En Sıcak Konular

YÖK'ten çok sert cevap

25 Şubat 2008 15:10 tsi
YÖK'ten çok sert cevap YÖK Başkanı Yusuf Ziya ÖZcan, ülke çapında rektörlere bir mektup yazıp, başörtülü öğrencilerin okullara alınmasını istemişti. Dünden beri rektörlerden gelen açıklamalar ve üniversitelerde eski uygulamaların devam etmesi sonucunda YÖK'ten bir yazı daha ge

Başkanlığımızın 24.2.2008 tarih ve 225 sayı ile Rektörlüklere gönderdiği yazı içeriğine ilişkin olarak oluşturulmaya çalışılan tereddütlere açıklık getirmek amacıyla kamuoyuna aşağıdaki açıklamanın yapılmasına gerek görülmüştür.

I. Anayasamızın 13. maddesine göre,

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

Söz konusu maddenin Danışma Meclisi tarafından kabul edilen metninde “ancak Kanunla sınırlanabilir” ibaresi yer almakta iken; Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu, “ancak” ibaresini madde metninden çıkarmıştı. Madde bu şekliyle kanunlaşmıştı. Fakat, bilahare 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanunla Anayasa’da yapılan değişiklikler kapsamında, söz konusu 13. madde halen yürürlükte olan şekliyle değiştirilmiş ve madde metnine yeniden “ancak” ibaresi eklenmiştir (Resmi Gazete: 17 Ekim 2001/24556 Mükerrer). Bu suretle, Danışma Meclisi tarafından kabul edilen madde metninde olduğu gibi, “temel hak ve hürriyetler … ancak kanunla sınırlanabilir” hükmü Anayasa metnine ithal edilmiştir.
Danışma Meclisi tarafından kabul edilen 13. maddenin gerekçesinde şu açıklamalara yer verilmiştir:

“Maddenin birinci fıkrasında “ancak kanunla” denilmek suretiyle, hak ve hürriyet sınırlamalarının münhasıran kanun konusu olduğu; yani yasama tasarrufundan başka bir düzenleyici tasarrufla (tüzük, yönetmelik vb.) hak ve hürriyetlerin sınırlanmayacağı belirtilmiştir.

Hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında mümkün tek araç olarak kanun yani yasama tasarruflarının seçildiğini gösteren bu hüküm dahi ‘genel’ niteliktedir.”
Anayasa Mahkemesi’nin 4.11.1986 tarihli ve 11/26 sayılı Kararında da bu hukuk kuralı teyit edilmiştir:

“Anayasa koyucu getirdiği 13. madde hükmüyle, temel hak ve özgürlükler üzerinde yerine göre yapılması gereken sınırlamaların ne tür tasarruflarla, ne gibi sebeplere dayanılarak ve hangi ölçüler içerisinde yapılabileceği belirlemiştir. Maddedeki bu belirlemeye göre temel hak ve özgürlükler üzerindeki sınırlama ancak kanunla yapılabilecek, sınırlamayı haklı gösterecek sebep olarak ancak maddede sayılı ve sınırlı olarak gösterilmiş bulunan genel sınırlama nedenleriyle Anayasanın ilgili diğer maddelerinde öngörülen özel sınırlama sebeplerine dayanılmış olacak ve sınırlamanın ölçüsü ise demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bulunmayacaktır.” (Resmi Gazete: 22 Şubat 1987/19380, sh. 13).
Anayasanın 13. maddesinde 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanunla yapılan değişiklik, bir hak ve özgürlüğün, idarenin genel düzenleyici işlemlerinin yanı sıra, mahkeme kararıyla sınırlandırılamayacağı yönündeki hukuk kuralını teyit etmiş bulunmaktadır.

Ayrıca belirtilmelidir ki, Cumhuriyetin (ve dolayısıyla, Devletin) Anayasa’da belirlenen nitelikleri, temel hak ve hürriyetlerin korunmasının ve geliştirilmesinin teminatı olup, hiçbir biçimde kişi hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının gerekçesi olarak kullanılamazlar.

II. Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde 9.2.2008 tarihli ve 5735 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin sağladığı güvenceye karşılık, bir hak ve özgürlüğün kötüye kullanılmasının himaye edilemeyeceği de kuşkusuzdur.

