En Sıcak Konular

Mahçupyan’la Derinlemesine 1

17 Ocak 2008 15:53 tsi
Mahçupyan’la Derinlemesine 1 Türkiye’nin en önemli entelektüellerinden AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Etyen Mahçupyan'la hayli derin bir röportaj yaptık. Dizimizin bu ilk bölümünde Mahçupyan'la Ak Parti, yaptığı Alevi açılımı, demokratikleşme süreci ve demokratikleşmeye

İlhan Döğüş/ iyibilgi.com

“Yargı uzun yıllar Türkiye’de en sorunlu alan olacak”

Her zaman aynı temel meseleler konuşulsa da gündemi Türkiye kadar değişken başka bir ülke yoktur herhalde. Bu yüzden Hayykitap’tan “Bir Demokratın Gündemi” isimli kitabı çıkan Etyen Mahçupyan’ın gündemini yeniden yokladık. Karşımızdaki Mahçupyan olunca, sohbetimiz Ak Parti’den yargıya, Kürt meselesinden Ermeni ve Alevi meselelerine kadar güncel meselelerin yanı sıra; tarih, kimlik, siyaset felsefesi gibi teorik konuları kapsayan geniş bir yelpazede gerçekleşti. Tabi tüm bu konular birbiriyle sıkı bir ilişki içerisinde. “Evrensel kodlara sahip olmayan yargının bir tür ideolojik yürütme haline geldiğini” söyleyen Etyen Mahçupyan, yargının Avrupa’daki anlamını kazanmadanTürkiye’de ileri bir demokrasi ihtimali görmüyor. Bakalım at yarışı hobisi olan Mahçupyan’ın “yargı uzun yıllar Türkiye’nin en sorunlu alanı olacak” tahmini tutacak mı?

Başbakan Erdoğan demeçlerinde çoğu zaman demokrasi mesajları veriyor. AKP’nin demokratlığı ne kadar yapısal, ne kadar konjonktürel?  Ne kadar taktik geliştirerek söylüyor, ne kadar içten taşıyarak ifade ediyor?

Bir kere taktiksel kısmı ikiye ayırmak lazım. Birincisi şuandaki gündemi yönetmek üzere taktikleri var. Bir tarafında askerle ilişkiler olduğu için, Ak Parti açısından kriz çıkarmadan yönetmek önemli olduğu için, taktikler geliştiriyor. Doğal olarak ileri geri adımlar atıyor, istikrarlı olamıyor. İkinci taktiksel olan durum, kendi mağduriyetini gidermek üzerine de bir bakışı var. Buna da yapısal demek zor. Çünkü kendi mağduriyeti olmasaydı bu kadar demokrat gözükmeyecekti. Dolayısıyla burada da gene taktiksel ama daha uzun vadeye yayılan, belki stratejik diyebileceğimiz bir anlayış var. Burada ilkesel bir duruştan ziyade o mağduriyetin giderilmesi esas. Ama tabi haksızlık etmemek açısından, yapısal olarak da olması gereken dünyanın daha fazla hakkaniyetli, daha fazla eşitlikçi olması gerektiğine dair bir bakışlarının olduğunu söylemek lazım. Yani herkesin, gücü gücü yetene bir biçimde pay kaptığı bir dünyadan ziyade, insanların bir tür uyum göstererek, birbirlerinden çok fazla uzaklaşmadan yaşamaları gerektiğine dair, tabi biraz Osmanlı’yı hatırlatan, bir bakışları var.

Yani bellekte Osmanlı’nın adalet nosyonuna gönderme var.

Evet dolayısıyla buna demokrat zihniyet demekten ziyade, o adaletin, o tür bir eşitlikçiliğin, ne kadar olabilirse, arayışı olarak bakmak daha doğru.

"YENİ ANAYASA 82 ANAYASASI’NDAN DAHA DEMOKRATİK OLACAK"

Bir de AKP’nin yeni anayasa çalışmalarının özellikle usul yönünden demokrat olmadığı eleştirisi var. Tabi bu yine de yukarıda açtığınız taktiksel davranışla da ilgili. Türkiye şartlarını, güç ilişkilerini düşünürsek bu normal diyebilir miyiz?

