En Sıcak Konular

BOP fayı: Türkiye’nin ‘çevresi’ çöküyor

20 Şubat 2008 14:16 tsi
BOP fayı: Türkiye’nin ‘çevresi’ çöküyor Kuzey Irak’ı gerçekte kim vuracak? Türkiye mi ABD mi? Bu netameli sorunun yanıtını vermek için, Kosova’da başlayıp, Abhazya’da biten ‘uzun’ bir fay hattını izlemek gerekiyor. Seri halde yaşanan ABD-Türkiye ziyaretleri, Başkan

Dışışleri Bakanı Ali Babacan’ın tam da Moskova yolunda dillendirdiği, “kara harekatı” açılımı, küresel politikalardan bağımsız düşünülemez. Kaldı ki Başbakan’dan, Cumhurbaşkanlığı’ndan da.

Bakan Babacan zaten en ketum bakanlardan biri olarak tanınıyor. Önceki bakanlık görevinde dahi daha fazla konuşan Bakan’ın bu sessizliğini, bakanlıkta yeni oluşuna veya daha önce Abdullah Gül gibi bir bakan figürünün varlığına, o figürün şimdi Cumhurbaşkanı olarak mevcudiyetine bağlayanlar çok.

Keza, Başbakan Erdoğan’ın Babacan’a olan özel sevgisi, Bakan’ın Başbakan'ına bağlılığı anımsandığında, yine bu sözlerin kendi başına söylenemeyeceğinin açık göstergeleri. Kaldı ki, sadece Ankara dengelerinin değil küresel dengelerin de bu sözlerin sarfına katkısının bulunduğu aşikar.

Barzani’ye yanıt: Yok canım!

Dışişleri Bakanı’nın kara harekatının masada olduğuna ilişkin sözlerini, Barzani’nin, “Türkiye’nin saldırıları devam ederse biz de sessiz kalmayacağız” açıklamalarına yanıt olarak görenler yanılmıyor. Ama konu bu kadar basit değil. Hiçbir zaman da olmadı.

Üstelik Türk Dışişleri’nin Barzani’nin her sözünü muhatap alma gibi alışkanlığı da bulunmuyor. Doğrusu da bu. Zaten Dışişleri Bakanı Rusya uçağında bu açıklamayı gazetecilere yaparken, “Barzani’yle iletişim için özelm kanalları olduğunu” söylüyor.

Yani, dünya ülkelerinin haber ajanslarını “flash” haberle duyurmaya iten açıklamanın tek ya da önemli adresi Barzani değil. Bu derece sert ve gündemde olmayan bir açıklama başka şeylere işaret ediyor.

Özetle “kara harekatı” lafı ne kendi başına Bakan Babacan’ın ortaya atabileceği bir şey ne de tek muhatabı Barzani.

Hoş, bu çıkışı, “Türban Vakıflar Yasası’nı örttü, türban’ı da kara harekatı örtecek” biçiminde yorumlayanlar da var ama mesele iç politik dinamiklerle de çok ilgili değil.

Ziyaretler, işaretler…

2007 Kasım ayı başında Başbakan Erdoğan ile Başkan Bush arasında geçen, Türk-ABD ilişkilerinin yeniden sıcaklaşmasını, terör örgütü PKK’nın da canının yanmasını sağlayan görüşmenin ana arterlerinden biri de, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine bir kara harekatı "yapmaması" dileğiydi!

Söylenen, yıkıcı hava harekatları ve nitelikli istihbarat vasıtasıyla PKK’nın cezalandırılabileceğiydi. Nitekim öyle de oldu. Kara harekatı yapılmadı. Peki o halde, yani bir mutabakat var ise, Türkiye’nin bu çıkışı ne anlama geliyor?

