Laiklik tabusu kime hizmet ediyor?
0 0 0000 00:00 tsi
Bir mesafe kat edemediğimiz, aynı yerde dönüp durduğumuz için tekrar etmemiz gerekiyor. Gündemimizden kalkmayan, Laiklik tanımı nerede var? sorusuna yeni Yeni Danıştay Başkanı farklı bir cevap veriyor ve Anayasanın başlangıç kısmını adres gösteriyor.
Laiklik tanımı Anayasamızın neresinde var? Meclis Başkanı, Anayasada olmadığını, ancak 2. maddenin gerekçesinde olduğunu söyledi. İki bakan, Anayasanın 24. maddesinde laiklik tanımı olduğunu ve bu tanım üzerinde herkesin mutabık olması gerektiğini ileri sürdü. Birkaç gün aradan sonra İdarî Yargının başı, laiklik tanımının Anayasanın başlangıç kısmında yer aldığını ifade etti. O zaman sıradan bir vatandaş olarak sormak hakkımız. Yeni Danıştay Başkanımızın işaret ettiği gibi Türkiye Cumhuriyetinin temeli olan laiklikin, açık, sarih ve herkes tarafından anlaşılır bir karşılığının, temel yasa olan Anayasanın neresinde yer aldığına dair asgari bir fikir birliği neden yok? Madem konu bu kadar önemli ve hayati; anayasa ne işe yarıyor? Mutlaka bir tanım Anayasamızın bir yerinde, eskilerin tabiri ile ağyarını mani ve efradını cami bir şekilde, yani açık ve seçik var olmalı ve özellikle yargı bu konuda mutabık olmalı. Yoksa Cumhuriyetin temeli olan bu prensibe yönelik tehditleri, laikliğin ne olduğunu ve nerede durduğunu bilmeden nasıl fark edebilir, uyanık kalabiliriz?
Gerçek şu: Anayasamızın hiçbir yerinde laiklik tanımı yok. Gerekçeleri bir kenara bırakırsak, bir anayasada mutlaka yer alması gereken bir tanım, Anayasanın ne başlangıç kısmında ne 2. maddesinde ne de 24. maddesinde yer alıyor. Danıştay Başkanımız, tecrübeli bir hukukçu olarak durumun farkında ve laiklik tanımı için adres gösterdiği yerin yeterli olmadığını düşünüyor ki ekliyor: Laiklik ilkesinin, geçmişten devraldığımız ve yukarıda belirttiğimiz tarihsel mirasımız, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yargı kararları doğrultusunda özümsenip, ödün verilmeden uygulanması gerekmektedir. Başkan, Anayasada bulamadığımız laiklik tanımı için yargı kararlarına müracaatımızı öneriyor; geçmişten devraldığımız
tarihsel mirasımızı da kaynaklara ekliyor. İki sorun var. Birincisi, özümseyeceğimiz yargı kararlarının da anayasada yer alan bir tanıma dayanması gerekmez mi? İkincisi, tarihsel mirasımız içinde 24 Anayasasında laiklik ilkesine, Cumhuriyetin kurulması ile yer verildiği ifadesi bir yüksek yargı organının başı için sehven düşülmüş bir hata olmalı. 1924 Anayasasında devletin dini İslâmdır ibaresi Anayasadan 1928 yılında çıkartılmış ve laiklik kelimesi Anayasamıza 1937 yılında girmiştir.
Aradığımız tanımın benzeri, Fransız Anayasasının bizdeki gibi devletin temel niteliklerinin tanımlandığı 2. maddesinde yer alıyor. Bu maddede laiklik, devletin inançlara saygılı olması ve farklı dinlere inananların kanun önünde eşitliği olarak tanımlanıyor. O zaman sormamız gereken soru şudur: Devletin temel esası sayılan bu kadar önemli bir prensibin tanımı, Anayasamızda neden yapılmamakta ve Türkiyenin farklı kurumları bir laiklik tanımında neden hemfikir olamamaktadır?
Bu sorunun tek cevabı var. Laiklik, Türkiyede devletin temel niteliklerine dair bir anayasal prensip değil bir tabu, yani yasaklar alanı olarak anlaşılmaktadır. Tanımlamak sınırlamaktır. Tabular yoğun olarak hissedilir; ama tanımlanamaz. Müphem bir kavram ve üzerine inşa edilen yasaklar, gerekli gördüğünüzde özgürlüklere sınırlama getirme imkanı verir. Devlet içindeki iktidar mücadelesinin laiklik üzerinden yapılması, Ali Yaşar Sarıbayın Zamanda yazdığı gibi, bizi güç mücadelesinin olduğu yere taşımaktadır.
Devletin sosyal
düzenini din kurallarına dayandırma suçunun somut olarak ne anlama geldiğini; Danıştay Başkanı gibi 24. maddeye atıfta bulunanların bize açıklaması gerekir. Özellikle başlangıç kısmında laiklik ibaresinin yer aldığı fıkranın içindeki Türklüğün manevî değerlerinin dinî değerlerden başka bir şey olamayacağını iddia edenleri ikna edemeyiz. Laikliği tanımlamaktan kaçınmak, sebeb-i hikmeti açıklanamayan bir tabuyu sürdürmek anlamına geliyor. Bu tabu ise din-siyaset ilişkisinin çok uzağındaki bir alanı düzenleyebilir: Halkı siyasetin uzağında tutmayı ve bürokrasinin egemenliğini. Modern toplumlar tabulara değil, akılla temellendirilen hukukla formüle edilen kurallara ve üzerinde ittifak edeceği tanımlara itibar eder. Şayet yargı rehberlik ederse
Bu haber 313 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle