En Sıcak Konular

"Yüksek yargı hükümeti düşman biliyor"

31 Ocak 2008 13:28 tsi
Yargıtay’da 20 yıl görev yapan emekli savcı Ahmet Gündel, bazı yüksek yargı mensuplarının halkın oyları ile göreve gelen hükümeti düşman gibi gördüklerini söyledi. İşte yargının kendi içinde de siyasallaştığını vurgulayan Gündel’in çarpıcı açı

Yargının ve askerin siyasi alana girme yetkisi yok

* Cumhurbaşkanı, Harp Okulu töreninde ‘laiklik bugün hiç olmadığı kadar tehlike altında’ dedi. Arkasından Genelkurmay’ın, yüksek yargının ve sivil toplum kuruluşlarının beyanları geldi. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde bu yönde bir kamuoyu oluşturmaya çalıştılar. Bugün de aynı birlikteliği devam ettirmek istiyorlar. Ama artık eskisi kadar gündemi belirleyip istedikleri noktaya taşıyamıyorlar. Yüksek yargı organlarının açıklamaları eskisinden daha sert ya da sık değil aslında. Sadece bu tür söylemler artık dikkat çekiyor.

* Askerin ve yüksek yargının siyasi alana girme yetkisi yok. Anayasal kuruluşların, görevlerinin dışına çıkarak açıklama ve eylemlere girişmesi meşru zemin dışındadır. Hatta askerî ceza yasasında her kademedeki asker için siyasi beyanda bulunma yasağı ve bunun için açık cezai düzenlemeler vardır.

* Yüksek yargı ya da onun bir bölümü, toplumdan bu kadar oy alarak seçilen hükümete düşman gözüyle bakıyor. Bunun en açık örneğini tavır, davranış ve kararlarıyla Danıştay veriyor. Maalesef bugün Danıştay muhalefet partisi gibi hareket ediyor. Başkanı ve başsavcısı hükümet mensuplarına adeta düşmanca yaklaşıyor. Barolar Birliği’nin hukuk adına objektif davranarak böyle bir cepheleşmeye karşı çıkmasını bekliyorsunuz; ama onlar da bu bloklaşmaya taraf olarak katılıyor.

Yargı kendi içinde de siyasallaştı

* 367 meselesi, Danıştay’ın hâkim adaylarının alımı konusunda hükümet aleyhine ve yasalara aykırı şekilde takındığı tavır ve diğer kararlar da gösteriyor ki yargı hükümet aleyhine çok rahat karar alabiliyor. Bunda şüphe yok. Türkiye’deki sorun yargının kendi içindeki siyasallaşma. Bu yapı uzun zaman önce oluştu. Bunu yine bir anayasal kurum olan ve bazı kesimlerin kale olarak nitelendirdiği Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) oluşturdu. Kurulun tüm üyelerini bir önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer atadı. Sezer, bütün atamalarında olduğu gibi burada da ideolojik kaygılarla hareket etti. Kaleler de böyle oluştu zaten.

* Yüksek Kurul’un Yargıtay ve Danıştay’a seçtiği üyeler de yetkilerini kendi zihniyetlerindeki insanlar lehine kullandılar. Atamalarda liyakat çok az dikkate alındı. Ancak bütün yapı böyledir demek haksızlık olur. Yüksek yargı içerisinde çok değerli hukukçular var. Bugün yargıyı onlar ayakta tutuyor. Genel fotoğrafta çok görünür değiller maalesef.

* Türkiye’de bazı kavramlar tam anlaşılmıyor. Hukukun üstünlüğü yargıcın üstünlüğü şeklinde yorumlanıyor sanki. Yüksek yargı temsilcilerinin görev alanları dışına çıkarak yayımladığı her bildiri, gerek üslubu gerekse içeriğiyle yargı mensuplarını ve kurumu biraz daha yıpratıyor.

Danıştay’ın türban çıkışı anlaşılabilir değil

* Kamuoyuna yapılan açıklamalarla yüksek yargı mensuplarının tümünün düşünceleri birebir aynı değil. Ancak dengeler o bildiriyi açıklayanlar lehine olduğu için azınlıkta kalanların buna mâni olma imkânı yok. Kamuoyunda yeknesak bir düşünce varmış gibi intiba oluşmasının sebebi bu. Yüksek yargı içinden birtakım insanların çıkıp bildiri yayımlamaları, siyasal alanlarda düşünce açıklamaları hoş değil.

* Toplumsal problemleri çözme yetkisi ve sorumluluğu siyasetçidedir. Türkiye’de neredeyse 50 yıldır tartışılan ama bir türlü çözülemeyen problemler var. Siyasetçilerin bu tür problemlere duyarsız kalması beklenemez. Ne zaman toplumun önünü açmak maksadıyla birtakım demokratik açılımlar yapılmak istense bunun karşısına birileri çıkıyor. En son başörtüsü meselesinde Danıştay böyle bir çıkış yaptı. Bu tavır anlaşılabilir değil. Yargının böyle bir görevi yok. Yargıyı, demokrasinin ve toplumun gelişmesinin önünde engel teşkil eden bir organ olarak gösterecek girişimlerden kaçınılmalıdır.

Yargıçlar devleti koruduklarını sanıyor

* TESEV’in yaptırdığı ve birkaç ay önce açıklanan araştırma çok net sonuçlar koymuştu ortaya. Önemli oranda hâkim ve savcı kendilerine devleti koruma vazifesi yüklüyor. Adeta rejim muhafızı gibi davranıyorlar. Görev yaptığım dönemde de benzer örnekler gördüm. Eski bazı yasalarda ifade özgürlüğünü sınırlayan maddeler vardı. 141, 142, 163 ve Terörle Mücadele Yasası’nın 8’inci maddesi yürürlükten kaldırıldı. Millet iradesini temsil eden parlamento bazı fiilleri suç olmaktan çıkardı. Ama yargı çoğu kez benimseyemedi bu değişiklikleri. Suç olmaktan çıkarılmış olsa bile bu tür bir kısım filler başka maddelere sokularak cezalandırıldı. Devleti koruma refleksiyle yapıldı bu.

Aksiyon



Bu haber 246 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,312 µs