virütik öyküsü | " /> iyibilgi, hijyenik olmay" /> virütik öyküsü | "/> iyibilgi, hijyenik olmay"/>

En Sıcak Konular

Kitlesel katliamın virütik öyküsü

0 0 0000 00:00 tsi
Kitlesel katliamın virütik öyküsü "Biyolojik silahlar" günümüzün en korkulan, en tehlikeli ve en ucuz konvansiyonel silahı sayılıyor. Biyo-terörden karanlık laboratuarlara ve gizli operasyonlara kadar sirayet eden 800 yıllık bir karabasan bu. iyibilgi, hijyenik olmay

Biyolojik savaşa örnek teşkil eden ilk vaka o denli eski ki, "söylence" demek yanlış olmaz. Ama şurası kesin; kullanılan biyolojik ajan kesinlikle "biyolojikmiş"! 1347 yılında Kırım'daki Kefe kentini (bugün Feodosya-Ukrayna) kuşatan Moğollar, Cenevizlilerin savunmasını kırmak için kalenin içine vebalı insanları fırlatmışlar! Başarılı olmuş mu? Hem de nasıl. Ceneviz gemileriyle Avrupa'ya taşınan mikrop, "Büyük Veba Salgını" olarak bilinen yıkımı gerçekleştirmiş.

İsa'dan önceye giden örnekler de mevcut. Düşman orduların su kuyularına hayvan leşleri atmak türünden. Yine de "mikropluk" yapmak taammüdüyle amaca hâsıl olan misallerin kayıtlı örneği bu. Tarihin biyolojik savaşlar içinde genişçe not düştüğü, sık referans aldığı olaylar da var.

ABD'nin Massachusetts Eyaleti'nde bulunan Amherst şehri bir İngiliz komutanın ismi taşımakta… Lord Jeffrey Amherst, 18. yy. ortalarında Kuzey Amerika'daki İngiliz kuvvetlerinin komutanıydı. Adı efsaneleşmişti. Ancak her efsanenin olduğu gibi Amhers'in de "şeytani" bir yönü vardı ve bu dip nokta O'nun bugün de "hayırla anılmasının" nedeni… Lord, Biyolojik Savaş rezilliğinin babasıydı!

Pontiac isimli-evet o meşhur araba markası-Kızılderili Şefi; tüm yerli kabileleri toplayarak sağlam bir Kızılderili Birliği kurmuş, İngilizleri defetmek için kapsamlı bir saldırı planı oluşturmuştu. Kızılderililerle sürdürülen bu savaş, Batıyla yapılan tüm savaşlarda olduğu gibi işadamlarını etkilemiyordu. Savaş fırsatçılığı; incik-boncuk, "ateş suyu", battaniye, el altından eski model silah satışı için karlı bir yol açmıştı.

Bulaşık!..

Amherst'ün biyolojik savaşın pis başlangıcına delalet eden yazışmaları uzun süre Avrupa'da tutuldu. Bu belgeler II. Dünya Savaşı'nda Almanlardan kaçırılarak Washington'a getirildi. O zamandan beri Kongre Kütüphanesi'nde bulunan bu notlar kamuya açık. Gerçekte battaniyelerin yerlilere satılarak hastalığın bulaştırılması cin fikri bizzat Amherst'in değil. Yardımcısının. Ama uygulayıcısı/uygulattıran bizzat o. Lord'a yardım eden asker Albay Henry Bouget.

1763 tarihli mektubunda, "Kızılderililer'e hastalık bulaştırmak için battaniye dağıtılmasını" öneriyor; "Kızılderilileri onları hastalandırabilecek battaniyelerle aşılamayı deneyeceğim. Tahminimce bu, onları tümden imha etmek ve uzaklaştırmakta hayli etkili olacaktır". Bouquet'nin Kızılderililer'i "mikrop bombası" ile yok etmeyi öneren bu mektubuna Amherst, heveskar bir yanıt göndermiş; "Kızılderililer'e, aşağılık ırklarını Topyekûn İmha etmeye yarayan bu yöntemi, battaniye ile mikrop bulaştırmayı denemekle çok iyi yaparsınız."

