En Sıcak Konular

Mehmet Altan’la “cesur” bir yolculuk!

18 Haziran 2008 03:32 tsi
Mehmet Altan’la “cesur” bir yolculuk! Mehmet Altan’ın son kitabı “İkinci Cumhuriyet’in Yol Hikâyesi” çıktı. Okuyucuyu “baş döndüren” bir yolculuğa davet eden kitapta, Mehmet Altan’ın hayatında iz bırakanlar, ilk kez yayınlanan birbirinden ilginç anıla

Hayykitap’tan yayınlanan “İkinci Cumhuriyet’in Yol Hikâyesi” Mehmet Altan’ın hayatı ekseninde bir döneme ve bugüne, bugün yaşanan “demokrasi cinayetleri”ne ışık tutan bir kitap; bir yolculuk kitabı… Kitapta, oradan oraya sıçrayan, çocukluktan âşık olduğu kadına, Paris cafelerinden hapishanelere, anne köftelerinden komünizm tartışmalarına uzanan, her şeyin birbirini etkilediği bir hayatın izlerini sürebiliyorsunuz.

İşte kitaptan ilginç bölümler, ilginç anılar:


Turgut Özal, Kemalizm ve Fethullahçı damgası…
“Kemalizm sadece bir siyasi görüş değil, bürokrasinin devlet imkânlarını kullanmasını da olanaklı kılan, hem ekonomiyi, hem siyaseti, bütün toplumsal sistemi kendi lehine sürdürebilme imkânlarını veren bir ideoloji. Onun için Türkiye’de Marksistlere, “Moskova’ya,” diye bağırtıyordu devlet, aynı Marksistler Turgut Özal’ı destekleyince bu sefer “dönek” dediler. Yani Kemalizm dışında, gelişmiş hiçbir ideolojiye yer vermeyen, ancak Cumhuriyet’in kurucu unsuru olan askeri ve sivil bürokrasinin egemenliğini pekiştirmeye ve sürdürmeye yarayan bir ideolojinin sözcülüğünü, tetikçiliğini yaptığın vakit izinli olduğun, böyle bir yapı. Bunların merkezi hep aynıdır, askeri ve sivil bürokrasinin denetimindeki devlettir. Onun için “karşımızdakiler” dediğimiz şey aslında statüko. Statüko ne, bir bürokratik devlet aygıtı. Ne istiyor, halkın patronu olmak istiyor. Para kaynaklarını elinde tutuyor, siyasi mekanizmayı elinde tutuyor, kontrol gücünü elinde tutuyor. Bugün de askeri bir takım mahfeller kendini eleştiren herkese Fethullahçı damgası basıyor. Bu resmi bir anlayışın uygulaması. Dağlıca’da askerler nasıl öldü, diyorsun, Fethullahçısın sen, diyor. Kendine göre bir yıpratma politikası izliyor, yani hesap vermeyip karşısındaki en makul, en haklı sorulara bile damga vurmaya yöneliyor. Soru mu soruyorsun, Moskova’ya, yahut hoşlaşmadığı bir siyasetçiyi mi destekliyorsun, dönek, bir eleştiri mi getiriyorsun, Fethullahçı… İttihat Terakki’nin mantığının devamı aslında bunlar.”


Dinç Bilgin bir günde nasıl değişti, nasıl sansür uyguladı?
“Dinç Bilgin, babası Yassıada’da yargılandığı için çok antimilitarist bir adamdı. Ben onun bu antimilitarizminden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğini düşünüyordum. Fakat 28 Şubat sürecine doğru Refah-Yol döneminde hafif hafif, Sabah Gazetesi’nin bu özgürlük anlayışı, antimiliter davranış biçimi değişmeye başladı. Aslında 28 Şubat nedir, Milli Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat günü Refah-Yol hükümetine karşı yayımladığı ve yapmasını istediği yaptırımlardır. Bir darbe oldu yani. Ve, yavaş yavaş değiştiğini hissettiğim gazete de çok ciddi bir şekilde bu darbeyi destekledi. Ne Dinç Bilgin’in antimilitarizmi kaldı ne gazetenin özgürlükçülüğü ne de Özal çizgisi, bir anda gazeteyi Çevik Bir ve onun paralelindeki anlayış çıkarmaya başladı, ben de bunun baskısını çok fazla hisseder oldum. Yıllardır çalıştığım gazete yazılara sansür uygulamaya, bazı yazıları basmamaya başladı. Bunu yazma denmiyordu, ama istikametimin benim başıma bela açacağı, hayati tehlike noktasına kadar gideceği söyleniyordu. Sonra düşünüyordum, bu bana çok mantıklı gelmiyordu. Yani antimiliter yazıları kesmemi istiyorlardı. Antimiliter bir yapıdan geldikleri için bunu direk söyleyemiyorlardı, bana, varlığıma falan tehdit oluşturduğunu ima ederek, dolaylı bir tehdit varmış gibi korkutarak yazmamı engellemeye çalışıyorlardı. Ve giderek Sabah beni bir yük olarak görmeye başladı. Hasan Cemal’in kitabında Çevik Bir’in Dinç Bilgin’le, ordunun benden rahatsız olduğuna, Sabah’tan atması gerektiğine dair bir görüşme yaptıklarının notu vardır.”