Yani şimdi usul yönünden daima daha demokrat, daha iyi yöntemler keşfetmek, bulmak mümkün ve ne kadar bu yolda giderseniz gidin, çok tatmin de olmayabiliriz. Ama Türkiye büyük bir ülke ve 25 yıldır bu anayasayı değiştiremiyor. Ve şimdi bu anayasayı değiştirme açısından, tırnak içinde meşru olmayan, çünkü İslami, bir hükümet var. Eğer topluma açılsaydı, baştan yüzeysel olarak demokrat gözüken bir tarz izlenseydi muhtemelen kadük olacaktı bu anayasa. Çünkü öyle tartışmalar çıkacaktı ki ve kimse ilerleyemeyecekti. O yüzden de, buradaki mantık, belirli aşamalarda yavaş yavaş genişleyen bir çerçevede, ama son kertede tüm topluma yayılan bir tartışmanın ortaya çıkabilmesi.

Bunu ne kadar becerebilecek Ak Parti?

Bunu bilmiyoruz. Muhtemelen bunun sonuna kadar da gitmeyecek Ak Parti. Öte yandan Ak Parti’nin demokrat olmak gibi bir zorunluluğu yok. Ak Parti kendisi zaten. Burada bizim toplum olarak peşinde olduğumuz şeyi, şuanda var olandan daha demokratik bir anayasaya sahip olmak ve şuanda yapılandan daha demokratik usullerle yapmak. Tabi 12 Eylül Anayasası’yla mukayese ettiğimiz zaman içerik olarak daha demokratik bir anayasa yapılıyor. Ve daha demokratik yöntemlerle yapılıyor. Ama tabi bizim standartlarımız çok değişti. Bu bize yetmiyor. Bu da normal.

Bu noktada AK Parti’nin anayasayı toplumsal bir uzlaşı metni değil de, kendisinin devletle uzlaştığı bir metin olarak tasavvur ettiğini, anayasa çalışmasıyla böyle bir çabası olduğunu söylemek mümkün mü?

Bir yere kadar bu doğru olabilir ama Ak Parti’nin devletle uzlaştığı metin, kesinlikle devletin metninden daha demokratik olacak. Ama tabiî ki bu olması gerekenden biraz uzak da olan bir durum. Olması gereken toplumun daha fazla katıldığı durumdur. Fakat böyle bir durum ancak doğru dürüst muhalefet partileri olursa olur. Yani muhalefet partilerinin şu durumda olması halinde toplumun Ak Parti’ye söyleyecek pek fazla bir şeyi kalmıyor ki. Bir kere öncelikle o muhalefet partilerinin kendilerini değiştirmesi lazım.

"KEMALİZM ALEVİLERİ APOLİTİKLEŞTİRDİ"

Alevi açılımı var bir de. Ak Parti’nin Alevi açılımından ziyade Alevilerin tepkilerinin tartışılması lazım daha çok. İlginç bir durum var…

Yani şöyle, çok köklü yüzyıllara dayanan bir problemden bahsediyoruz. Bu problemin çözümünün ne olduğu hakkında çok net fikirlerimiz olabilir. Ama bu fikirlerin bir sabah bir Başbakan’ın yatağından kalkıp yapacağı şeyler olmadığını da görmek lazım. Bu bir süreç. Her iki tarafı da, Aleviler ve Sünniler olarak, ama aynı zamanda devlet-toplum olarak da, tatmin eden ve darboğaza sokmadan ilerleten bir sürece ihtiyacımız var. O yüzden bu “Alevi iftarı” diye tarif edilen bu toplantı bir iyi niyet, bir başlangıç toplantısı. Aklı olan bunu kullanır. Her iki taraftan da insanların aklı varsa bunu kullanır.

Neden?

Çünkü bunu kullanmamanın maliyeti bu topluma. Çünkü dünyada başka hiç kimseye zararı olmayacaktır bunu çözmemenin. Biz hala aynı noktada kalmış olacağız. Burada bir adım atıldı. İyi veya kötü, eksik veya yanlış. Ama o adım bir sonraki adımı davet eden bir adım. Önemli olan da bu. Ve inşallah Alevi kesimi bunu böyle görür ve kendi aralarındaki farklılaşmaları, haklı oldukları noktaları bir anlamda geri planda tutarak, bir sonraki adımı garantilemeye çalışırlar. Çünkü adım adım gidecek bir süreç bu.

Alevilerin Kemalizm’le ilişkisi de bu sürecin handikaplarından...

