer Özlü… gibi isimleri bir çırpıda sayıveriyor. Ona göre delilerin yazdığı metinlerle bu metinler arasında bir ruh akrabalığı varmış. “Ama asla yanlış anlaşılmasın, bu kişileri delilikle itham ettiğim sonucu çıkarılmasın. En değer verdiğim yazarlardır bunlar.” diye de hemen ekliyor. Edebiyatın akıl hastalarının tedavisinde yararlı olacağını düşünüyor Dindar.

 

NAL

Yakın bir zamana kadar acile getirilen akıl hastalarına verilen ilaçların baş harflerinden oluşuyor NAL: Norodol- Akineton-Largactil. Belli dozlarda hazırlanan ve enjekte edilen bu karışımı Cemal Dindar şu cümlelerle eleştiriyor: “Bazı kliniklerde bu işlemin adı iğrenç bir zekilikle, insan sevmezlikle bulunmuştu bile: “NAL’LAMAK.” İlaç şirketlerince nemalanmadan önce kirli, şimdilerde pırıl pırıl servislerin boyaları kazınsa, bazı hocaların, bazı şeflerin dillerinden duvarlara yapışmış kelimeler sıvalarla dökülebilir hâlâ: Niye ajite bu hasta… NAL’LAYIN ŞUNU!..”

 

ŞİZOFRENİ

Aşkımın şiddetinden koptu gönlün freni!..
Doktor beni sanıyor hâlâ şizofreni!..
Üsküdar taburculuk hasretiyle derinden
Kalbimi hoplatıyor Bakırköy’ün treni!..
Ta uzaktan Marmara aşkla çekiyor beni
Hayretle karşılarım beni deli göreni
Taburcu olmak için kullanmalı dümeni
Aşkımın şiddetinden koptu gönlün freni
Doktor beni sanıyor hâlâ şizofreni.

 

KARANLIK GECELER

Gözlerimde hicran başucumda mum
Canevimde bir dost gibi karanlık
Asabım perişan ve ruhum mağmum
Yolcuyum bir meçhul diyara artık

 

Arkamda kesildi her ses ve nefes,
Talihim cismime dedirtme pes…
Dertliyim derdimi anlamaz herkes,
Sırrını söylemez her ruha ruhum.



Bu haber 1,235 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,980 µs