Mehmet Barlas’ın üç tekerlekli bisikleti!
“Mehmet Barlas’la ilişki, dostluk çok çok eski. Babam içerdeyken çok sahip çıktılar aileye. Babam Mehmet’in babasının arkadaşı. Babam Mehmet’i ilk tanıdığında babası bakandı ve o babasının bakanlık odasında üç tekerlekli bisikletle dolaşıyordu. Cemil Sait Barlas adı geçtiği zaman annem hep hayıflanırdı, Allah rahmet eylesin bir trafik kazasında öldü, bu talihsizlik başına gelmeden evvel anneme, “bir mantı yap da yiyelim,” demiş; annem ona mantı yapamamış olmaktan dolayı hayıflanırdı. Çok güçlü bir tanışıklık var yani aile olarak. Ben Mehmet’i tanıdığımda çok gençti, 23 yaşında Cumhuriyet gazetesinin dış haberler servisini yönetiyor ve köşe yazarlığı yapıyordu. Aramızda 11 yaş fark var ama benim de onunla dostluğum çok eski. İnsanlar beraber yaşlanıyor, yürüyor…”

Cuntanın adamı Uğur Mumcu
“Uğur Mumcu Necdet Üruğ cuntasının bir adamıydı. Necdet Üruğ ile kendi arasındaki ilişkileri de o dönem Nokta’nın da yöneticilerinden olan bir avukat arkadaşı kuruyordu… Askerler Uğur Mumcu vasıtasıyla babamın ve bizim “döndüğümüzü” yaymaya çalıştılar. Bu askeri mahfellerin siyasetiydi. Turgut Özal’ı destekleyen bütün solculara aynı şeyi yaptılar. Yani solculuk adına Uğur Mumcu’nun konuşacak bir hali var mı aslında, Atatürkçü olan bir adam… Askerlerin tetikçiliğini yapan ve devletle çok iyi ilişkileri olan, zaman zaman istihbaratın verdiği görevleri de yapan Uğur Mumcu bu işi üstlendi. Uğur Mumcu’nun en önemli görevlerinden biri de Papa suikastinden sonra Bulgar istihbaratına karşı Türk istihbaratının tetikçiliğini yapmasıdır. İstihbarata çok yakın bir adamdır Uğur Mumcu. Zaten ordu kaldırdı cenazesini. Hangi solcunun cenazesini ordu kaldırıyor? Ama Türkiye, kavramları net olmadığı için Uğur Mumcu’yu solcu zannediyor. Uğur Mumcu’nun en parlak dönemi aslında bu ilişkilere girmeden önceki Sakıncalı Piyade dönemidir. Ondan sonra devlet tarafından esir alınmıştır ve devlete çalışmıştır. Zaten öldürüldüğü 24 Ocak’ta, öldürüldüğü haftanın gazetelerini tararsan MİT’le, şununla bununla, bütün gizli açık herkesle düzenli toplantılar yaptığının ve ilişkiler içinde olduğunun ifade edildiğini görürsün. Ayrıca bunun tanıkları da var.”

Bülent Ecevit’e göre Atatürk şekilsel bir devrimci
“Bugün Atatürkçü insanlar Anıtkabir’e yürüyor; bu insanların olup bitenlerden korkmalarının arkasına baktığınız vakit şunu görürsünüz: Onlar Atatürk’ün getirdiği modern yaşam kalıplarının tehlikeye düşeceğini düşünüyorlar ama düşüncenin özgürleşmesi, askerlerin siyasete karışmaması, buranın demokratik bir toplum olması yönünde bir çaba sarf etmiyorlar, düşünce özgürlüğü için Anıtkabir’e gitmiyorlar, hep laiklik adı altında tüketim özgürlüğü arıyorlar. Yani yaşam çerçevesinde bir modernleşmedir bu ama özü itibariyle bunu sürekli kılacak, doğuracak, besleyecek, pekiştirecek bir üretim biçimi devrimi olmamıştır… Bunları bir dönem Bülent Ecevit de uzun uzun anlatmıştır. Ecevit Atatürk ve Devrimcilik kitabında Atatürk’ün kalıpsal, şekilsel bir devrimci olduğunu anlatır. Mesela şapka devriminin yıldönümlerinden birinde Kastamonu’da yaptığı bir konuşmayı hatırlarım Ecevit’in. Orada kendini dinlemeye gelenlerin hepsinin kasketli olduğunu söylemişti. O şekilsel devrimlerin bile dinamiğini zaman içinde nasıl kaybettiğini, nasıl tutuculaştığını, sistem tarafından bir şekilde nasıl tırnaklarının söküldüğünü anlatır.”