Plan hakkıyla uygulandı ve başarılı oldu.. Kızılderililer hastalıktan kırılmaya başladı. Amherst formülü, Kuzey Amerika'da Kızılderili nüfusunu "kazımanın" en kolay metodu olarak benimsendi. Bu yöntemi İngilizler kadar bizzat Amerikalılar da uyguladılar. Henüz İngilizler'den kopmamışlardı ve Lord'un Biyolojik Savaş'ı da dahil tüm soykırım gereçlerini 19. yy.'ın sonuna kadar sistemli olarak kullanmaya devam ettiler.

İşte Amerikalıların ve İngilizlerin biyolojik silahlara ilişkin en ciddi, ilk ve kapsamlı tecrübesi bu oldu. "Batı" zamanla bu pratiği yani Biyolojik Savaş'ı modern(!) zamanların en kirli silahı haline getirdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar ve Japonlar bu konuda kalifiye "tecrübeler" geliştirdiler. Nihayet Soğuk Savaş ve devamında, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin hallice kısmı, dünyanın en büyük Biyolojik Silah deposu haline geldiler.

Sivil kobaylar!..

1964'e kadar CIA'in yürüttüğü gizli bir programda, kendilerine "ne" yapıldığından tamamen habersiz akıl hastaları, askerler, öğrenciler, mahkûmlar ve evsiz insanlar üzerinde LSD türü uyuşturucular; elektroşok, duyuları yok etmek, hipnoz ve bunun gibi metotlarla zihin kontrolüne imkân veren deneyler yapıldı. Kod adı MKULTRA olan bu gizli CIA operasyonu, 1964'de "resmen sona erdirilmiş" gözüktü ama 1972'ye kadar devam eden MKSEARCH projesiyle birleştirildi. Bütün bu insanlık dışı araştırmalarda, psikotropik ilaçlar kullanılarak beyin yıkama ve insan zihnini kontrol etme deneyleri yapılmış, kimyasal ve biyolojik silahlar yoluyla toplumsal çöküntüler ortaya çıkarılmasının yolları aranmıştı. Ancak ABD yönetimi bu konuda geriye çok belge bırakmadı.. 1973'de CIA Başkanı Richard Helms, MKULTRA dosyalarının çoğunun yok edilmesini emretti.

Biyolojik silahların anavatanı ABD, 1950'lerin başından 1970'lere kadar yürüttüğü kod adı MKNAOMI olan gizli bir program ile onbinlerce insanı ortadan kaldırabilecek değişik türdeki biyolojik silahları CIA'in depolarında sakladı. Vietnam Savaşı sırasında kamuoyundan gelen baskılar sonucu-kuşkusuz bu silahların savaş sırasında kullanıldığı iddialarından dolayı-Başkan Nixon, 1970'de bu silahların yok edilmesini emretti. Yine de bunların tümüyle ortadan kaldırıldığına ilişkin şüpheler devam etti.. 1975'de ABD Senatosu'nun biyolojik silahları soruşturan "Church Komitesi"ne ifade veren CIA Başkanı William Colby, stoklarında sadece "bir-iki çay kaşığını doldurmaya yetecek" kadar zehir bulunduğunu söyleyecekti!

Sicil!..

Modern zamanların ürettiği en tiksindirici silah olan biyolojik ajanlar, 20. yy.'ın başında ve yine ABD'de, insanlar üzerinde yapılan deneylerle "insanlık tarihindeki" yerlerini aldılar. 1900'de Filipinler'de bir Amerikalı doktor, savaş esirlerine Veba mikrobu bulaştırarak etkilerini denemiş, ayrıca 29 esiri de "Beriberi" üzerindeki araştırmalar için kandırmıştı.

