En Sıcak Konular

"Nişantaşı'nın 'Yeni Çağ' tarikatlarını da bilirim"

0 0 0000 00:00 tsi
Cüppeli Ahmet olarak tanınan Ahmet Ünlü'nün tatil yaparken çekilmiş görüntüleri günlerdir gazete ve televizyonlarda yayınlanıyor. Çıkan tartışmada en farklı yaklaşımı Haşmet Babaoğlu getirdi. İşte Babaoğlu'nun ilginç yaklaşımı...

Cüppeli ya da cüppesiz, hep aynı hikâye!

Sizi bilmem ama doğrusu Cüppeli Ahmet Hoca'nın "etrafa verir talkını kendi yutar salkımı" tarzındaki hayatını çok sıcak bir ilgiyle izliyorum.

Malta'da jet-ski, KKTC'de plaj maceralarını...

Eşinin 16 bin dolarlık saatini, evindeki yüzme havuzunu ve lüks merakını...

Cemaatin çocukları okuldan uzak tutulurken kendi kızlarının kolejlere gidiyor olmasını...

Tabii Ahmet Hakan'ınki gibi "içerden" bir merak ve heyecan değil benimki. (Bkz. Hürriyet, 11/10/06) İsmailağa cemaati veya benzer bir ortamda geçmiş bir çocukluğun boğucu anıları ve birikmiş hesaplaşmalarıyla yüklü değilim.

Ben elbette "dışarıdan" bakıyorum.

Ama gördüklerimi önemsiyorum.

***

Önce şunu söyleyeyim.

Bu olayı "din baronlarının saklı yüzleri" ve inanç sömürüsünün ülkemizde vardığı boyutlar açısından değerlendirebilirsiniz.

Ya da halis İslami hassasiyetlerle olup biteni değerlendirip yerden yere vurabilirsiniz.

Hepsi anlamlı, hepsi haklı!

Fakat ne yalan söyleyeyim; okuyup gördüklerim beni asıl başka bir açıdan tırmalıyor!

Mutaassıp bir tarikatın atmosferini, İslami "dil"i, cüppeleri, çarşafları, sakalları, bütün o dekoru bu hikâyeden sıyırıp da özüne yaklaştığımda ne kadar çok "tanıdık" şey görüyorum, bir bilseniz!

Mesela Nişantaşı, Ulus, Suadiye gibi zengin ve çağdaş semtlerde yeşerip büyüyen "Yeni Çağ" tarikatlarında veya mesihyanik-spiritüalist örgütlenmelerde benzer "talkın-salkım" durumları, benzer lider-mürit suiistimalleri ve eninde sonunda kapıyı çalan benzer düş kırıklıkları yaşanmıyor sanıyorsanız, kendinizi aldatıyorsunuz!

Dünyada da böyle!

"Rehber Tanrı'dır; ben sadece ilahi sözü dile getirmekle görevli bir faniyim" diyerek etkilediği müritlerinin akıttığı paralarla alınmış tam 93 Rolls-Royce'u bulunan gurulardan; herkesi keşiş gibi yaşamaya çağırırken kendisi inanılmaz büyüklükteki malikânesinde sefih alemler düzenleyen televizyon vaizlerinden çok gördü bu dünya, daha da görecek!


***

Yani bu öylesine insani ve toplumsal bir sapma ki, sadece "gerici" kisvelerle bir ilgisi yok...

Takipçilerine karşılıksız sevmeyi öğütleyen ama kendisi için nefreti seçen; iffetten başka söz etmeyen ama şehvetin peşinde ilerleyen, "müsrif olmayın" buyurup kendisinin lüks düşkünlüğü tavana vuran "ilerici" ve "çağdaş" gurular-şeyhler-önder kişilikler gördüm, tanıdım. (Hiçbiri de sahtekâr değildi. Kendilerine ve yaptıklarına inanıyorlardı.)

Cüppeli'nin evine giden eski müridinin karısı plazma televizyonu, pahalı halıları ve mobilyaları, hatta Cüppeli'nin karısının yırtmaçlı fistanlarını görünce Çarşamba pazarından etek alan, koltuğu atıp onu sedirde yatıran kocasına kızmış ve "bunlar böyle yaşarken sen bizi nasıl yokluk içinde yaşatırsın" diye isyan etmiş ya...

Nice "çağdaş" ruhçu-yogacı-yeni çağcı cemaatte aynı şaşkınlık, düş kırıklıkları ve patırtının yaşandığını da bilirim. (Ve ilginçtir; sonuna kadar ısrarcı ve körcesine inatçı bağlılar da, ortadaki sahteliğe ilk önce uyanıp baş kaldıranlar da genellikle kadınlar olur!)

O halde sorun ve fark nerededir?

Neden insan böyle "inanıyor?"

Neden "yol" göstermeye kalkanlar tam da bu yüzden kolayca yoldan çıkıveriyorlar?

Yoksa saf iman (Tanrı'ya teslimiyet) ve bağlanma ile birilerine kapılanma arzusu ve ihtiyacı arasında kökten bir ayrım yapmanın zamanı geldi de geçiyor mu?

Hani diyorum ki, biraz da bu konular üzerinde kafa patlatsak!

Çünkü "inançlı insanların saf duygularını suiistimal eden sahtekârlar" klişesi böyle olaylara uzaktan ve sadece pragmatik siyaset açısından bakanları tatmin edebilir.

Ama işin gerçeğine pek az temas eder!

*****

Cezayir Menekşesi: Başlık yanıltmasın!

Meşhur Popstar yarışmasının starı Bayhan'ın yeni şarkısı sözünü ettiğim.

Skytürk'te yeni başlayan ve Kutlu Esendemir'in hazırlayıp sunduğu Asosyal programında rastladım ona.

Bugüne kadar ne şarkılarına ne de tarzına yakınlık duymuştum. Bir kez bile uzun boylu kulak verdiğim olmamıştı.

Ama programda söylediği "Cezayir Menekşesi" adlı şarkı çarptı beni.

Yeni çıkacak albümünde varmış. (Yoksa Yaşar'ın aynı adlı şarkısının yeni bir yorumu muydu dinlediğim? Galiba!)

Öylece ekranın önünde kalakaldım.

O nasıl söylemektir!

Duyguları sesle yırtıp geçmek; sesi acının, arzunun, sevincin ta kendisi yapmak bu olsa gerek! 



Bu haber 344 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,808 µs