Türkiye’nin kısa vadeli geçmişte önemli ve seri ziyaretçileri oldu. ABD Adalet Bakanı Ankara’ya geldi. Ardından, tamamen sürpriz ve hatta bazı iddialara göre hükümetin bile haberi olmayacak biçimde ABD Genelkurmay İkinci Başkanı Ankara’ya geldi ve askeri muhataplarını ziyaret etti.

Bu gerçekten de alışıldık bir ziyaret değil. Bir kere diplomatik ziyaret takviminin dışında. Üstelik general sadece Türkiye’yi ziyaret ediyor. Direkt olarak ABD’den kalkan uçak Türkiye’ye geliyor ve dönüyor.

Arada İsrail Savunma Bakanı da Türkiye’ye geliyor ve Genelkurmay’ı-normal olarak-ziyaret ediyor. Basın elbette bu ziyaretleri fark ediyor ama içeriğine ulaşamıyor. Pek birleştiremiyor da. Kısa süre sonra Barzani bir açıklama yapıyor, "Irak’ın kuzeyine yapılan Türk operasyonlarına sessiz kalmayabileceklerini" söylüyor.

Saatler sonra Türk Dışişleri Bakanı uçakta kara harekatını dillendiriyor, aynı sıralarda Türk savaş uçakları bölge üzerinde bombalama yapmadan “keşif uçuşları” yapıyor. Tabii bu uçuş, bölgeye yönelik operasyonlar içinde silik kalıyor. Ama zamanlama aynı.

Zoom out!

Tamamen aynı zamanlamayla global başka gelişmeler ardı sıra yaşanıyor. Türkiye’yi açık biçimde ilgilendiren Kosova bağımsızlığını ilan ediyor. Bağımsızlık bayrakları Türkiye’de bir fabrikada dokunup gönderiliyor.

Ankara önce “müttefiklerinin” pozisyonunu bekliyor ardından tanıyor. Bu tanımaya klasik Batı diyebileceğimiz ülkelerin hepsi, kimi resmi kimi şifaen katılıyor. ABD, İngiltere başta olmak üzere.

Ama büyükler içinde “çatlak ses” verenler de mevcut. Rusya bağımsızlık ilanını reddediyor. Reddetmekle kalmıyor, bizzat Devlet Başkanı Putin’in ağzından ortalığı biraz daha karıştıracak bir gönderme yapıyor. “KKTC’yi niye tanımadınız öyleyse” notunu araya sıkıştırıyor.

Bakan Babacan’ın söylediği “kara harekatı”, uçağın rotası Rusya’ya dönükken başka bir anlam kazanıyor! Böylece Kıbrıs bütünüyle gündeme oturuyor. Yetmezmiş gibi zamanlama, Güney Kıbrıs’ta seçimlere, daha doğrusu “bir dönem değişikliği”ne denk geliyor.

Bugüne kadar Kıbrıs sorununda “Mister No” olarak tanınan ve çözümsüzlüğü sabit politika haline getiren yöneticiler-kelimenin tam anlamıyla sürpriz biçimde” tasfiye oluyor, yerine daha ılımlı figürler geliyor!

Fay hattı, Türkiye’nin 500 yıllık hatırası bulunan Balkanlar’dan, Kosova’dan, yine Türkiye’nin sağlam geçmişi bulunan bir başka coğrafyaya Kıbrıs’a sıçrıyor.

Domino taşları birbiri ardına devrilirse…

İstisnasız aynı zamanlamayla; “Sui generis” yani “emsal” oluşturma tartışmaları patlıyor. Şimdilik yüksek entelektüel kesimde fark ediliyor ama Dışişleri’nden hükümetten bu konuda ses çıkmıyor. Kosova örneği KKTC üzerinden hoşa giden parlak bir örnek gibi sunulurken, Kuzey Irak unutuluyor.