I. Dünya Savaşı, biyolojik silahlarla ilgili yeni deneylerin yapılması için mükemmel fırsatlar sundu… Stockholm'deki Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü'ne (SIPRI) göre Almanya, Birinci Dünya Savaşı'nda karşı safta yer alan İtalya'da Kolera'yı, Rus cephesinde Veba'yı silah olarak kullandı. SIPRI, Almanlar'ın 1916'da Romanya cephesinde, Bükreş'te ve Osmanlı Ordusu içindeki Alman subaylar vasıtasıyla, bilhassa atlar ve büyükbaş hayvanlarda görülen ama insanlara da bulaşabilen "Ruam Hastalığı" ve Şarbon mikroplarının Irak'daki savaşlarda kullanıldığını da iddia etmekte.

I. Dünya Savaşı'ın ardından 1925'de imzalanan Cenevre Protokolü ile aralarında ABD'nin de bulunduğu 40 ülke, kimyasal ve biyolojik silahların yasaklanmasına imza koydular. Ancak çok geçmeden yaklaşan II. Dünya Savaşı'nın müstakbel tarafları anlaşmaları çiğnemekte sakınca görmedi.

İlk hareketlenenler ABD ve Japonya oldu. Bu açıdan 1931, Biyolojik Silahlar için dönüm noktası sayılıyor.. Amerikalılar'ın Puerto Rico'da "Rockefeller Tıp Araştırmaları Enstitüsü" desteği ile çalışan Doktor Cornelius Rhoads deneklerine kanser hücreleri bulaştırdı. Rhoads'un bu korkunç araştırmasının ortaya çıkarılmasına ve Puerto Rico halkının kökünün kazınmasına dair fikirlerini içeren notlar bulunmasına rağmen Rhoads, Maryland ve Utah eyaletleri ile sorunlu Panama Kanal Bölgesi'nde, ABD Ordusu'nun "Biyolojik Savaş Birimi"ni kurmakla görevlendirildi. Bu merkezlerde geliştirilen ve kullanılan biyolojik silahlar şunlardı: Kabuklu deniz hayvanlarının öldürücü zehirleri; öldürücü kobra yılanı zehiri, Şarbon, Ensafalit, Tüberküloz ve Brusella hastalıklarına sebep olan mikroplar ve bu mikropları gizlice yayacak/aşılayacak araçlar.

1932'de "Tuskegee Frengi Deneyi" olarak bilinen çalışmada 200 siyaha frengi mikrobu bulaştırıldı. 1940'larda Chicago bölgesindeki 400 mahkûm üzerinde sıtma deneyleri yapıldı. Mazeret "savaşa hazırlık" olarak gösterildi. II. Dünya Savaşı'nda biyolojik silahları deneyen yalnız ABD olmadı. Örneğin İngiltere, İskoçya açıklarındaki Gruniard Adası'nda şarbon deneyleri yaptı. Salgın hastalıklara yol açacak konvansiyonel bir bomba üzerinde çalıştı.

1945'te Japonya'yı ziyaret eden Amerikan bilim adamları Mançurya'daki "Unit 731"de Şarbon, Burusella gibi virüslerin kullanılabileceği parça tesirli biyolojik silahların varlığını öğrendi. Zaten Amerikan Ordusu'nun Kimyasal Mücadele Birimi de Başkan Roosevelt'in bile sonradan duyacağı araştırmalarına çoktan başlamıştı. Camp Detrick-Maryland, Indiana ve Mississipi'nin Pascagoula bölgeleri o günlerde biyolojik savaş deney ve stratejilerinin gerçekleştirildiği yerler olarak tarihe geçti.

1950-53 arasında Kuzey Kore Biyolojik Silahlar'ın yeni deney sahası oldu. Şarbon, Veba ve Sarı Humma, Pire ve Sivrisinekler aracılığıyla Kuzey Kore'de salgınlara sebep oldu. Çinliler, Birleşmiş Milletler kuvvetlerine karşı mikrop kullanmakla suçlandılarsa da kesin kanıtlara ulaşmak mümkün olmadı.

