'Çarşaflı kadın da modern olabilir!' | " /> 'Çarşaflı kadın da modern olabilir!' | "/>

En Sıcak Konular

'Çarşaflı kadın da modern olabilir!'

23 Haziran 2008 11:59 tsi
'Çarşaflı kadın da modern olabilir!' Türkiye’ye ‘laiklik ombudsmanlığını’ öneren Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Hakan Yılmaz Akşam gazetesine verdiği röportajda yeni bir laiklik ve din tartışması daha başlatacak gibi görünüyor. İşte o röportaj..

Türkiye ilk kez, yıllardır etrafında dolaştığı bir kavramı tartışıyor: Laiklik. Tartışmayla birlikte toplumun ne kadar “kutuplaştığı”, kimin kendine nasıl bir dünya tasavvur ettiği de çıkıyor ortaya.

Bir kesim laikliği koruma pahasına her şeyi feda etmeye hazır gibi bir tablo çizerken, diğer bir kesim de sanki Türkiye’deki tüm anti-demokratik uygulamaların laiklikle bağlantılı olduğu havasını yaratmaya çalışıyor.

Biz de bu hafta Boğaziçi Üniversitesi’nde Prof. Hakan Yılmaz ile bir araya geldik. Yılmaz’ın fikir babalığı yaptığı “laiklik ombudsmanlığı” projesi, kısa süre önce Olli Rehn tarafından dile getirilmiş ve Avrupa’dan da büyük destek bulmuştu. Bu proje uygulandığı takdirde toplumdaki rahatsızlıkları tespit şansı yakalanacağını söyleyen Yılmaz, son günlerde yapılan tartışmayı da dünyada laiklik konusunda yapılan en derinlikli tartışma olarak niteledi.

Bir süre önce ortaya attığınız ‘laiklik ombudsmanlığı’ tam olarak nedir?

Ombudsmanlık bir kamu kurumu. Neredeyse tüm AB ülkelerinde var. Bunlara ilaveten AB’nin de kendine ait bir ombudsmanı var. Genelde parlamentolar tarafından seçilen kişiler. Halk adına devleti denetliyorlar. Bir nevi kamu savunucusu yani.

Salt dinden kaynaklanan sorunlarla mı ilgileniyor ombudsman?

Hayır, bireylerin hak ve hürriyetlerini savunuyorlar. Anayasa ve yasalarda tanınan temel hak ve hürriyetleri devlet ve devlet gücünü kullanan organlar karşısında savunan bir kurum.

Ama nihai bir merci değil sanırım.

Hayır, arabulucu. En önemli özelliği güvenilir olması. Bunun için güvenilir bir ismin oraya getirilmesi gerekiyor.

Mekanizma nasıl işliyor?

Ben Yunanistan’dakini inceleme şansı buldum. Orada önce kuruma şikayet yağmaya başlamış, sonra bu şikayetlerin nerelerde yoğunlaştığını tespit etmişler, ona göre o alanları değerlendirmişler.

Yaptırım gücü var mı?

Hayır ama soruşturma, ara bulma ve “utandırma” gücü var. Örneğin bir belediyeden şikayet var. Gidiyor, inceleme yapıyor ve bir tespite ulaşıyor. Artık o tespit açıklanabilir bir veri oluyor. Basına da verebilir. Zaten olay şeffaflaştığı için insanlar sorunu orada çözme eğilimine giriyorlar. Ombudsman seni haklı bulursa ve buna rağmen kurum sorunu çözmezse mahkemeye gitme hakkın var.

Türkiye’de olması gereken neden laiklik ombudsmanı?

Geçtiğimiz eylül ayında yürüttüğümüz bir araştırmada (“Türkiye’de Orta Sınıf” araştırması) Türkiye’de yaklaşık yüzde 30’luk bir kesimin laikliğin tehdit altında olduğunu düşündüğü ortaya çıktı. 2005’te yaptığımız “Türkiye’de Muhafazakarlık” araştırmasında da, geniş kesimlerin “din dışı” olarak değerlendirdikleri yaşantılara karşı ciddi bir hoşgörüsüzlük içinde olduklarını bulmuştuk. Bu kesimlerin dinsel çoğulculuk haklarının korunması amacıyla böyle bir kurumun kurulmasını önerdim.

Sanırım bu noktada öncelikle laikliği tanımlamakta fayda var.

Evet. Laikliği iki düzeyde tanımlamak gerek: İlki tepeyi düzenleyen, makropolitik laiklik. Laiklikten, devletin kurum ve kurallarının dine dayandırılmaması, yani devletin dinden bağımsızlaşmasını anlamak gerekiyor. Bir de aşağıya doğru inen tarafı var. Yani yurttaşlık hakkı olarak laiklik. Bu ikinci yorumuyla laiklik, devlet veya kamu kurumları, kişilerle ilişki kurduğunda o kişilere dinsel bir norm dayatamaz demek. Özetle, toplumda dinsel anlamda mutlaka bir çoğulculuk olması gerekir. Devletin bir din yorumunu daha iyi veya daha makbul bulması ve bunu yurttaşlara dayatması gibi bir politika söz konusu olmamalı.

Türkiye bu, çerçevesini çizdiğiniz anlamda ne kadar laik?

Türkiye’de insanlar iki konudan şikayet ediyorlar: 1) Kendilerine bir dinsel norm dayatıldığından. 2) Toplumda dinsel bir çoğulculuk olmadığından, kendi din anlayışlarının dinsizlik ya da az dindarlık diye yaftalandırıldığından.

Bunun panzehiri Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın “Laiklik bir yaşam biçimidir” tanımlaması mı?

