En Sıcak Konular

Özkök'e çağrı: Denemesi bedava!

15 Ocak 2008 12:49 tsi
Özkök'e çağrı: Denemesi bedava! Prof. Dr. Nur Vergin, Mine Şenocaklı'ya verdiği röportaj dizisinde, ‘laikler dindarlara baskı yapıyor’ şeklinde bir tespitte bulundu. Ertuğrul Özkök bu ifadeye karşılık, 'Bu ülkede dindarlara baskı yapılmadı' diye yazdı. Şimdi de Ahmet Taşg

Prof. Şerif Mardin’in sözlerinin arasından cımbızla çekilen ‘Mahalle Baskısı’ tespitinin en yılmaz savunuculuğunu yapan, Prof. Nur Vergin’in, ‘laikler dindar insanlara baskı yapıyor’ tespitine şahin kesilip, ‘bu ülkede hiçbir zaman dindarlara baskı yapılmamıştır’ diyen,  Ertuğrul Özkök’e, Ahmet Taşgetiren'den çok ses getirecek bir teklif geldi...

Ahmet Taşgetiren/ Aksiyon

 Evet, dini de tarif edelim

Sayın Özkök, beş vakit bir namaz kılmaya başlayın bakalım, ‘mahalleniz’de nasıl karşılanacaksınız? Ya da birkaç defa, “Başörtülü çocuklara da haksızlık ettik canım” gibi yazılar kaleme alın. Nur Vergin’den daha çok sövgü almazsanız, gelin ben öderim.

 

‘Dini de tarif edelim’ çağrısı, “Laikliği yeniden tarif edelim” talebinin rövanşı niteliğinde. Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün talebi... (Hürriyet, 8 Ocak 2008)

Şöyle bir psikolojiyi yansıtıyor:

-Laikliği yeniden tarif edelim deyip duruyorsunuz. İnanç özgürlüğünü yeterli bulmuyorsunuz. Sürekli baskıdan söz ediyorsunuz. Tarif edelim bakalım şu din neymiş, baskı gören dinî alan ne imiş?

Aslında haklı.

Dinin tarif edilmesi, hem o dinin mü’minleri açısından hem de laik devlet açısından zorunlu bir şey.

Zaten laikliği tarif etmek demek de, bir bakıma dinî alanı tarif etmek demek oluyor.

Ve belki “baskı” denen şey, toplumsal hayatın tanziminde ‘ilahî olan’ı sınırlamayı öngören “doktriner laiklik” tarifinin içinden çıkıyor. “Kamusal alanda dinî görünürlülük” tartışmaları da ucu 2000’li yıllara kadar uzanan bir özgürlük sorununu gündeme getiriyor.

Cumhuriyet döneminde inanç özgürlüğü sorunu olmuş mudur? Dindarlara baskı yapılmış mıdır?

Bu sorunun cevabını “hayır” diye verebilmek için, Cumhuriyet döneminde Devlet - Toplum - Din ilişkilerinde başlayıp, hayatın tüm alanlarına sirayet eden sancıyı görmemek gerekir. Hatta şu an yaşanan sürecin arka planını ve derinlerinde süren tartışmayı göz ardı etmek gerekir. Her şeyden önce “Baskıya maruz kalıyorum” diyen önemli bir toplum kesiminin şikayetini önemsememek gerekir. Ki o bile, dindar kesimlerin karşı karşıya bulunduğu “baskı” konusundaki duyarsızlığın göstergesi olmaktadır.

Onun için;

“Baskı mı var ki, inanç özgürlüğü sorunu mu var ki?” diye yaklaşanlara hatırlatmak gerekir:

-Tek parti döneminde samanlıkta Kur’an okumak zorunda kalanları,

-Evde jandarmaya Arapça yazılmış bir şey yakalanmasın diye yakılan ya da toprağa gömülen mushafları,

-Başındaki sarığı boynuna dolanıp sokakta sürüklenenleri,

-İskilipli Atıf Hocayı,

-Ezanın asli dilinde okunmamasını,

-Devlet eliyle din tanzimine gidilmesini,

-Falih Rıfkı Atay’ın söylediği gibi Kemalizmin bir din reformuna dönüşmesini,

-Türkçe ibadet zorlamalarını,

-Diyanet eliyle dinî alanı kontrol hesabını,

-İrtica söylemlerinin, dinî alan üzerinde oluşturduğu ceberut tavrı,

-Siyasetçilerin sürekli “irticaya prim vermek”le suçlanmasını,

-Darbelerde “irtica ile mücadele” gerekçesinin kullanılmasını,

-İrtica ile mücadelenin dindar toplum kesimleri üzerinde bir baskıya dönüşmesini,

-Dinî nikah kıydırdığı için takibata uğrayanları...

-Başörtüsü sebebiyle eğitim hakkı elinden alınanları,

-Başörtüsü sebebiyle, kamu görevine son verilenleri,

-Eşinin başörtüsü sebebiyle sicili bozulup kamu görevinden ihraç edilenleri,

-Eşinin başörtüsü sebebiyle cumhurbaşkanlığı, Başbakanlığı sorgulananları,

-İHL’lerin yaşadığı kuşatılmışlığı...

Daha sayayım mı bilmiyorum...

Türkiye’deki inanç özgürlüğü sorununu deyim yerindeyse sağır sultan duydu, medyamızın amiral gemisinin kaptanları duymadıysa ne denir?

En azından bir “sorun”un varlığını kabul eder insan...

“İslam’ın beş şartı var, hangisinin uygulamasında sorun var?” diye soruyor sayın Özkök.