Netameli yıllar…

1969'da ABD Savunma Bakanlığı Araştırma ve Teknoloji Başkan Yardımcısı Dr. M. MacArtor, Temsilciler Meclisi Tahsisat Alt-Komitesi'nde yaptığı konuşmada, gelecek 5-10 yıl içinde üretecekleri ve insanın bağışıklık sisteminde çöküntüye yol açan yeni bir biyolojik ajan için 10 milyon dolar talep etti. Bu talebin sonucu hakkında bir kayıt bulunmamasına rağmen, takip eden on sene içinde, insanların bağışıklık sistemlerini çökerterek ölüme sebep olan AIDS dünyada ilk kez ortaya çıktı. Bu durum, AIDS'in Biyolojik Savaş amacıyla üretildiği, tedavisi olmadığı için kontrolden çıktığına dâir şüphelere sebep oldu.

Bütün bu gelişmelerin paralelinde, Rusya'nın, Çin'in, İngiltere ve Japonya'nın da biyolojik ve kimyasal silah programları gizli ya da açıktan işlemeye devam etti. Amerikan Ordusu bünyesindeki birim, "US Army Medical Research Institute of Infectious Diseases" (USAMRIID) adıyla yeniden yapılandırıldı.

Yine 1969'da ABD Başkanı Nixon, biyolojik ajanları ve silahları, tek yanlı olarak yasaklayacaklarını açıkladı. Bundan sonraki bütün biyolojik araştırmalar, bağışıklık kazandırma, hastalıkların ortaya çıkarılması ve güvenlik gibi savunma amaçlarıyla sınırlandırılacaktı.

Bu açıklamanın ardından Sovyetler Birliği ve 151 ülke "Biyolojik Silahlar Konvansiyonu"nu imzaladı. Ancak Sovyetler çalışmalarını kapalı kapılar ardında sürdürdü. 1979 sonbaharında Sverdlovsk şehrinde ortaya çıkan Şarbon salgını tüm sansür çabalarına rağmen saklanamadı. Bilinmeyen sayıda insan şarbondan ölürken yetkililer, karaborsada satılan et yüzünden bu hastalığın ortaya çıktığını savundular. Sovyetler, komünist devletleri yıkılana kadar Biyolojik Silahlar'a sahip olduklarını inkâr etti. 1989'da Vladimir Pasechnik adındaki bir Rus mikrobiyolog Londra'da, Sovyetler'in "genetik mühendisliği" de dahil olmak üzere biyolojik silahları araştırma ve geliştirme gayreti içinde bulunduğunu açıkladı.

"Covert Action Information Bulletin" isimli bir dergi, 1981'de 300 binden fazla Kübalı'nın tropik beyin hummasına yakalanmasının Panama bağlantılı bir CIA operasyonu olduğunu bildiriyordu. 1982'de, solcu gerillalarla ABD destekli hükümet arasında iç savaşın hüküm sürdüğü El Salvador'da sendikacılar, solcu gerillalara yönelik ABD destekli hava bombardımanlarından sonra bölgede daha önce görülmeyen salgın hastalıkların ortaya çıktığını iddia ettiler. 1987'de bir sivil toplum kuruluşu, Savunma Bakanlığı'nı, ABD'nin 127 yerinde "Kimyasal ve Biyolojik Savaş Programı"nın işler durumda bulunduğunu açıklamaya zorladı.

Esasen günümüzde devlet menşeli biyolojik problemler aranmasına da ihtiyaç yok.. Zira "özel sektör" de bu alanda üzerine düşen görevi hakkıyla ve hatta fazlasıyla yapmaktadır… Science and Public Affair dergisinin editörü Wendy Barnaby, "Virüs Saldırıyor" adlı eserinde; "ATCC, Rockville-Maryland'de kurulu kar amacı gütmeyen bir firmadır. Firma ülkenin önde gelen kültür hastalıkları koleksiyonuna sahip olup dünyanın dört bir yanındaki kurumlar için elindeki yaklaşık 1000 mikropla kütüphane vazifesi görmektedir. Her yıl yaklaşık 130 bin kültürü 60 ülkeye siparişler yoluyla teslim etmektedir." Hiç şüphesiz ATCC, mikrop üreten tek firma da değildir.

