İşin ucu AB'ye dokununca medya tersyüz oldu!

iyibilgi dün yaptığı analizde "irtica" tartışmalarının Erdoğan'a ilaç gibi geldiği yorumunu yapmıştı. Bunun sebebini ise Büyükanıt Paşa'nın sözlerinin AB'yi hedef almasıydı. iyibilgi, basın AB ile böylesine ilişki içerisindeyken bu krize ortak olamaz, yakında "kendine gelir" demişti.

Çok zaman geçmedi. İyibilgi haklı çıktı. Basın işin ucu AB'ye dokununca "kendine geldi."

Buna ilk örnek Ertuğrul Özkök! Daha bir hafta önce "darbeden daha ileri bir şey" ima eden Özkök, itidal telkin eden bir yazı yazdı. Özkök şöyle yazdı: "Erdoğan'ın yüzü geçen aylara göre daha dinlenmiş bir görünüm veriyordu. Bir ara Yaşar Paşa'nın o gün yaptığı konuşmaya geliyoruz. Hem Erdoğan, hem Gül'den aldığım izlenim şu. Bu işi tırmandırmayacaklar. Her ikisinin de Yaşar Paşa hakkındaki izlenimleri olumlu. Dışişleri Bakanı Gül, "Yaşar Paşa diyaloğa çok açık bir insandır" diyor. Erdoğan da, "Ayrıca çok okur, dünyayı takip eder" diyerek Gül'ün gözlemini doğruluyor. Başbakan, "TESEV'in açıklamalarına da takılmış" diyerek sözlerini tamamlıyor. Dediğim gibi ikisinde de kızgınlık belirtisi yok. Hislerim beni yanıltmıyorsa, Türkiye'de ciddi bir "Detant" dönemi açılabilir. Başbakan herkesi şaşırtacak adımlar atabilir, yaklaşımlar sergileyebilir. Şimdiden söyleyeyim, bunlar bütün Türkiye'yi rahatlatacak sürpriz açıklamalar olacak."

Özkök böyle söylüyor. Hemen bir hafta önce yazdığı ve Fehmi Koru tarafından "hükümet programı gibi" eleştirisi alan "darbe iması"nı hatırlatmalı.

Diğer örnek ise Hadi Uluengin. Uluengin her zaman demokratik açılımların savunucusu olagelmiştir ancak bugün yazdığı yazıda sesini biraz daha yükselttiği bir gerçek. Uluengin'den kısa alıntılar yapalım: "HERKES sivil iradeye uymak zorunda" diyen Başbakan Erdoğan tabii ki haklıdır. Askerlik mesleği daha ilk çağlardan itibaren sivillerin ihtiyacını karşılamak için ve bizzat yine aynı siviller tarafından bir "araç" olarak yaratılmıştır. Öyle ikáme ettirilmiştir. Burada asla tartışılamayacak nokta da, söz konusu "ihtiyaç değişimi"ni saptayan ve saptayacak olan yegáne unsurun yukarıdaki "sivil irade" olduğu gerçeğinde odaklanır. "Ordu sivil iradeye uyar" ilkesi en önce bir "cum-hu-ri-yet-çi" amentüdür. Ordu bir "amaç" değildir ve bir "araç"tır! ORDULARIN kendilerine "amaç" vehmettiği ideolojiye ise "militarizm" deniliyor. Kimse tersini vaaz ederek katakulli yutturmaya kalkışmasın, orduların "siyasi iradeye uymak" zorunluluğu demokratlıktan bile çok önce, "cum-hu-ri-yet-çi" bir yükümlülüktür!"

Uluengin'in yazdıkları oldukça belirgin. Uluengin sivil iradenin sorgusuz üstünlüğünü vurguluyor. Nedeniyse gayet basit: Ordu sivillerin ihtiyacını karşılamak için oluşturulmuştur. Değişim ihtiyacı gerektiğinde de bunu yapacak olan sivil iradedir.

Özellikle Hürriyet Gazetesi'nin konuya yaklaşımındaki değişikliği vurgulamak için Başbakan'ın Lordra'ya yaptığı ziyareti nasıl aktardıklarını da vurgulamalı. Nasıl aktarıldığını anlamak için yapılması gereken ilk şey yayınlanan fotoğraflardır. Çünkü fotoğraflar, haberin "bilinçaltı yorumları"dır. Fotoğraflara bir bakın. Erdoğan'ın kendine güvenen ve saygı duyulan lider imajının gazetede nasıl sunulduğunu anlayacaksınız.

Peki Doğan grubuna ait gazetenin yaşadığı U dönüşü neyle açıklanabilir? Geçtiğimiz ay yayınlanan Doğan-Merkel fotoğraflarına bir kez daha göz atın!