Bu, öteden beri kullanılan bir söylem. “Namaz kılmanıza mı müdahale ediliyor?”

Haydi soralım:

Sayın Ertuğrul Özkök, şöyle beş vakit bir namaz kılmaya başlayın bakalım, “mahalleniz”de nasıl karşılanacaksınız? Ya da birkaç defa, “Başörtülü çocuklara da haksızlık ettik canım” gibi yazılar kaleme alın. Nur Vergin’den daha çok sövgü almazsanız, gelin ben öderim. Emin olun, “Siz de mi irticaya prim vermeye başladınız, vay başımıza gelen” türü ağıtlardan geçilmez okur yorumlarınız.

Ben, bir orgeneralin mülakatını okumuştum Milliyet gazetesinde, şöyle diyordu:

“General olduktan sonra TSK’da terfiler çok hassas kriterlerle gerçekleşir. Mesela generaller cuma namazına bile gitmezler. Haklarında bir şüphe varit olmasın diye...”

Namaz kılacaksınız ve içinizde bu korku var, ne bu?

Demek ki, bir baskıyı içselleştirme sebebiyle namaz kılmak bile, kimi zaman, sorun hâline gelebiliyor.

En kötü olan ne, biliyor musunuz, hem baskı yapıp hem de bunun baskı olmadığına inanmak. Türkiye’de yaşanan bu, ne yazık ki... Baskıyı yapanlar, bunun aslında “Halka rağmen halk için” olduğunu düşünüyorlar. Hatta bu işler “baskısız olmaz”, biraz da “kanlı” olur kanaatindeler. Çünkü “cahil halk”, kendi çıkarına bile olanı bilmez! Onun için “baba” devlet, gerektiğinde (ki çoğu zaman gerektiğine inanılır) döverek terbiye etmeye hazırdır.

Bunları geçelim de, şu “Dini tarif” çağrısına gelelim.

Bu bence de gerekli, dedim.

Bence gerekliliğinin en hayati boyutu ise, devletin din ile ilişkisinden daha çok, insanın din ile ilişkisi açısındandır.

Bunu din de ister. Çünkü din, insanın dinle ilişkisinin en sağlıklı çerçeveye oturmasını öngörür.

Çünkü din, insanın dinle ilişkisinin, Yaratıcı ile ilişkisiyle birebir alakalı olduğunu ifade eder.

Yani bir anlamda “Dini tarif etmek”, “İnsanın Yaratıcı ile ilişki çerçevesini tarif etmek” demektir.

Dini, Yaratıcı belirler.

Kutsal kitaplar Yaratıcı’dan insana mesajlardır.

Peygamberler yaratıcı tarafından görevlendirilmiş insanlık önderleridir.

İnanan inanır, inanmayan inanmaz ama ilahî dinlerin mantığı böyledir.

Bu anlamda dine müdahale Yaratıcı’nın alanına müdahale demektir.

Dinde olanı anlama çabası, farklı bir şeydir, o, Yaratıcı’nın maksadını anlama çabasıdır. Yani, ilahi mesaja bağlılık öncelikli olup, “Orada bana ne söyleniyor?” sorusunun cevabını aramaktır.

“İslam’ın 5 şartı” da, “İmanın altı şartı” da, bu ana çerçeve içine girip tüm insan hayatını biçimlendiren ölçüler bütünü de, hep, Allah - İnsan ilişkisinin muhtevasını oluşturur.

Din, Yaratıcı ile zıtlaşmayı kabul etmez.

Yaratıcı ile alan hâkimiyeti çekişmesine girmek, dinde kabul olunmayacak şeydir.

Din, belki de en doğru tarifi ile “Allah’a teslim olmak”tır.

İnsana düşen, Allah’a nasıl teslim olunacağını anlamaktır.

Din, Allah’ın varlığı ve ona inanç anlaşılmadan insan varlığının anlaşılamayacağını öngörür. İslam, baştan aşağı bir teslimiyeti öngörür.

“Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz” ifadesi, Allah’ın kitabı Kur’an’da insanlara öğretilen bir ilkedir.

İşte böyle bir genel din tarifi.

Bu tarifin, insan hayatı için oldukça kapsayıcı bir kişilik çerçevesi gerektirdiği doğrudur.

Ve bazıları, Tanrı’ya inanmadıkları için bu çerçeveyi modern zamanlar için kabul edilemez bulabilir. Bir Yaratıcı’ya inandıkları hâlde, laiklik yorumları, “Tanrı’nın alanını sınırlandırma” şeklinde olanlar için de, bu tarif kabul edilemez bulunabilir.

Ama “Mutlak kudret sahibi bir Allah vardır”dan yola çıkıp, dini, bu iman üzerine bina edenler için, kapsayıcı bir din anlayışının olması tabiidir.

Ülkemizde İslam bağlılığının, önemli ölçüde bu çerçevede olduğunu söylemek de yanlış olmaz. İslam’ı bu çerçevede algılayan insanlar ise, başkasının özgürlük alanına müdahale etmedikleri ölçüde bir dinî hayat gerçekleştirmeyi isteyeceklerdir.

Bu durumda laiklik yorumu nasıl olacak?

Türkiye’de Din - Devlet - Toplum ilişkilerindeki sancı tam da burada ortaya çıkıyor.

Çerçevesini devletin belirlediği bir din mi, toplumun dinî hassasiyetlerini gözeten ve azami özgürlük çerçevesi sunan bir devlet mi?



Bu haber 646 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,661 µs