Yaşar Kemal’i tanımayan dondurmacı!
“Yazları çok uzun yürüyüşler yapardı Yaşar Kemal, benimle de yürüyüş arkadaşlığı yapardı. O bana bir şeyler anlatırdı, beni yürütürdü. Benimle kendi çocuksuluğunu, içindeki çocuğu yaşardı herhalde. Florya’da camping’in orada bir pastane vardı. Oradan da bana dondurma alırdı. Dondurmacının Yaşar Kemal’i tanıdığını zannetmiyorum, onu böyle müteahhit falan gibi zengin, kalantor, bonkör bir adam sanıyor olmalı… 71 darbesi, hapishaneler falan girince araya, yürüyüş mürüyüş kalmadı tabii. Sonra tekrar başladığımızda yine uğradık o pastaneye. Dondurmacı laf olsun diye “Epeydir görünmüyorsunuz,” dedi. Yaşar Kemal de “İçerdeydim,” diye cevap verdi. Tabii adamcağız kendi kafasındaki portreyle “içerdeydim” lafını hiçbir şekilde yan yana getiremedi. Küçük bir şok yaşadığını hatırlarım…”

Dağlarca’nın elleri ve ayakları!
“Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın da olduğu bir aile, dost toplantısındaydık. Hani insanlar çocuklarına piyano falan çaldırır, babama nereden öyle bir rüzgâr esti bilemiyorum, benim şiirimi okutmuştu. O geceden iki anı hatırlarım. Babam Fazıl Hüsnü Dağlarca'ya senin hiç “ayvaz” diye şiirin yok demişti. O da kâğıdı kalemi alıp, şiir duygu değil mantık işidir iddiasıyla bir şiir yazmıştı. Normalde içinde “ayvaz” geçmiyordu ama adını Ayvaz koymuştu. İkinci anı da, o şiir ortamı içinde babamın bana o sıralarda yazdığım sevdiği bir şiiri okutması. O şiiri anımsıyorum. “Karanlığın denizden esip yalnızlığın dolaştığında, çoban dağdaki çoban Ahmet çıkarıp çakısını yontmaya başladı dünyayı”. Dergilerden birinde de yayımlanmış bir şiirdi. Ben Fazıl Hüsnü'nün bu şiire yaklaşımını hiçbir zaman unutmayacağım. Fazıl Hüsnü'ye okudum, “el ayak,” dedi. Şiirle ilişki kurma biçimi ve yaklaşımı şaşırtmıştı beni. Ben o sırada 14-15 yaşlarında bir çocuğum... Merak ettim sonra el ayak nedir, “yalnızlığın dolaştığında” bölümüne ayak olarak bakıyor, “çıkarıp çakısını” bölümüne el diye bakıyor. Büyük bir şairdir. Kodlarını çok çözemedim. Çok matematik baktığını o sırada göremedim…”

Çetin Altan hapishane kapısında, elinde bir çiçek…
“Evliyim, babam hapiste, liseyi bitirememişim, müthiş parasızız, iş arıyorum. İş bulundu. Bir hafta çalıştım ve ilk paramı aldım. O parayla bir gül alıp hapishaneye, babama götürdüm. İlk maaşımla aldığım bir çiçek… Babam epey yattıktan sonra bir gece Fahri Korutürk, cezasının bitimine az bir süre kala onu affetti. Bu bir jestti, cezasının büyük bölümünü yatmasını engellemekten ziyade Türkiye’ye verilen bir mesajdı. Fahri Korutürk’ün affı Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra gece yarısı bırakıldı babam. Karanlık bir gece, hapishanenin projektörlerle aydınlatılan bahçesi ve babam, elinde valizi… Öbür elinde de bir çiçek. Gece yarısı yani Cumhurbaşkanı’nın affıyla tahliye olan bir yazara o saatte kim çiçek verir?.. Babam benim ilk maaşımla aldığım çiçeği saklamış, elinde o çiçekle çıktı. Tahliyesindeki resimlerde o çiçek vardır elinde…”

Hayykitap’ın web sitesine bağlanmak ve kitabı on-line olarak satın almak için tıklayınız!



Bu haber 4,964 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,459 µs