Hayır, laiklik bir yaşam biçimi değildir. Laiklik olarak başı açık olmak, batılı bir hayat tarzı sürmek, arada bir de alkol almak tarif ediliyorsa, bu çok dar bir tanım olur. Yani başını bağlayıp, kocaya itaat etmeyi doğru sayan görüş kadar tutucu bir tanım.

İlkini savunanlar “Türkiye’nin laikliği kendine özgüdür” deyip işin içinden çıkıyorlar. Laiklik evrensel bir kavram değil midir? Türkiye’nin özgünlüğünü laikliğe dayandırmak, demokrasi dışı uygulamalara yeşil ışık yakmaz mı?

Laiklik ya da başka herhangi bir kurum Türkiye’ye özgüdür dediğimizde bu kapı açılıyor. Laikliğin everensel bir tarafı var, doğru. Ama laikliğin en katı anlamda tanımlandığı yer Türkiye anayasası. Bunun da nedeni teokratik bir imparatorluğun mirasçısı olmamız. Böyle güçlü bir dinsel geleneği durdurmak için böylesine güçlü bir laiklik yorumu yapılmış. Dolayısıyla bir özgün tarafı da var. Ama bu özgün tarafı çok abartırsak laikliği ne pahasına olursa olsun koruma noktasına geliriz. O bedel de insan hakları ve demokrasi olabilir.

Son yaşanan tartışmalarla laiklik tabusu yıkılıyor mu Türkiye’de?

İlk kez tartışmanın bütün tarafları laiklik konusundaki pozisyonlarını ortaya koyuyor. Türkiye şu anda dünyada laiklik üzerine yapılmakta olan en derinlikli tartışmayı yürütüyor. Laiklik tabusu yıkılıyor mu... Bu sorudan şunu anlıyorum: laiklik konusunda da, tıpkı dinde olduğu gibi, tek ve mutlak bir norm koyamayız ve bu konudaki tartışmayı kapanmış sayamayız. Bu anlamıyla, 80’lerde Anadolu’dan büyük kentlere gelen dindar kesimlerin siyasette kendilerini belli etmesiyle yıkılmaya başladı bu “tabu”.

--------------------------------------------------------------------------------

Kültür ve kimlikler uzmanı

DOKTORASINI Columbia Üniversitesi Siyaset Bilimi’nde tamamlayan Prof. Dr. Hakan Yılmaz, yazı ve araştırmalarında İkinci Dünya savaşı sonrası Türk siyasal hayatı, demokratikleşme ve Türkiye-Avrupa ilişkilerinin kültür ve kimlik boyutlarını ele aldı. Türkiye’deki muhafazakar düşünce ve İslam’ın Avrupa kimliğindeki yeri konuları üzerine çalışmalar yaptı. Halen Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi.

--------------------------------------------------------------------------------

Müslüman olup da örtünmeme hakkını korumalıyız

Muhafazakarlık ve laiklik arasında ters bir orantı mı var?

Hayır, bu ülkenin çoğunluğu kendini muhafazakar olarak tanımlayan insanlardan oluşuyor. Bu muhafazakar insanların da önemli bir bölümü, muhafazakar olmayanlar kadar laikliğe sahip çıkabiliyor. Nitekim, yaptığımız araştırmaya dönecek olursak, laiklik hiç değiştirilmeden uygulanmalı diyen kesim yüzde 45. Demek ki muhafazakar kesimin de bir bölümü laiklik konusunda hassas. Türkiye’nin yapıtaşları arasından laikliği çekersek o zaman Malezya ya da Fas gibi oluruz. Türkiye’yi Türkiye yapan, ona diğer İslam ülkeleri arasında özgünlüğünü veren laikliktir. Sanıyorum, bu konuda vatandaşlar arasında bir konsensus var.

Zaten tartışılan laikliğin varlığı değil nasıl olması gerektiği...

Laikliği tartışmalıyız, ama özüne dokunmamalıyız. Türkiye’deki laikliğin en önemli özelliklerinden biri bizim kadın yurttaşlarımızın başları açık da dolaşabilen, buna hakları olan, bu konuda devletten veya toplumdan kaynaklanan baskılarla kısıtlanmayan yurttaşlar olmalarıdır. Çünkü “örtülü ve modern” kadın özgün değildir; İranlısı, Faslısı, Cezayirlisi, batı toplumlarında yaşayan Müslüman kadınların büyük çoğunluğu zaten öyledir.

CUMHURİYETİ KÖTÜLEMEKLE OLMAZ

Örtülü olan ama modern kadın tanımına, çarşaflı kadınları da mı sokuyorsunuz?

Çarşaf da bir örtü. “Çarşaflı ve modern” bir kadın da pekala olabilir ve var. Ama Nilüfer Göle’nin tarif ettiği modern mahrem tanımına giren kadınlar İslam dünyasında her yerde var. Türkiye’deki kadının farkı, “Müslüman olma, ama örtülü olmama hakkı” şeklinde formüle edebileceğimiz “laiklik hakkı”na sahip olmasıdır. Bunun çok önemli ve özgün bir hak olduğunun farkına varmamız lazım. Türkiye’nin mayasında bu hak var. Cumhuriyetin bize sunduğu ve bizi özendirdiği budur.

Ama isteyen de “Özenmedim” deme hakkına sahip.

Sahiptir. Onun doğal hakkı özenmemek olabilir, ama o da bu hakka ve onu uygulayanlara saygı duyabilir, “Sen dinden çıktın, neden beni de özendirmeye çalışıyorsun?” demek yerine. Cumhuriyeti kötüleyici, rencide edici yaklaşımların, toplumda duygusal gerilmeler, kırılmalar yarattığını düşünüyorum. Cumhuriyetle didişerek bir yere varamayız.

Akşam/Nagehan ALÇI 



Bu haber 1,058 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,385 µs