Taraf gazetesinde Alevilerle yapılan söyleşi var mesela. Çok iyi bir diziydi o. Aleviler adına konuşan insanların birbirleriyle de konuşmalarına ilk kez şahit olduk orada. İyi seçilmiş insanlardı. Orda mesela Alevilerin Kemalizm’le ilişkisini çok sert eleştiren bir sürü Alevi vardı. Bu çok önemli bir nokta. Hakikaten Alevilerin bunca yıldır, CHP’ye korku nedeniyle oy vermeleri, Kemalizm’e yanaşmaları onların aslında apolitik hale gelmelerine neden oldu. Ve eğer Alevi talepleri ancak Sünni duyarlılığı olan bir hükümetle tartışılıyorsa bu biraz da Alevilerin kendi kabahatinden kaynaklanıyor ve belki irrasyonel korkularından, onları demokratlığın dışına iten tedirginlerinden kaynaklanıyor.

"YARGI DEMOKRASİNİN ÖNÜNDE ENGEL"

Bir de 2007 hukuk skandallar yılı oldu. Adeta ortada bir hukuk skandalları makinesi var. 27 Nisan sürecinde de darbeyi ordu değil, yargı yaptı. Devlet demokratikleşmeye direnç gösteren bu hukuk sistemiyle ne kadar yaşayabilir?

Tabi kurumsal yapılar ne kadar zamana uyumsuz, anakronik görünse bile birden bire kurum buharlaşmayacağı ve yerine yeni kurum gelmeyeceği için, çok uzun süre ayakta kalırlar. Bu yargı da birden bire bu hale gelmedi. Aslında son bir iki yüzyılda yumuşak bir geçişle geldiği bir nokta bu. Yargı şuanda ne evrensel kodlara uyabilen bir anlayışa sahip, ne toplumsal değişimi, gelişimi anlama yeteneklerine sahip. Tabi öte yandan homojen bir şey değil. Her türlü yargıç, savcı, avukatın olduğu bir yapı. Bütün bu aksaklıklar içerden de gözüküyor mutlaka.

Bu nasıl aşılacak peki?

Rasyonel bir değişim stratejisinin oluşması gerekiyor. Bir taraftan eğitim kurumlarının reforme edilmesi lazım, öte yandan genel zihniyetin değişmesi lazım. Resmi ideolojiye bağlılık ve bir tür üst öğretmen havası devam ettiği sürece, yargının bir tür ideolojik yürütme haline geldiğini görüyoruz bugün. Dolayısıyla adil olma şansına sahip bir hakemlik kurumu olmaktan çıkıyor. Ama burası bir cumhuriyet olduğuna göre yargı iyi çalışmadığı zaman, aslında sistemin hiçbir tarafının çalışma ihtimali yok. Çünkü adalet dağıtacak bir otorite yok. Ancak bunun yargı yoluyla olması lazım. Ve yargının da çok parçalı bir yapı olmasına rağmen, hem yasama ve yürütme arasında, hem devletle toplum arasında, hem de dünle bugün arasında değişim dinamiklerini kuşatabilmesi lazım. Uzunca yıllar yargının Türkiye’de en sorunlu alan olacağını düşünüyorum. Yargı Avrupa’daki anlamını kazanana kadar da Türkiye’nin bir demokrasi olma ihtimalini görmüyorum.

Tam bu noktada Hrant Dink davasının terörle mücadeleden açılmamasının da bir anlamı var. Bu da aslında devletin terörü sadece kendisine karşı algıladığını da ortaya koyuyor.

Terör zaten epeyce siyasi bir terim ve bütün dünyada da devletler otoriter bakışlarının uzantısı olarak, terörün kendilerinin hoşlanmadıkları taleplerin şiddetle buluştukları noktada tanımlanmasından yana oldular. Ve dolayısıyla kendilerine çok yadırgatıcı gelmeyen eylemleri terörün dışında tutma eğilimi çok yaygın. Türkiye’de de öyle. O yüzden de daha milliyetçi ideolojiden beslenen cinayetlerin münferit vakalar, küçük adli olaylar olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Sanki milliyetçilik nedeniyle cinayet işlemek işin doğasında varmış gibi. Aslında kendilerine hakaret ediyor bu insanlar böyle yaparak ama öyle yapıyorlar. Ve de kendilerine benzemeyen kişiler olduklarını düşündükleri insanlar talep yükselttikleri noktada da, o insanları çok kolay suçlayabiliyorlar. Aslında bu da yine biraz önceki soruda olduğu gibi, hukuk anlayışının çok yerleşik olmamasından kaynaklanıyor. Hala ideolojik bir ayıklamanın sonucunda biz haklıyı-haksızı ayırt edebiliyoruz.

Yarın: “Ermeniler Türkiye’ye Osmanlı muamelesi yapıyorlar”

Röportajın 2. bölümü için lütfen tıklayın!

www.iyibilgi.com özel



Bu haber 1,889 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,253 µs