Daha yakın tarihlerde, Avrupalı çok sayıda ülke tarafından Biyolojik Ajan ve bunların üretimine yarayan malzemenin özellikle Ortadoğu ülkelerine satıldığına ilişkin uzun listeler de detaylı biçimde yayınlandı. Şu an özellikle Ortadoğu ve Uzak Asya'da bir çok "hedef" ülkenin Batılı dostlarından uzun zamandır biyolojik argümanlar aldığı biliniyor.. Yani, yüzlerce yıldır ev sahipliği yaptığımız yerkürenin nimeti sayılabilecek doğal "ürünler" insanoğlunun birbirini öldürmesi için hep kullanıldı ve kullanılıyor. Sanırız daha da kullanılacak.


HapBilgi 1:
Savaştan Teröre

Bugün, Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, NATO, Biyolojik Silahlar Konvensiyonu gibi kimi uluslararası kuruluşların belirlemelerine göre 43 mikroorganizma, (15 bakteri, 24 virus, 2 mantar ve 2 parazit) insanlara karşı biyolojik silah haline getirilebilme özelliğine sahip. En büyük tehdit olarak üzerinde durulanlar; Şarbon, Çiçek ve Veba hastalığı etkenleri ile Botulinum toksini. Biyolojik silahlar kolay ve ucuza elde edilmeleri, etkilerinin kalıcı ve giderek artıcı olmaları, kullanım kolaylıkları ve kullanıldıklarının geç farkına varılmalarıyla diğer kitle imha silahlarından ayrılmakta.

Bugün yeryüzünde 17 ülkenin (ABD, Rusya, Çin, Hindistan, İngiltere, İran, Irak (!) Japonya, Libya, İsrail, Kuzey Kore, Suriye gibi ülkeler dahil olmak üzere) kimyasal ve biyolojik silah programlarına sahip oldukları bilinmektedir ya da bu yönde güçlü kanılar bulunmaktadır. Bütün bu programların "Savunma Programları" olarak adlandırıldıklarının altının çizilmesi gerekir. Biyolojik silahların, büyük bir olasılıkla etkilerinin denetimindeki zorluklar yüzünden, savaşlarda etkin ve yaygın bir şekilde kullanıl(a)mamış olduğu da bilinmekte. Buna karşılık her zaman bir tehdit aracı olarak gündemde tutulmaktalar.

Çeşitli mikroorganizmalar ya da biyolojik silah özelliği kazandırılmış etkenler günümüze dek, az sayıda da olsa, kimi terör olaylarında ya da bireysel suçlarda bir silah olarak kullanılmışlar ya da bu tür girişimlerin başlıca aracı olmuşlardır. Ancak bu girişimlerin hiçbiri hedef toplumlarda ciddi bir etki yaratmamış, bireysel suçlar ise daha çok politik olmayan nedenlerden kaynaklanmış. Buna karşılık "duyurulan" biyolojik terör olayları, çok sayıda söylenti ve korkutmanın, giderek bir kaos ve gerçek bir "terör"ün aracı olarak kullanılmışlardır.

ABD'de 11 Eylül saldırılarıyla başlayan ve henüz kimler tarafından gerçekleştirildiği bilinmeyen ya da açıklanmayan "mektuplarla" hedeflerine ulaştırılan "şarbon terörü"nün bu güne dek gerçekleştirilmiş en etkili biyolojik terör olayı olduğu söylenebilir. Ancak açıklanan veriler, bu şarbon sporlarının özel bir silahlaştırma işleminden geçirilmemiş ve dünyanın birçok yerinde bulunabilecek ABD kaynaklı bir şarbon bakterisi kökeninden sağlandığını göstermekte.