Kişilerin belirli bir kılık ve kıyafet tarzını benimsemeleri veya terk etmeleri yönünde zorlamaya tabi tutulması, Türk Ceza Kanununun 106. maddesinde tanımlanan tehdit suçunu oluşturur. Kamuoyunda dile getirilen baskı endişelerine karşılık olarak, söz konusu maddenin Yargıtay içtihatları da dikkate alınmak suretiyle formüle edilen gerekçesinde şu açıklamalar yer almaktadır:
“Tehdit hâlinde, gerçekleşmesi failin isteğinin yerine getirilmemesi kaydına bağlı bir tecavüz, kötülük mağdura bildirilmektedir. Tehdidin konusunu, kişinin hayatının veya vücut bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, suç teşkil eden belli bir fiilin işleneceğinin, genel olarak kuvvet kullanılacağının veya herhangi bir kötülüğün, haksızlığın gerçekleştirileceğinin bildirilmesi oluşturmaktadır.

Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir mahiyet arzetmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarfedilen sözler, gerçekleştirilen davranış muhatap alınan kişi üzerinde ciddî bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddî şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir. Kişi, fail, objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemiş olmasına rağmen; mağdur, bu söz ve davranışları ciddiye almamış olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleşmiştir. Tehdidin gerçekleşip gerçekleşmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. …” (Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Tarafından Hazırlanan Türk Ceza Kanunu Tasarısına İlişkin 3 Ağustos 2004 Tarihli ve Esas 1/593, Karar 60 Sayılı Rapor [TBMM, Dönem 22, Yasama Yılı 2, Sıra Sayısı 664, sh. 514 vd.])

Ayrıca, Türk Ceza Kanununun 112. maddesinde eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi, müstakil bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre,
“Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla;

a) Devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine,
b) Öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına,

Engel olunması” suç oluşturmaktadır.

Gerek devlet eliyle gerek özel hukuk kişileri aracılığıyla yürütülen eğitim ve öğretim faaliyeti, kişiler açısından bir kamu hizmeti ifade etmektedir. Bu nedenle, kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetinin engellenmesi, aynı zamanda kişilerin eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasını engellemek olarak düşünülmelidir.
Kişinin eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasının engellenmesinin suç oluşturabilmesi için, öncelikle eğitim ve öğretim hakkının kullanılması söz konusu olmalıdır. Başka bir deyişle, söz konusu bentte, ancak Anayasa ve kanunla belirlenmiş sınırlar içinde kullanılan bir hakkın engellenmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Buna karşılık, kişinin eğitim ve öğretim hakkını kullanırken Anayasa’da, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde ve kanunlarda belirlenen ölçü ve sınırlar dışına çıkması durumunda, bu suç oluşmayacaktır. Örneğin, öğrenci statüsünde olsa bile, başkalarının eğitim ve öğretim hakkını kullanmasını, eğitim ve öğretim faaliyetinin yürütülmesini engelleyici davranışlar içerisine giren kişinin, bu davranışlarına devam ettiği sürece eğitim ve öğretim faaliyetinin yürütüldüğü bina ve tesislerden uzaklaştırılmasına ilişkin eylemler, suç oluşturmayacaktır.
Türk Ceza Kanununun 112. maddesinde tanımlanan söz konusu suç, kişilere karşı cebir veya tehdit kullanarak işlenebileceği gibi, örneğin bu hizmetlerin verildiği bina ve tesislere ilişkin kapıların öğrencilerin giriş ve çıkışını engelleyecek şekilde kapatılması suretiyle de işlenebilir. Bu nedenle, madde metninde “cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla” ifadesine yer verilmiştir. Bu ifadenin kullanılması, söz konusu suçun oluşabilmesi açısından eğitim ve öğretim hakkına müdahalenin hukuka aykırı bir şekilde gerçekleşmesi gereğini vurguladığı için de önem taşımaktadır.

III. 9.2.2008 tarihli ve 5735 sayılı Kanunla Anayasa’nın 42. maddesine eklenen yedinci fıkrası, “Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez” hükmünü taşımaktadır. Bu hükme göre, kanunda açıkça gösterilmemiş bir sebebe dayanarak kişiler süreli veya süresiz olarak yükseköğrenim hakkını kullanmaktan yoksun bırakılamazlar.

Anayasanın söz konusu hükmü bu bakımdan, doğrudan uygulanabilirliği olan bir hükümdür. Yükseköğrenim hakkının süreli veya süresiz olarak kısıtlanmasını gerektirecek disiplin yaptırımlarının hangi fiiller nedeniyle uygulanabileceği 2547 s. Yükseköğretim Kanununun 54. maddesinde tasrih edilmiştir. Bu durum karşısında, Anayasanın söz konusu hükmünün uygulanabilirliğini sağlamak için ayrıca bir kanuni düzenleme yapılması gerektiği yönündeki açıklamalar, hukuki dayanaktan yoksundur
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.



Bu haber 591 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,347 µs