“Sui generis” tam bir uluslararası ilişkiler kavramı. Cenevre Üniversitesi Uluslararası Hukuk hocası Prof. Nicolat Levrat, “Le Temps Gazetesi”ne yaptığı açıklamada-Erdal Şafak’ın aktarımıyla-“Kosova nerelere emsal oluşturabilir” sorusuna hiç düşünmeden şu yanıtı veriyor; “Kürdistan! Irak’ın kuzeyindeki bu bölge, hukukçulara göre, Kosova ile epey ortak yöne sahip!”

Türkiye’nin “kara harekatı” çıkışı ile Kosova-KKTC bir anda çakışıyor. Ama zincir kesilmiyor.

Türkiye’nin, din, dil, kandaşı Azerbaycan, Kosova’nın bağımsızlığını tanımıyor! Bir anlamda Ankara ile ters düşüyor. Oysa haklı bir mazereti var. Yine Türkiye’nin açık taraf olduğu bir coğrafya yüzünden. Azerbaycan’ın Ermenistan’la kanlı bıçaklı olduğu Karabağ konusu “tanımama”ya gerekçe gösteriliyor.

Zincir sürüyor… Yine Türkiye’nin sınırdaş olduğu Gürcistan da bu işten hiç memnun değil. Kosova bağımsızlığından haz etmiyor. Güney Osetya ve Abhazya benzeşmelerinden ağzının yanacağını düşünüyor.

Kosova ve kara harekatı gibi alakasız görünen iki eş zamanlı konu bir anda Türkiye’nin etrafını çevirmeye başlıyor. Ama zincirde boşluklar var. Benazir Butto’nun katlinden sonra Pakistan’da seçimler yapılıyor.

Sonuçlar Müşerref’in iktidarı kaybettiğini işaret ediyor. Butto’nun partisi ve eski Başbakan Navaz Şerif’in partileri, Müşerref’in partisini geçiyor. "Cive Pakistan"da da taşlar oynuyor.

Afganistan’da yerinde taş zaten yok ama ABD, Türkiye’yi bu ülkedeki varlığını operasyonel, yani ülkedeki radikal İslamcı teröristlere karşı kullanmaya "davet" ediyor. Oysa Türkiye bu ülkede çatışmalara katılmıyor, sadece insani yardım hizmetleri sunuyor.

ABD ve Afganistan’da operasyonlara katılan ülkeler Ankara’yı daha "aktif" olmaya zorluyor. Geriye halkanın iki zinciri kalıyor. Suriye ve Irak. İsrail Savunma Bakanı’nın Türkiye ziyaretinde, PKK’ya karşı teknik imkanların verilmesi ve muhtemelen istihbarat konuları gündeme geliyor ama İsrail’li Bakan şu sözleri de dillendiriyor; “Suriye ile İsrail arasında Türkiye’nin sorun giderici rolüne açığız”.

Geriye Irak, daha doğrusu Kuzey Irak kalıyor. Kuzey Irak meselesinde ilk söz son söz oluyor. Dışişleri Bakanı, “kara harekatı masada” diyor. Barzani’nin "tasfiye edileceği" ama Kuzey Irak’ın "devam edeceğine" ilişkin tez yeniden gündeme geliyor.

Başta Prof. Mahir Kaynak tarafından dillendirilen ama hayli taraftarı bulunan bu öngörünün karineleri kuvvetleniyor. Bu tezi zımni olarak destekleyen, Kıbrıs ve Kosova konusunda yapılacak bir yanlışın Rusya’nın “Kürt Devleti Kartı”nı açmasına neden olabileceği iddiası Erhan Göksel tarafından ortaya atılıyor.

Babacan’ın uçağının rotası bir kez daha hem Kosova hem Irak’ın kuzeyi ile kesişiyor.

Zincir tek halka hariç tamamlanıyor… İran’den ses çıkmıyor. Ses ABD’den çıkıyor. Bush, “operasyon ihtimali hâla masada” diyor. Diyor ama onun için "bir başka Başkan"ın gelmesi gerekiyor! Yerinden oynayacak son taş Washington’da duruyor!



Bu haber 4,304 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,917 µs