HapBilgi 2:
Kuş Gribi Biyolojik Silah mı?

Çoğu bilim adamı ve resmi yetkiliye göre kuş gribi kesinlikle biyolojik bir silah… Ama yaşanan gerçekten biyolojik bir savaşın parçası mı, o tartışmalı. Amerikan bilim adamları öldürücü İspanyol Gribi virüsünün bir kopyasını kısa süre önce yeniden canlandırdıklarını duyurdu. Öncelikli olarak bu şaşırtıcı bir bilimsel başarı. Zira İspanyol virüsü 85 yıldır görülmemişti. Washington'daki askerî hastanede otopsi koleksiyonunda bulunan, 1918'de gripten ölen askerlerin akciğer örnekleri ile buzlar arasında korunmuş bir Alaska Eskimo'sunun akciğerlerinden örnekler alındı ve mikrobiyolojik bir "Jurassic Park"ta virüs canlandırıldı.

İnsanlık tarihinde yakın dönemde toplu ölüme neden olan en etkin salgınlardan birisi olarak bilinen İspanyol Gribi virüsünün bilinmeyenlerini ortaya koyan bu araştırma büyük ilgi uyandırdı. Tarihçi Alfred Crosby'e göre virüs, 6 ay gibi kısa sürede I. Dünya Savaşı'nda ölenlerden daha fazla insanın ölümüne neden olmuştu. İşte 1918 İspanyol Gribi, bir kuş gribi. İnsandan insana bulaşabiliyor. 40 milyona yakın insana bulaşarak ölümlerine neden oldu. Bilim adamları virüsün canlandırılmasını, bugün kuşlardan insana sıçrayan kuş gribi tehdidinin önlenmesi ve anlaşılması için iyi bir fırsat olarak görüyor. Kimilerine göre ise bu, teröristlerin ya da kötü niyetlilerin elinde dünyayı biyolojik savaşların eşiğine getirebilecek bir risk.

ABD'nin Centre of Disease Control (CDC) adı verilen merkezinde yeniden canlandırılan 1918 İspanyol virüsü ile ilgili en önemli uyarıyı Sunshine Project (Güneşışığı Grubu) yaptı. Dünyadaki biyolojik silahların deşifre edilmesine çalışan grup "Faz-4" olarak da bilinen BL-4 (Biosafety Level-4) güvenlik kriterlerini tamamlamayan 3 ayrı laboratuvara daha virüsten örnekler gönderildiği uyarısında bulundu. Ölümcül virüs çoğaltıldıktan sonra üzerinde bilimsel araştırmalar yapılması için Kanada, Atina, Seattle ve Madison'daki laboratuvarlara gönderilmişti.

Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Direktörü Marc Danzon, Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile Türk bilim adamları Türkiye'de görülen kuş gribi virüsünün biyolojik bir silah olmadığını söylüyor net bir dille. Yaşanan hadiselerinin biyolojik bir savaş olup olmadığı sorularına hem yabancı hem Türkiye'deki yetkililer aynı cevabı veriyor: "Biyolojik bir savaş değil bu. İddialar bir komplo teorisinden öteye geçmez."
Gözden kaçırılmaması gereken husus ise yeryüzünde hâlâ Ebola, Şarbon, Kolera, Tifo, Çiçek, Monkeypox gibi hastalık virüslerini silaha çevirmek için çalışan profesyonellerin olması. Bu, dünyayı tehdit eden virüslere karşı aşı geliştirmek isteyen her laboratuvarın altyapısının aynı zamanda biyolojik silah geliştirme yönünden de kullanılabileceği anlamına geliyor. Hastalıklı kuşların dışkısından hazırlanan 1 gramlık gübre 1 milyon kuşun hastalığa yakalanmasına yetebilir. Yani virüsün laboratuvar şartları altında kontrol altına alınması, çoğaltılıp yayılması mümkün. Biyolojik bir silah olmasa da virüs, biyolojik bir tehdit olmayı sürdürecek.


HapBilgi 3:
Biyolojik Savaş Nedir?

Biyolojik silahlar, mikrop ve virüslerin yayılmasıyla kullanıldığı bölgede hastalıkların yayılmasına yol açan, kalıcı arızalara, toplu ölümlere sebep olabilen askeri amaçlı silahlardır. Diğer bir ifadeyle insan, hayvan ve yararlanılan bitkilerde ölüm, hastalık meydana getiren biyolojik harp maddelerine biyolojik silah da denir. Biyolojik silah terimi; bakteri, virüs gibi canlı mikroorganizmaların ya da bunların toksinlerinin, hastalık ya da ölüm amaçlanarak savaşta ya da panik ve kargaşa yaratmak için sivil halk üzerinde (biyo-terörizm) kullanımını ifade eder.

Bu mikroorganizmaların milyarlarcası ancak küçük bir paket oluşturur ve bunları kullanmaya kararlı kişi hiçbir engele takılmadan dolaşabilir. Biyolojik savaşta kullanılabilecek etkenlerin topraktan, hasta insan veya hayvanlardan elde edilmesi ve üretimi zor değildir.. Öyle ki dünyadaki 54 kültür koleksiyon merkezinin herhangi birinden satın alınması mümkündür. Biyolojik silah maliyetleri de çok düşüktür. Daha 1969'daki BM verilerine göre; bir kilometrekare içindeki insanları öldürmek için tank, top, tüfek gibi konvansiyonel silah kullanımı 2000 dolar, nükleer silah kullanımı 800 dolar, kimyasal silah kullanımı 600 dolar, biyolojik silah kullanımı ise sadece 1 dolar maliyet getirmektedir. Etkileri ise tam tersi.. Biyolojik silah ajanı olarak adlandırılan botulinum toksini, kimyasal sinir gazı Sarin'den 3 milyon kat daha güçlü ve öldürücü.

Dünyada virüsleri biyolojik silaha dönüştürebilecek kapasitede çalışan deklare edilmiş laboratuvar yok. Ancak "Faz 4" olarak belirtilen gelişmiş laboratuvarlar dört ülkede var. Bunlar ABD'de Atalanta ve Rusya ile ilaç ve aşı geliştirme merkezleri olarak bilinen Fransa'daki Pastör ile Belçika'daki Glaxo laboratuvarları.


HapBilgi 4:
Bio-Belalar

Silah olarak kullanılabilecek biyolojik ajanların başlıcaları şunlardır; Bakteriler, Virüsler, Riketsialar, Klamidyalar, Mantarlar ve Toksinler. Literatürde çok sayıda biyolojik savaş ajanı listelenmektedir…Bacillus Anthraksis (Şarbon Etkeni), Botulinum Toksinleri (Konserve Zehiri), Brucelloz ("Malta Humması" Etkeni), Vibrio Cholera ( Kolera Etkeni), Clostridium Perfirenges (Gazlı Gangren Etkeni), Salmonella Typhi (Tifo Etkeni), Psoudomanas Psoudomallei (Melioidozis hastalığı Etkeni), Psoudomanas Mallei (Ruam hastalığı Etkeni), Yersinia Pestis (Veba Etkeni), Francisella tularensis (Tularemi Etkeni), Coxiella Burnetti ( Q Ateşi Etkeni), Smallpox Virüs (Çiçek Hastalığı Etkeni), Congo-Crimean Hemorajik Ateşi Virüsü, Ebola Virüsü, Stafilokoksik Enterotoksin B Rift Valley Ateşi Virüsü, Trichothecene Mycotoxins Venezüella At Ensefaliti, Kriptokokoz, Kokoidomikozlar, Plazmodium vivax (Sıtma Etkeni), Risin (Keneotu'ndan eldelenir), Saxitoksin (predominant olarak doğada deniz dinoflajellileri tarafından üretilir).

Nedret ERSANEL
nedretersanal@superonline.com



Bu haber 5,111 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,187 µs